Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yön Prof. Dr. Teziç, Erdoğan'ın, "Herkes yerini bilecek. Rektörler kendi işlerine baksınlar" şeklindeki ifadesinin demokratik toplum anlayışına uymadığı görüşünde. Teziç, Erdoğan'ın, "Bu rektörlerin işi değil" yaklaşımının da yanlış olduğunu ifade ediyor. Teziç, dünkü görüşmemizde bu konuda şu bilgiyi verdi:"Tam aksine, bu bizim işimiz, görevimiz. 2547 sayılı YÖK Yasası, üniversitelere toplumu aydınlatma, bilgilendirme görevi verir. Anayasa değişikliği gibi hem bütün toplumu ilgilendiren, hem de üniversitelerle ilgili düzenlemeler öngören bir konuda Rektörler Komitesi'nin görüş açıklaması kadar doğal bir şey yoktur. Tam aksine, bu onların görevidir. Böyle bir konuda üniversitelerin duyarsız kalmaları görevlerini yapmamaları anlamına gelir. Demokratik toplumlarda anayasa gibi her kesimi ilgilendiren çalışmalarda kurumlar ve kuruluşlar görüşlerini açıklarlar. Biz yerimizi biliyoruz. Kendimizi yasama organı yerine elbette koymuyoruz, ancak görevimiz gereği görüşümüzü açıklıyoruz." YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, anayasa çalışmaları konusunda Rektörler Komitesi'nin bildirisini açıkladıktan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği tepkiyi yadırgamış görünüyor. Teziç, aynı zamanda yetkin bir anayasa profesörü. Yeni anayasa çalışmalarında yanlış bir yöntem uygulandığını düşünüyor. Bu konudaki görüşü şöyle:"Anayasa çalışmalarının tüm siyasi partilerin ön katılımıyla başlatılması gerekir. Anayasa düzenlemelerinde nitelikli çoğunluk aranmasının amacı da böyle bir uzlaşmanın sağlanmasıdır. Yoksa bir partinin dayatmasıyla, bu tür çalışmalar yapılmaz. Partiler arası uzlaşma esastır, anayasa onu değiştirebilecek gücü olsa bile bir partinin tekelinde değildir. Bu bakımdan söz konusu çalışmanın da tüm partilerin katılımıyla yapılması gerekir." 'Partinin tekelinde değil' YÖK Başkanı Teziç'e göre, anayasa çalışmalarına TBMM Başkanı'nın öncülük etmesi ve tüm partilerin katılımını sağlaması gerekli. Teziç'in bu konudaki görüşü şöyle:"Geçmişte Sayın Hüsamettin Cindoruk TBMM Başkanı olarak, anayasa değişikliklerine öncülük yapmıştı. Bugün de Sayın Meclis Başkanımız tüm partilerden oy almış bir başkan olarak böyle bir çalışmaya öncülük edebilir." 'Toptan öncülük etmeli' Teziç, Erdoğan'ın türban konusunda, "Biz de hukuki altyapı yapmaya çalışıyoruz" sözlerinin de gerçeği kavramadığını belirtti. Teziç, bu konuda hukuki boşluk olmadığını şöyle ifade etti:"Bu konuda hukuki altyapı zaten var. Bu altyapı ayrıca içtihatlarla güçlendirilmiştir. İçtihadın işlevi de budur. Mahkemelerin türbanla ilgili kararlarının dayanağı Anayasa'nın laiklik ilkesini düzenleyen 2. maddesidir. Mahkemeler, ayrıca laiklik ilkesini Atatürk devrim ve ilkeleriyle de bir bütün olarak değerlendirmişlerdir. Danıştay'ın 1984, Anayasa Mahkemesi'nin 1989 tarihli kararları hukuki altyapıyı güçlendiren ve boşluk bırakmayan kararlardır. Ayrıca, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de bu kararların Avrupa norm ve değerleriyle uyumlu olduğunu kararlaştırmıştır." 'Hukuki boşluk yok' Teziç'e göre mahkeme içtihatlarının yasa veya anayasayla değiştirilmesi mümkün değil. Teziç'in bu konudaki yorumu ise şöyle:"Mahkeme kararları Anayasamıza göre yasama, yürütme ve yargıyı bağlar. Anayasa'daki 'bağlar' hükmünün anlamı bu kararlara 'uyun' demektir. Söz konusu yüksek mahkeme kararlarının dayanağını oluşturan, Anayasa'nın laiklikle ilgili maddesi ise, yine Anayasa'ya göre, değiştirilemez hükümler arasındadır. Dolayısıyla, bu konudaki içtihatların yasayla, anayasayla değiştirilmesinin mümkün olmadığını söylüyorum." Değiştirilemez hükümler Prof. Dr. Teziç, türbana serbestlik tanıyacak anayasa düzenlemesinin hem laiklik ilkesine aykırı olacağını hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yıllık birikimine ters düşeceğini de vurguladı. Böyle bir düzenlemenin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana özellikle laiklik konusunda elde edilen kazanımları zedeleyeceğini belirtti. '80 yıllık birikime ters' Teziç'e Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan'ın Avrupa Birliği ülkelerinde üniversitelerde türban yasağı olmadığı şeklindeki görüşlerini anımsattığımda ise şu yanıtı verdi:"Burada sorunu doğru tanımlamak gerekir. Avrupa'da rahiplerin, dinsel çevrelerin cumhuriyetle sorunları yoktur. Bizde ise dini simgelerle siyaset yapanların laik cumhuriyetle sorunu vardır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, türbanı, 'gösterişli dini sembol' olarak kabul etmiştir." 'Gösterişli dini sembol' Teziç'e, son günlerde tartışma konusu olan, "mahalle baskısı" konusunu açarak üniversitelerde türbanın serbest bırakılması halinde kadınlara yönelik böyle bir baskı kaygısının olup olmayacağını sorduğumda ise şu yanıtı verdi:"Eğer türban serbest bırakılırsa üniversitelerde yer yer bu tür baskılar oluşabilir ve bir kez başladığı zaman nerelere varacağı da kestirilemez." fbila@milliyet.com.tr 'Nereye varır, belli olmaz'