Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABnin yaklaşımı, Kıbrıs konusunda yeniden müzakerelerin başlayabilmesi için Ankaranın zaman yitirmeden ek protokolü imzalaması gerekiyor.Türkiye, 17 Aralıkta hem yazılı, hem sözlü olarak bu koşulu kabul ettiği için imzayı atacak ama bunu en az tepkiye yol açacak şekilde yapmanın yollarını arıyor.Birinci sorun, atacağı bu imzanın Güney Kıbrısı tanımak anlamına gelmediği tezini savunmak ve buna iç kamuoyunu inandırmak. Bu amaçla, imzayı atmakla birlikte protokole imzanın tanıma anlamına gelmediğine ilişkin bir rezerv koymayı düşündü. Ancak, AB, Ankaranın bu eğilimine yeşil ışık yakmadı. Şerh kabul etmedi.Geriye Türkiyenin imzayı attıktan sonra bir deklarasyon yayımlaması kaldı. İmzayı attık ama bu, Güney Kıbrısı tanıdığımız anlamında değildir, biçiminde bir açıklama yapması yeterli olur mu? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiyenin yapacağı böyle bir açıklamanın sadece Türkiyeyi bağlayacağını, AByi ve diğer ülkeleri bağlamayacağını açıkladı.Ankaranın, imzanın tanıma sonucu doğurmayacağı yorumunu güçlendirmek için uluslararası üne sahip bazı profesörlerden görüş almayı düşündüğü de kulislere yansıdı. Örneğin, İngiliz Profesör Mendelson, görüş alınması muhtemel isimlerden biri. Ankara, daha önce de Mendelsondan, Güney Kıbrısın, Türkiye ve Yunanistanın üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara alınamayacağı yönünde görüş almış ama sonuç değişmemişti. Birkaç profesörden alınacak görüş Ankaranın elini ne kadar güçlendirir, bilinmez.Diğer yandan hükümet, ek protokolü imzaladıktan sonra TBMMden de geçirmek durumunda. AB, 3 Ekimden önce ek protokolün Meclis onayından geçirilmesini de talep edecek, kuşkusuz. Hükümetin ek protokolü, 3 Ekimde müzakere başladıktan sonra Meclise getirmeyi tercih etmesi büyük olasılık. Öncesinde, 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi bir muhalif duruşla karşılaşması mümkün. AKP içinden de bu yönde itirazlar gelebilir.Üçüncü bir unsur ise protokole imza atılmasına karşın Rum tarafının Kıbrısta çözüme yanaşmama tavrını sürdürmesi olasılığı. Güney Kıbrıs Adalet Bakanı, Rum tarafının çözüm istemediğini birkaç gün önce yineledi. Politikalarının çözümsüzlük olduğunu bir kez daha itiraf etmiş oldu. Bu koşullarda Rum tarafının çözüm gibi bir ihtiyacı yok. AB üyesi olduktan sonra, aslında izledikleri politikanın çözümsüzlük olduğunu rahatça söyleyebiliyorlar. Bunu Denktaş söylediğinde kimse inanmadığı gibi Ankara tarafından dahi çözümün engeli olarak KKTC Cumhurbaşkanı gösteriliyordu. Şimdi Rumlar itiraf ediyor.Rum tarafını, bu koşullarda çözüm bir yana müzakereye razı etmek için bile istediklerine çok uygun bir metnin ortaya konması gerekiyor. Ya Annan Planının Rumların istediği gibi yeniden düzenlenmesi veya AB Planı denilerek yeni bir plan yazılması seçenekleri var. Ancak her iki seçenekte de eli güçlü olan, Rum tarafı olacak...ABnin göz göre göre yaptığı "hata" veya daha gerçekçi ifadeyle Rumlardan yana kullandığı tercihin sonucu bu...Referandumdan, AB nezdinde "galip" çıktığını sanan Türk tarafı bu yolda "mağlup" sayılmaktan kurtulamayacak gibi... fbila@milliyet.com.tr Ankarada yapılan troyka toplantısında Kıbrıs için Türkiyenin atacağı imza öne çıktı. AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, her fırsatta Türkiyenin bir an önce bu imzayı atması gerektiğini vurguladı. Gümrük Birliğini Güney Kıbrısı da kapsayacak şekilde genişletecek olan ek protokolün imzalanması, Türkiyenin 17 Aralıktaki taahhüdü. Rehn, hem 3 Ekimde müzakerelerin başlaması, hem de Kıbrısta çözüm girişimi için bu imzanın şart olduğunu söyledi.