Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İmralı'daki Apo, tarihi yeniden canlandırdı.
Güneydoğu'da Nasturi ayaklanması patladığında tarih Eylül 1924'tü ve Cumhuriyet henüz bir yılını bile doldurmamıştı. Saltanat kaldırılalı iki yıl olmuştu. Hilafetin kaldırılışının üzerinden ise ancak altı ay geçmişti. Henüz emekleme dönemine bile girmemiş olan Cumhuriyet, hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Padişahçılar, Halifeciler, Mandacılar, Şeriatçılar hala güçlüydüler. Hükümet bir yandan da, Lozan'dan kalan büyük sorunlarla uğraşıyordu. Yunanlılarla nüfus mübadelesi konusu çözülememişti ve gerginlik tırmanıyordu. Musul yüzünden Türkiye ve İngiltere'nin savaşa tutuşması an meselesiydi. İtalya lideri Mussolini, "Türkler Musul'a yürürse Antalya'ya çıkarma yaparım" diyordu.
İşte bu koşullar altında patlayan Kürt ayaklanmaları yıllarca sürdü. 1924'ten 1938'e kadar hemen her yıl bir isyan çıktı. Bu sürede Doğu'da ve Güneydoğu'da sahnelenen tam 17 isyanın tümü bastırıldı ama bunlar büyük tahribat yaptılar.
Atatürk ulusçuluğu, kültür ulusçuluğuydu. Irkçı değildi. İçeride hangi kökten gelirlerse gelsinler tüm kesimlerin kültür ve ülkü birliğini, dışarıda, uluslar arasında eşitlik ve barış içinde yaşama ilkesini vurguluyordu. Ne var ki, bölgede yüzyıllardır süren feodal düzen ve o düzeni kendi çıkarları için kullanan dış güçler, Kurtuluş Savaşı'nda kurulan birliği bozmak için ne mümkünse yaptılar.
O 17 isyan, öyle bir kısır döngüye neden oldu ki, on beş yıl süren isyanlar ve silahlı çatışmalar, bölgeye ekonomik, sosyal ve kültürel yardımların yapılmasını engelledi. Bunlar yapılmayınca bölge içine kapandı ve yeni kışkırtmalar için uygun zemin oluşturdu. Çok partili rejime geçtikten sonra gelen iktidarlar, tek parti döneminde askeri harekatlarla bastırılan isyanların ilelebet bittiğini sandılar. Bölgeyi ihmal ettiler. 1980'lerin başında PKK olayı, işte bu zemin üzerinde yeşerdi. Kürt isyanlarının en kanlısı olan PKK isyanı da, öncekiler gibi bastırıldı ama verdiği zarar da ortadadır.
1925 Şubat'ında çıkan ve Türkiye'nin Musul'u kesin olarak kaybetmesine yol açan Şeyh Sait isyanı ile PKK olayına, "dış dünya"dan gelen tepkilerin benzerliği konunun özünü oluşturuyor. PKK'ya birçok Batı ülkesinin verdiği destek, Öcalan'ın yakalanması sırasında açığa çıktı. Şimdi de yargılanmasına gösterilen ilgiyle sürüyor. Bu yargılamaya bağlı olarak Türkiye'nin geleceği ile ilgili senaryolar yazılıyor. Tıpk 1925'te Şeyh Sait'in yargılanmasında olduğu gibi. Bakınız İsmet İnönü, Şeyh Sait isyanına "dış ilgi"yi nasıl anlatıyor: "Dış alemin nazarında Şeyh Sait isyanı önemli idi. Fakat akisleri daha büyük oldu ve hadise öneminden çok büyük ölçüde değerlendirildi. Her tarafta, bilhassa İtalya'da Anadolu baştanbaşa halifecilerin isyan mıntıkası olarak gösteriliyordu. Bu suretle genç Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın gelecekte ne olacağı belli değil gibi bir manzara yaratılmıştır."
Önce Şeyh Sait. 74 yıl sonra Öcalan. Ve "dış alem"in tavrı. Benzerlik düşündürücü değil mi?
Öcalan dün, dış güçler tarafından kullanıldıktan sonra nasıl fırlatılıp atıldığını itiraf etmedi mi?



Yazara E-Posta: h.bila@milliyet.com.tr