Bu çerçeve içinde "Kürt sorunu"nun kaynağı ile Başbakan Erdoğan'ın yaklaşımı arasında ciddi çelişki söz konusudur.Dün bu köşede aktarmaya çalıştığımız gibi, Kürt sorunu olarak tanımlanan olgunun Türkiye Cumhuriyeti ile sorunlu olduğu alan, "millet" yaklaşımındadır. Öcalan, PKK ve siyasi yandaşlarının tezi, Türkiye'nin "tek millet"ten oluşmadığıdır. Aksine, Kürt tezi, "iki millet" iddiasına dayanır ve Türkiye'nin buna göre yapılandırılmasını hedefler. Başbakan Erdoğan'ın "tek millet" söylemi, zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesidir. Nitekim Anayasa'nın divacesi ve birçok maddesine bu anlayış yansıtılmıştır. Buna yapılan itiraz Kürt sorununun esasını oluşturur. Öcalan, PKK ve siyasi yandaşlarının "Kürt sorununa" yaklaşımları, etno-politik yaklaşımdır. Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu" kavramını kullanmakla birlikte, Diyarbakır'da yaptığı konuşmayla, sadece Kürtler için değil, diğer etnik gruplar için de etno-politik yaklaşımı kabul etmemiştir.Büyük umutlar bağlanan Diyarbakır ziyaretinde, halkın ilgisini esirgemesi belki de önce Başbakan'ın bu anlamdaki yaklaşımını görmek istemesinden kaynaklanmış olabilir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt sorunu"nu kabul ettikten sonra Diyarbakır'da çözüm için çizdiği çerçeve, "Tek bayrak, tek devlet, tek millet" oldu. Başbakan'ın kabullendiği sorunun bugün ulaştığı aşamada, Diyarbakır'ın beklediği artık ekonomik paketten çok siyasi bir pakettir. "Kürt sorununu kabul ediyorum" diyerek yola çıkan bir Başbakan'ın bu kabulü ve daha çok demokrasi olarak tanımladığı çözümü siyasi paketle somutlaştırması asıl beklentiyi oluşturuyordu. Yoksa, asgari ücretle kaç paket makarna alındığına ilişkin bir söylem değil. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan'ın, nasıl bir sorunu kabullendiği ve nasıl bir çözüm önerdiği konusunda Diyarbakır halkıyla aynı frekansta olmadığı anlaşılmış oldu. Ekonomik değil siyasi Siyasallaşmış, etnik eksende geliştirilmiş Kürt sorunu, başlangıç itibarıyla Öcalan ve PKK tarafından "milli mesele, milli çelişki" olarak tanımlanmış ve diğer toplumsal sorunların çözümü için önce bu çelişkinin çözülmesi gerektiği tezine oturtulmuştur. Öcalan'ın kaleme aldığı PKK belgelerinde "milli mesele" olarak tanımlanan bu tanım, "baş çelişki" olarak ilan edilmiş ve PKK terörü, bu çelişkinin çözülmesi amacıyla uygulanmıştır. Dolayısıyla başlangıç itibarıyla, Öcalan ve PKK, bu çelişkinin bağımsız Kürt devleti olarak sonuçlanmasını hedeflemişlerdir. Tez, ayrı millet tezidir. Tek millet tezi değildir. Millet sorunu Öcalan'ın yakalanmasından sonra savunmasına esas olacak biçimde geliştirdiği strateji değişikliği ise bağımsız devletten vazgeçen, bunun yerine "demokratik ülke, özgür parça" tezine dayanan yaklaşımdır. Bu yaklaşım içinde de yine iki millet vardır, ancak bağımsız Kürt devleti yerine üniter devlet içinde "demokratik ortaklık, özgür katılım" kavramları konulmuştur. Öcalan, bu aşamadan sonra PKK'nın siyasi programını Türkiye, İran, Irak, Suriye'nin demokratikleştirilmesi ve Kürtlerin etnik ve coğrafi olarak bu ülkelerde "özgür parça" konumuna gelmelerini salık vermiştir. Kuşkusuz bu tablo içinde üniter devlet yapısının nasıl korunacağı ve işleyeceği tartışma konusudur. Bu itibarla, Başbakan'ın "tek millet içinde çözüm" ifadesinin açıklığa kavuşturulması gerekir. Demokratik ülke, özgür parça Yine kuşku yok ki, etno-politik nitelikte bir Kürt sorunu kabul edildiğinde karşısında etnik, politik ve ayrıca hukuki anlamda "Türk sorunu" ortaya çıkacaktır. Nitekim söylem düzeyinde bu tartışma da başlamıştır. Öcalan, PKK ve siyasallaşmış Kürt hareketi, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti anayasalarına yansımış "Türk milleti" tanımını ve anlayışını kabul etmez. Bu anlayış, Osmanlı'nın çok etnikli ve çok dinli yapısından yeni bir millet yaratma anlayışıdır ve bu anlayışla ifade edilen "Türk milleti" bir üst kimlik olarak tanımlanmıştır. Ancak bugün başlatılan tartışmalar içerisinde "Kürt sorunu" olarak tanımlanan yaklaşım, Türklüğü üst kimlik olarak da reddetmektedir. "İki millet" esasına dayanarak, Kürtlüğün de üst kimlik olduğu iddiasındadır. Bu tartışmalar içerisinde, Anayasa'da ifadesini bulan, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk'tür" anlamındaki hüküm de, başlangıçtaki "Türk milleti", "Yüce Türk devleti" kavramları da yine bu hareket tarafından reddedilmektedir."Demokratik cumhuriyet" tezi içerisinde yeni anayasa yazılması, cumhuriyetin yeniden yapılandırılması talepleri de Türklükle ilgili bu yaklaşım ve tanımlara itirazdan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, etno-politik Kürt sorunu yaklaşımı, anayasa düzeyinde hukuki, toplum içinde de etnik ve politik bir Kürt sorunu ile karşı karşıya gelecektir. Başbakan Erdoğan ve kurmaylarının, "Kürt sorunu"nu kabul edip ele alırken, bu boyutlar üzerinde durmaları da gerekecektir. fbila@milliyet.com.tr Türk sorunu