Türkiye, terörist Abdullah Öcalan'ı yargılama sürecinden yüzakıyla çıkmıştır.
Öcalan'ı İmralı'da yargılayan Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, çağdaş hukuk normlarına uygun, sorumlu ve saygın tutumuyla tüm dünyaya örnek olacak nitelikte bir "hukuk" dersi vermiştir.
Yargılama sürecine en küçük bir gölge düşmesine izin vermeyen Başkan Mehmet Turgut Okyay ve mahkeme heyeti, asker ve polisin titiz organizasyonu ve saygın tutumuyla sağladığı güvenlik hizmetleri her türlü övgüye değer düzeydedir.
Dünyanın gözü önünde cereyan eden yargılama, Türkiye'nin hem bu davada ne denli haklı olduğunu kanıtlamış, hem de demokratik bir hukuk devleti olduğunu göstermiştir.
Aynı zamanda başta şehit aileleri ve temsilcileri olmak üzere toplumda hakim olan sağduyulu ve ağırbaşlı tutum da Türkiye'nin çağdaş hukuk devleti imajını güçlendirmiştir.
Türkiye'nin bu haklı davada en küçük bir eleştiriye maruz kalmaması için medyanın da saygınlık ve sorumluluk açısından en az mahkeme heyeti, güvenlik güçleri ve şehit yakınları kadar olgun davranabilmesi gerekiyor.
Bunu sağlamak için gazetecilik mesleğinin temel ilkelerine bağlı kalmak yeterli.
Bazı meslektaşlarımızın Öcalan davasını "kişisel şov"a dönüştürme çabaları Türk medyasını komik duruma düşürüyor.
Gazeteciden çok "Kasımpaşa kabadayası" ağzıyla yazıp - konuşan meslektaşlarımızın yarattığı görüntü hem mesleğimizi, hem de Türkiye'yi zor duruma düşürüyor.
Terörist Öcalan'la görüşmek için kapısında sıraya girenlerden bazılarının şimdi ağzından salyalar saçarak, "ben diyorum ki" diye başlayan küfürnameler yağdırmalarının ne gazetecilik - yazarlık işlevi açısından bir değeri var, ne de hukuki ve siyasi bir anlamı...
Hukuk, siyaset, yargı, sav, savunma, güvenlik, karar, infaz, nedenleri, sonuçları, Türkiye'nin çıkarları, Avrupa, Amerika, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, terör, terörle mücadele, mayın, bubi tuzağı, Suriye, Irak, Bekaa, İtalya, hükümet, Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu, adam olmak...
Aklınıza ne gelirse her konuda her şeyi bildiğini sanıp ahkam kesen "gazeteci - yazar"ların, kendilerini kah Cumhurbaşkanı, kah Başbakan, kah Genelkurmay Başkanı, kah Mahkeme Başkanı, kah Yargıtay, kah Meclis, kah infaz memuru, kah cellat sanmaları, kah bu kişi ve kurumlara ders vermeye kalkmaları artık sırıtıyor.
Elbette haber vermek, bilgi aktarmak, görüş yansıtmak, yorum yapmak medyanın görevidir.
Ama bunu yaparken "Türkiye benden sorulur" havasına girmek "siz bana sorun ben ne yapılması gerektiğini söyleyeyim, kardeşim" diye başlayıp her şeyi "düzleyip" giden "gazetecilik" örnekleri, düzeyi düşürüyor...
Gazetecilik, hukuk ve siyaset adına "beş para" değer taşımayan bu "salya - sümük" yazarlık örnekleri, Türkiye'yi bu haklı davasında haksız görüntülere düşürüyor.
Türkiye'nin yararı herkesin kendi işini gerektiği gibi yapmasında yatıyor...
Türk medyası da kendi işini yaparken, yargıçların İmralı'da gösterdikleri mesleki performansı, titizliği, saygın ve sorumlu tutumu örnek almalı...
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr