HÜKÜMETLE ordu arasındaki yeni gerginlik, siyasette yoğun bir dönemin daha yaşanacağını gösteriyor. Orgeneral Çevik Bir'e atfedilen sözler... Ardından Başbakan Yardımcısı Ecevit'in sert açıklaması... Sonra Başbakan Yılmaz'ın daha sert açıklaması... Ve dün Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın cevabı...
Bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman, ordu ve hükümet arasında var olduğu öne sürülen "amaç birliği"ni bulmak güçleşiyor. Hele hele, mart krizinden bu yana sıklaşan tartışma ve gerginlikler dikkate alınırsa...
Özellikle hükümet kanadının, orduya karşı sert üslup kullanması dikkat çekici. Askere önce "otur oturduğun yerde" komutunu çekip, arkasından "orduya saygımız büyük" diye gönül alıcı laflar etmek, artık geçerli ve inandırıcı yöntem olmuyor.
Ordunun girişimiyle kurulmuş bir koalisyonun, demokrasi şampiyonluğuna soyunması da inandırıcı olmuyor.
Ordunun muhtırasını "demokratik bir hakkın kullanılması" olarak niteleyen bir hükümetin şimdi kalkıp "kafa tutması" da inandırıcı olmuyor.
İsterseniz son söylenecek sözü baştan söyleyelim: Ordu ile hükümet arasında iddia edildiği gibi bir amaç birliği yoktur. Bu koalisyon bir yere kadar gidip bir şeyler yapacaksa, mecburiyetinden yapacaktır ve ite kaka yapacaktır.
Kendimizi kandırmayalım.
Kendine güvenen bir hükümet Genelkurmay İkinci Başkanı'na ait olduğu söylenen sözlerin üzerinde bu kadar durmazdı. Bu kadar heyecana ve öfkeye kapılmazdı. Genelkurmay Birinci Başkanı'ndan cevap yiyeceğini bile bile, Genelkurmay İkinci Başkanı'na o kadar yüklenmezdi.
Sayın Cumhurbaşkanı zaman zaman bir yıl öncesini hatırlatarak bugünkü durumun kıymetinin bilinmesi gerektiğini vurguluyor. Haklıdır. Geçen yıl Refahyol hükümeti, ordunun ve sivil girişimcilerin çabasıyla iktidardan uzaklaştırılmıştı.
Ancak bugünkü durumu daha iyi değerlendirmek için biraz daha eskiye gitmek gerekiyor. 1994, 1995 yıllarına...
O günleri şöyle esaslı bir incelemeye, o iki yılın gelişmelerine mercek tutmaya ne dersiniz?
İrticayı kimler destekliyordu? Kimler irticayı iktidar yapmak için birbiriyle yarışıyordu?
Hangi partiler? Hangi siyasetçiler? Hangi gazeteler? Hangi gazeteciler?
O iki yılın hikayesi bir gün yazılacaktır. Türkiye'nin kaderine damgasını vuran gizli kapaklı bütün çabalar gözler önüne serilecektir.
Ve bugün rüzgar gülü gibi dönen, "ne şiş yansın ne kebap" taktiğiyle sözüm ona orduyu frenleyerek demokrasi şampiyonluğu yaptığını sananlar da gerçek koordinatlarını o zaman göreceklerdir.
Yazara E-Posta: H.Bila@milliyet.com.tr
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025