Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHP başarılı olsun veya olmasın, her seçim sonrasında genel başkan tartışmalarına sahne oluyor. Bu tartışma genellikle parti dışındakiler tarafından başlatılıyor. Buna parti içi muhalefet de destek vermek de gecikmiyor.

Bu kez de öyle oldu...
“Baykal gitsin, Kılıçdaroğlu gelsin” biçiminde öneriler yoğunlaştı. Her zaman olduğu gibi bu öneri de önce parti dışından geldi.
Kılıçdaroğlu, dürüst kişiliğiyle, yolsuzluklarla mücadele konusunda yaptığı belgeli ve etkili muhalefetle büyük takdir topladı. Simge isim haline geldi. İstanbul adaylığı sırasında da İl Başkanı Gürsel Tekin’le birlikte başarılı bir kampanya yürüttü. İstanbul’da seçimi kaybetti ama partisinin oylarında önemli bir artış sağladı.

İç çekişme zamanı değil
Şimdi Kılıçdaroğlu, başarılı bir seçim kampanyası yürüttü ve yolsuzlukla mücadelede simge haline geldi diye, hemen liderlik yarışıyla, parti içi muhalefete yöneltilmemeli.
Seçim sonrasında yaptığı açıklamalar Kılıçdaroğlu’nun bu yönde yapılan tahriklere kapılmadığını gösteriyor. Gerçekten de böyle bir yola girmesi hata olur. CHP’de Kılıçdaroğlu gibi bir başarı göstermemiş olanlar dahi bu tür tahriklere kapıldılar. Lider olduklarına ve CHP’nin başına geçeceklerine inandılar, inandırıldılar. Bu süreç hep CHP’ye zarar verdi zaman kaybettirdi.
29 Mart seçiminden oylarını artırarak çıkmayı başaran CHP’nin, bu başarıyı daha da artırmanın yollarını düşünmesi gerekiyor. İç çekişmeye değil, daha fazla dayanışmaya, halka daha fazla ulaşmaya kafa yorması gerekir.

Baykal’ın katkısı
Ayrıca CHP’nin 29 Mart seçimlerinde yürüttüğü kampanyanın başarılı olmasında Deniz Baykal’ın katkısının olmadığını söylemek büyük haksızlık olur. Baykal, lider olarak başarılı bir kampanya yürüttü. Muhalefetini ekonomik sorunlar ve yolsuzluklar üzerine oturttu ve daha fazla seçmene ulaştı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu öne çıkaran da oydu, İstanbul’a belediye başkan adayı yapan da...
İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in arkasında duran da Baykal oldu.
Bu koşullarda, “Baykal gitsin, Kılıçdaroğlu gelsin” demek, ivme kazanmış olan CHP’nin iç kavgalarla zaman ve enerji yitirmesini istemekten başka bir şey değildir.
Tam aksine, Kılıçdaroğlu da dahil bu seçimlerde başarılı sonuçlar almış olan kadroların arayı soğutmadan çalışmalarını sürdürmesi gerekir. Herkes üstlendiği görevi en iyi şekilde yerine getirirse, zaten daha üst görevlere yükselmeleri doğaldır. Bunun hemen liderlik olması gerekmez.
CHP enerjisini iç çekişmelere değil iktidar alternatifi olmaya yöneltmelidir. Bu da herkesin önce parti için çalışmasıyla gerçekleşebilir.

Geçmişten ders
Baykal’a yöneltilen eleştirilere gelince...
Elbette Baykal’ın liderliğinden memnun olmayanlar, yetersiz, başarısız bulanlar olacaktır. Koşullar oluştuğunda kimse liderlik koltuğunda zorla kalamaz. Nitekim Baykal, 1999 seçimlerinde CHP Meclis dışında kalınca, kendi kararıyla görevinden istifa etti. Ancak boşalttığı koltuk dolmadı veya doldurulamadı ki, tekrar davet edildi ve yeniden seçildi. Bu sürede Baykal’dan daha başarılı bir lider çıkabilir ve liderliği doldurabilirdi. Bu olmadı.
Liderlik konusunda gerçekçi olmak gerekir. Baykal da kuşkusuz 29 Mart seçimlerini analiz etmiş, nerede başarılı nerede başarısız olunduğunu incelemiştir. Parti yönetiminde, vitrininde bu değerlendirmelere göre yenilikler yaparak, daha etkili bir yapı oluşturmaya gayret edecektir.
Kılıçdaroğlu’nun daha etkin görevlere getirilmesi de buna dahildir. Kılıçdaroğlu, yeni görevlerinde de aynı anlayışla çalışmayı sürdürmeli, onun gibi siyasetçilerin sayısı artırılmalıdır.