Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan ve hükümet açısından bakıldığında, Türkiye müzakere tarihi alarak, kilitlendiği hedefe ulaşmış oldu. Brüksel Zirvesinde Türkiye hanesine başarı olarak kaydedilen sonuç budur.ABnin Türkiyeye müzakere tarihi vermesi, kuşkusuz tarihi önem taşıyan bir karardır. Türkiyenin zirveden beklediği en önemli sonuç, ikinci bir karara gerek kalmaksızın günüyle, ayıyla 2005 içinde bir tarih almaktı.Bu hedef tutturulmuştur.Tabii bu sonucun alınmasının hiç kolay olmadığı da açıktır. Başbakan Erdoğanı masadan kalkarak Türkiyeye dönme kararına kadar getiren çok zorlu bir müzakere hatta mücadele sonucunda bu noktaya varılmıştır.AB açısından bakıldığında da Türkiye ile müzakere kararı almış olması tarihi değerlerdendir. Türkiyenin ABye katılması kuşku yok ki Avrupa Birliğinin geleceği açısından sadece nicelik değil, nitelik olarak da değişim anlamı taşıyacaktır. Bu yön ileriki aşamalarda daha çok tartışılacak bir konudur.Söze ve öze gelince...0AB, Başbakan Erdoğandan dolayısıyla Türkiyeden, "söz" alarak tarih vermiştir. Bu söz müzakerenin başlayacağı 3 Ekim 2005 tarihine kadar Gümrük Birliğini Güney Kıbrısı da kapsayacak şekilde yeni 10 AB üyesi ülkeye uyarlayacağıdır. AB, bu sözü almıştır. Önemi ise Türkiyenin Güney Kıbrısı, adanın tümünü temsilen Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımasının ilk adımı olarak görülmesidir.Türkiye sözünü tutacaktır. Türkiye Başbakanının verdiği sözün tutulacağından kuşku yoktur. Türkiyeden, Osmanlı adına verdiği sözleri bile tutmuş bir ülke olarak söz almanın senet almak anlamına geldiğini AB de, Rum yönetimi de elbette bilmektedir.Ancak, ABnin verdiği sözler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.AB, Türkiyeyi 1999da tam üye yaparken, Kıbrısın koşul olmadığını yazılı olarak Türkiyeye taahhüt etmiştir. Ama bu taahhüdünü tutmamış, Kıbrısı Türkiyenin önüne koşul olarak koymuştur. BMnin ürettiği, ancak ABnin de sahiplenip desteklediği Annan Planını, Tükiye ve Kıbrıs Türkleri kabul ederken, Rum tarafının reddetmiş olmasına karşın, "söz"ünü yine tutmamıştır. Kıbrıs referandumundan sonraki aşamalarda, Türkiyenin Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğini ilan edip, Kıbrısın koşul olmayacağını bir kez daha söylemiş olmasına karşın, Brüksel de Türkiyenin karşısına yine Kıbrıs koşulunu getirmiştir.ABnin "söz"üne sadakati budur!İşin özü ise 3 Ekim 2005 tarihine kadar Kıbrıs sorunun masada olacağıdır.Türkiyenin bu tarihte müzakereye başlaması, yine Kıbrıs koşuluna bağlanmış durumdadır. Türkiyeye bir süre tanınmış olmaktadır. Ankara, bu süre içinde Güney Kıbrısı, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımaktansa, Birleşik Kıbrısa ulaşacak çözümler üretmekle sorumlu taraf ilan edilmiştir. Haksızlık buradadır.Bu koşullarda alınan sonucu ne zafer şarhoşluğu içinde karşılamak, ne de küçümsemek doğrudur. fbila@milliyet.com.tr Avrupa Birliği, Başbakan Erdoğanın Kıbrıs konusunda "söz" vermesi karşılığında Türkiyeye müzakere tarihi vermiş oldu.