KDP ve KYB sözcüleri, Türk askerinin gelmesine karşı olduklarını açıkladılar. Türk askeri gelirse, işgalci olur, dediler.KDPnin Ankara Temsilcisi Dizayi daha da ileri giderek, Türk kamyon şoförlerine yapılan saldırıya dikkat çekti. Bunun üzerinde düşünün dedi. Bir tek bu saldırıları üstlenmediği kaldı.KDP ve KYBden yükselen tepki, PKK - KADEKten yükselen tepki ve tehditle örtüşüyor.Irak Savaşından sonra Kürt grupların Türkiyeye karşı seslerini yükseltmelerinin nedeni, ABDye dayanmış olmalarıydı. ABDnin gölgesini kendi gölgeleri sanarak, Ankaraya karşı sert, tehditkar bir söylem geliştirdiler.1 Mart tezkeresinin geri çevrilmesiyle ABD, Kürt gruplardan yana olan tavrını daha da geliştirdi, bu arada Ankara ile ipleri gerdi. Bu ortam, Kürt grupları daha da cesaretlendirdi.Ancak, savaş sonrası koşullar ABDnin beklediğinden daha kötü gelişti. ABD, Iraka hakim olamadığı gibi güvenliği de sağlayamadı. Tekrar Türkiyenin kapısını çaldı ve asker desteği istedi. TBMM bu isteğe ilişkin tezkereyi bu kez kabul etti.Şimdi duruma bakalım...Kürt grupların Türkiyeye tepki göstermeleri, tehdit etmeleri, PKK - KADEKle aynı frekanstan konuşmaları anlamsız. Kürtlerin muhalefeti artık Türkiyenin sorunu değildir. Muhatapları Türkiye değildir. Irakta ABD otoritesi geçerli olduğuna ve en yakın işbirlikçileri de Kürtler olduğuna göre, Kürtlerin muhatabı ABD olmalıdır. İtirazlarını, tepki ve tehditlerini yapabiliyorlarsa ABD otoritesine karşı göstermeleri gerekir.ABD askerlerine karşı saldırı düzenleyen ve Irakı ABD işgalinden kurtarmak için mücadele ettiklerini açıklayan direnişçiler arasında KDP ve KYBliler yok. Onlar bu işgalde ABDnin yanındalar. Kürtler dışında kalan ve çoğunluğu oluşturan Irak halkının gözünde işbirlikçi konumundalar.Kürt grupların çözmesi gereken asıl çelişki budur. Bu tutumlarında bir çelişki görmüyorlarsa o zaman da ABDnin isteklerine itiraz hakları yoktur.Türkiyenin konumuna gelince...Ankara, yine daha kötü ile kötü arasında tercih yapmıştır. Türkiyenin Irak halkıyla bir sorunu yoktur. Türkiyenin sorunu, Kuzey Irakın Türkiyeye dönük saldırıların odağı haline dönüşmüş olmasıdır. 20 yıllık bir terör mücadelesi vermiştir, bu mücadele 30 bin cana mal olmuştur. Siyasi açıdan da Türkiyeyi içeriden ve dışarıdan bölünme sürecine sürüklemeye dönük şiddetli baskılar altında kalmıştır. Ankaranın bugün de asıl kaygısı budur.Ankara, Irak Savaşı öncesinde kendi inisiyatifi ve gücüyle Kuzey Irakta varlığını önemli ölçüde artırma kararı almış, ancak hükümet değişikliği sürecinde uygulayamamıştır. Bu kararın nedeni aynı kaygı olmuştur. 1 Mart tezkeresi öncesindeki müzakereler ve varılan mutabakatta da Ankaranın yine aynı kaygılarla hareket ettiği belgelerle sabittir.Önümüzdeki hafta başı başlayacak olan yeni müzakere sürecinde de masaya yine aynı kaygıların getirileceğine şüphe yoktur. Türkiyenin Irakı işgal etmek, işgale ortak olmak gibi bir hedefi olmadığı da açıktır. Türkiyenin yapmaya çalıştığı Irakın toprak bütünlüğünün korunması ve bu yolla Türkiyenin bütünlüğüne yönelecek ortam ve tehdide engel olmaktır.Yoksa, ABD askeri yerine Türk askeri göndermek gibi bir amacı olamaz. Bugün 1 Marttakine göre daha riskli koşullarda Iraka gitmeyi göze alması, yine aynı kaygıdan kaynaklanmaktadır.Bu kaygı siyasidir.ABDnin unutmaması gereken budur... fbila@milliyet.com.tr TBMMnin, Iraka asker gönderilmesine ilişkin tezkereyi kabul etmesinden sonra Kuzey Iraktaki Kürt grupların itirazları yeniden yoğunlaştı.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025