Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



New York'ta görüşmeleri saatlere, günlere yayan en önemli tartışma konusu "AB müktesebatı" tartışmasıydı.
Rumların bu konuda bir güvence arayışıyla görüşmeleri kilitleyeceğinin işaretini Yunanistan Başbakanı Simitis, Atina'da vermişti. Yunanistan Başbakanı, "Biz bu sorunu AB müktesebatıyla çözeceğiz" demişti. Simitis'in bu sözlerinden bir gün sonra New York'ta Rum tarafı önerisini gündeme getirdi:
"AB de masaya otursun."
Tartışma bu noktada başladı ve uzadı. Türk tarafı AB'nin masaya oturmasına karşı çıktı. Bunun diğer kurumlar için de yol açacağı gibi AB'nin sorunun tarafı olmadığı gerekçesi öne sürüldü. AB, Rum önerisini geri çevirdi.
İkinci aşamada Rum tarafının önerisi bu kez, "Annan Planı AB müktesebatına uyumlaştırılmalı" biçiminde oldu.
Bu ikinci dalga tartışmaya yol açtı.
Türk tarafının kaygısı, böyle bir hükmün, varılacak anlaşmayı, ileride uygulanamaz hale getirmesiydi. Rum tarafının anlaşmanın bazı hükümlerini AB müktesebatına uymuyor diye askıya alması veya Avrupa kurumlarına başvuruda bulunmasıydı. Örneğin, Loizidu davası gibi AİHM'ye, anlaşmadan sonra dahi başvuruda bulunması, delegasyon oluşumuna itirazda bulunması gibi...
Bunu önlemek için Türk heyeti direndi.
Bir orta yol bulundu mu ?
Müzakerelerin başlamasına ilişkin Annan bildirisi, Rum ve Türk taraflarınca farklı yorumlanıyor.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, bu konuda kaygısını net biçimde dile getirdi. Denktaş, varılacak anlaşmanın AB müktesebatına dahil olması gerektiğini, bu yönde anlaşmaya hüküm konulacağını ifade etti. Böylece bu kaygısının giderildiği mesajı verdi. Bu gerçekleşmezse, hiçbir şey olmaz, diyerek de bu konuya verilen önemi vurguladı.
Oysa, Rum lider Papadopulos, müzakere sürecinde anlaşmaya AB'nin katılımıyla varılacağını söyleyerek, bu hususu farklı yorumladığını gösterdi. Sanki, AB'nin devrede olacağı yönünde karara varıldığı ve güvence alındığı mesajı verdi.
Rum kesimi, bu yaklaşımı, müzakereler sırasında AB müktesebatına aykırı bir hüküm itirazı olursa AB'nin teknik yardım vereceği ve sorunu açıklığa kavuşturacağı biçiminde yorumluyor.
"Müktesebat sorunu" müzakereler sırasında en önemli konuyu oluşturacak gibi...
İki taraf da masadan kalkmayarak, müzakerelerin yolunu açmış oldular.
Bu aşamadan sonra sonucu belirleyecek olan tarafların değişiklik önerileri olacak.
Türk tarafının "olmazsa olmaz" önerileri, Annan Planı "zemininde" kabul görecek mi? Türkiye ve KKTC'nin gözeteceği kuşkusuz bu olacak.
Rum tarafına da iletilen olmazsa olmazları özetlemek gerekirse:
1 - Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türk ve Rum milletlerinden oluştuğunun anayasada yer alması,
2 - Kuzeye geçecek Rum sayısının Türk nüfusun yüzde 10-12'siyle sınırlandırılması,
3 - Sınırın düz belirlenmesi,
4 - Türk askerinin Türkiye AB'ye girdikten sonra bile adada kalması. 1960 İttifak Anlaşması gereğince sembolik bile olsa varlığının sürekli kılınması.
Tabii, bu temel konular dışında birçok detayda da müzakere açılacak.
Müzakelerin Türk tarafı aleyhine dengesiz koşullarda başlayacağı açık. Dengesizliğin en büyük nedeni, ABD'nin uzlaşsa da uzlaşmasa da Rum tarafının 1 Mayıs'ta AB üyeliğini garanti etmiş olması...
Rum tarafı herhangi bir yaptırım riski olmadan masaya oturacak, buna karşılık Türk tarafının, Türkiye'ye tarih verilmemesi, KKTC'ye ambargonun devam etmesi gibi önemli yaptırımlara muhatap olma tehdidi var.
Türk tarafının cezası hazır...
Rum tarafının da ödülü...