Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı





Rumlarla yarın masaya oturmaya hazırlanan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'la, New York sonrasında Türk tarafının pozisyonunu, beklentilerini ve kaygılarını konuştuk. Cumhurbaşkanlığı'nda ziyaret ettiğimiz Denktaş, "Büyük endişe içindeyim" diyerek söze başladı. Denktaş, endişesini şöyle dile getirdi:

'Biz güvence istiyoruz'
"Türk hükümetinin de, bizim de olmazsa olmaz dediğimiz ilkeler kabul edildiği takdirde, Annan planı, zararsız hale getirilebilir ve yaşanabilir bir durum hasıl olabilir diye düşünüyorum.
Olmazsa olmazlarımızın Rum tarafını rencide etmemesi lazım. Çünkü 1963'ü yeniden tekrarlamayacaklarsa bu taleplerimize de itiraz etmemeleri gerekir. Biz, yeni bir 63 olayına karşı güvence istiyoruz. Bu güvencenin başında da her iki tarafın 1975'ten bu yana kabul ettikleri iki kesimlilik ve Türkiye'nin garantisinin devamı gelir. İki kesimlilik aynı zamanda 1960 Anlaşması'ndan bu yana var olan ve 1963'ten bu yana da Rumların elimizden alamadığı egemenlik eşitliği, iki halktan biri oluşumuz, Rumların bize tahakküm hakkı bulunmadığı ve ortaklık hükümetine etkin katılımımız anlamına gelir. Gaye, 1960'tan daha basit bir kuruluş meydana getirmek olmalıydı. Halbuki, önümüzde işlemez, çalışılması zor, karmaşık bir şekil meydana gelmiştir, Rumların da şikâyetleri vardır. 1960 anlaşmalarını Anayasa çalışmıyor yalanına dayanarak yıktıklarını düşündüğümüzde; bu daha karmaşık mekanizmayı ortadan kaldırmak için neler yapabilirler, düşünmekteyiz ve endişe etmekteyiz. Büyük endişe içindeyim. Bunları Rumlarla açık kalplilikle tartışmamız gerekirdi, halbuki önümüzde kalıplaşmış bir plan vardır."

'ABD'ye neden gittim?'
Denktaş, Annan planına esastan itirazı olmasına rağmen New York'a neden gittiğini şöyle izah etti:
"Türk hükümeti, göreve geldiği günden itibaren meselenin hallinin çok kolay olduğunu, Annan planının olduğu şekliyle kabul edilmese de üzerinde görüşülebilir bir belge olduğunu savunmuştu ve olmazsa olmazlar kabul edilmezse bir şey kaybetmeyiz görüşünde de ısrarlı davranmıştır. Bu yönde uluslararası girişimler, Türk hükümetinin iyi niyetiyle Kıbrıs meselesinin artık halledilebilir hale geldiğini vurgulamış ve Annan planı hakkındaki görüşlerimizin uzlaşmazlık belirtisi olduğu kanaati yayılmıştır. Basın, bu yaklaşımı iyice desteklemiş ve Türk hükümetinin bu siyaseti bizim seçimlerimizi de etkilemiştir. Seçimlerden çıkan sonucu, biz, halk acele uzlaşma istiyor, olmazsa olmazlarımızı korumak kaydıyla görüşmelerin başlamasından yanadır, şeklinde yorumladık. Uzlaşmazlığın bizden kaynaklanmadığının kanıtlanması ve uzlaşma mümkün ise bunun da elde edilmesi için gayret sarf etmeyi halkımızın istemi olarak yorumladık. Bu istem karşısında ve Türkiye'nin dünyaya yaymış olduğu siyaseti yönünde kararlı ve olumlu şekilde kullanmayı uygun bulduk."
Denktaş, bu sonuca vardıktan sonra New York'a gitmeden önce Ankara'dan bir tek garanti istediğini belirterek, şöyle devam etti:
"New York'a gitmeden önce Ankara'dan istediğim tek garanti, 'görüşürüz, ancak olmazsa olmaz dediklerimiz elde edilemezse, neticeyi kabul zorunluluğumuz yoktur' görüşünde bizi destekleyip desteklemedikleri konusuydu. Bizi destekleyecekleri yönünde garanti istedim ve Türkiye'nin bu garantisini alarak gittim."

Hangi noktadayız?
Denktaş, New York'tan sonra Türk tarafının geldiği pozisyonu da şöyle değerlendirdi: "1963'ü tekrarlatmayacak kalıcı, sağlam bir anlaşma yapmaya çalışacağız. Neticeyi halkımıza sunacağız. Olur veya olmaz kararını onlar verecek. Konu TBMM'de tartışılacak. Bu iki subapa ek olarak halkımızı korumak için bu anlaşmada gerekli derogasyonların (kısıtlamaların) kalıcı olabilmesi için bu anlaşmanın AB temel yasasına da dahil edilmesini istiyoruz. Bunun hakkında her taraftan söz aldık. Bunun bizim için hayati olduğunu, genel sekretere de duyurduk. Dolayısıyla Rumların anlaşmada her şey AB normlarına göre olacaktır, iddialarını kabul etmemiz mümkün değildir. AB üyeleri arasında kendi kimliklerini korumak için bu tür temel derogasyonlar kabul edilmiştir. Bu konularda Türk hükümetinin bizi sonuna kadar desteklemesini bekliyoruz. Zor bir döneme giriyoruz, bunun idraki içindeyiz."

Denktaş, Rumlarla masaya oturmadan önce Türk tarafının olmazsa olmazlarını şöyle özetledi:
"1- Eşit egemenlik,
2- Türkiye'nin garantörlüğünün devamı,
3- Derogasyonların temel AB hukukuna dahil edilmesi,
4- Ekonomik açıdan geçiş süresi tanınması ve özel destek ihtiyacının karşılanması,
5- Yer değiştirmek zorunda kalacak insanların rehabilitasyon plan ve programlarının yapılması ve bunların parasının temin edilip, rehabilite edilecekleri yerler sağlanmadıkça planda öngörüldüğü gibi 'belli zamana kadar yerlerini terk ederler' gibi hükümlerin kaldırılması,
6- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığı gibi güvenlikle ilgili bazı hususların Türkiye, Avrupa Birliği'ne girinceye kadar askıda kalmasına ilişkin hükümler ve Türkiye, AB'ye girdikten sonra dahi garantisinin devam etmesi anlamında mutabık kalınacak sayıda Türk ve Yunan kuvvetlerinin adada kalmasının kabul edilmesi."



Denktaş, Annan planı ve New York sürecini değerlendirirken, Türk tarafının bir dayatmayla karşılaştığını belirtti ve bu dayatmayı şöyle izah etti:
"Biz normal bir durumda Annan planının Kıbrıs'a kalıcı barış getirmeyeceğini içten ve samimiyetle savunduktan sonra genel sekreterliğin, AB yetkililerinin, ABD ve İngiltere yetkililerinin büyük bir kararlılıkla ve inatla gelip, 'Başka bir plan yoktur ve olmayacaktır, bunu görüşmediğiniz takdirde hem kendinizi daha da yalnızlığa itiyorsunuz, hem de Türkiye'ye büyük zarar veriyorsunuz. Türkiye'nin AB'ye girmesini engelliyorsunuz' diye baskılarıyla karşılaştık. Bu baskı devam etti ve zaman zaman AB yetkililerinden bu yönde beyanların ardı arkası kesilmedi. Bu bir dayatmaydı, tehditti.
Türk basınının bunu ele alıp üzerimize gelmesi halkımızı büyük bir şaşkınlığa ve tereddüde sevk ediyordu. Türk hükümetinin bu tür dayatmanın etkisi altında zaman zaman bize baskısı, Türkiye'ye zarar vereceğimiz görüntüsünü artırıyordu. Bunlar üzerimizde çok büyük bir manevi baskı icra ediyordu. Dolayısıyla iki tarafın mutabık kalmadığı bir belgeyi referanduma sunmamakta ısrarımız dahi uzlaşmazlık olarak değerlendirildi. Halbuki, şimdi dahi bu belgenin tadilata ihtiyacı olduğu herkes tarafından kabul edildiğine göre, böyle bir belgenin referanduma sunulmamış olmasının uzlaşmazlıktan değil, uzlaşabilecek bir belge meydana gelmesini istemekten kaynaklandığının ve makul olduğunun kabul edilmesi gerekiyor."

'Teslimiyet olur'
Denktaş, Rumlarla yapacağı görüşmelerde olmazsa olmaz taleplerimiz hakkında ısrarcı olacağını vurguladıktan sonra, Annan planının mevcut halini şöyle değerlendirdi: "Annan planının mutlaka değiştirilmesi gerekir. Nitekim değiştirilebileceği de New York'ta kabul edilmiş oldu. Biz bunu sağlamış olduk. Planı müzakereye açtırabildik. Eğer plan değiştirilemez ve bu haliyle kabul edilirse, bu, Kıbrıs Türkü açısından teslimiyet olur. Bunu kabul edemeyiz. Kıbrıs Türkünün büyük çoğunluğu da böyle düşünmektedir. Planı bu şekilde kabul etmek Kıbrıs Türkünü akıntıya vermek demektir."

İmzalayacak mı?
Denktaş, planın değiştirilememesi halinde Cumhurbaşkanı olarak imza koyup koymayacağına dönük sorumuzu ise şöyle yanıtladı:
"Dediğim gibi plan tadil edilmelidir. Bu şekliyle kabul edilemez. Bunu Kıbrıs Türkü de kabul etmez. Görüşme safahatında zaten imza söz konusu değildir. Eğer uzlaşamazsak o zaman Annan devreye girecek ve bizim imzamıza gerek kalmadan referanduma götürecek. Eğer referandumda plan aynen kabul edilmiş olursa o safhada sonra bizim imzamız söz konusu olur. İmza konusuna da ben o aşamada karar veririm."