Arşivden çıkanlar

2 Ekim 2022

İstanbul eylül ayını sanat eşliğinde geride bıraktı. Ekime yine sanatın kolunda girdi. Şehrin dört bir yanında düzenlenen sanat etkinlikleri son hız devam ediyor. Bunlardan biri de 17. İstanbul Bienali. Bienalin geçmiş yıllardan farklı olarak bu yıla özgü tek bir teması yok. Bir başlık altında eserleri toplamak yerine ‘kompostlaşma’ sürecini temsil eden işler tercih edilmiş. Bu bienalin genel olarak dünyanın her yerinden gelen, bienalden önce başlamış ve bienalden sonra devam edecek eserlerin bir birleşimi olduğunu söyleyebiliriz. Bienalin küratörleri Ute Meta Bauer, David Teh ve Amar Kanwar bienali bir uzlaşma alanı olarak değil tartışma alanı olarak görüyorlar. 17. edisyonda amaç vakit geçirmek, soru sormak ve bu sorulara cevap aramak.

Bu hafta bienal mekânlarından Pera Müzesi’ne gittim. Burada arşivleme çalışmaları ön planda. Karşıma çıkan ilk sanatçı 1972 doğumlu Lübnan asıllı Lamia Joreige. “Bir Dönüşümü Haritalandırmak” isimli çalışmasında Osmanlı arşivlerinden portreler, mektuplar,

Yazının Devamı

Milliyet Sanat sana teşekkür ederim!

25 Eylül 2022

Yıl 1988. On yedi yaşındayım. Kafam epey karışık. Bütün eğitim hayatım boyunca doktor olma hayali kurmuşum. Tıp fakültesi tercihlerimin hiçbirine yerleştirilemeyince, hemen altta yer alan, babamın isteğiyle yazdığım – sonrasında bir gün bile pişmanlık duymadığım- Mimar Sinan Üniversitesi matematik bölümünü kazanmışım. Yüksek matematik büyülü bir dünya. İçinde kendimi küçücük hissettiğim amfilerde profesörlerin verdiği dersleri ilgiyle takip ediyorum. İyi güzel de, içimde bir ateştir yakıyor beni. Yazar olmak istiyorum ben. Ama çok fazla sayı var hayatımda. Her şey çok ciddi. Dersler çok zor. Kitaplar, filmler derken sanatla nefes alabildiğimi fark ediyorum. Gazete bayiine gidip bir sanat dergisi istiyorum. Bayii sahibi, hiç düşünmeden bir dergi çıkarıyor raftan. Elime alıyorum, adı Milliyet Sanat. Ben on yedi yaşındayım, o on altı yaşında. Sayfalarını açmamla birlikte yeni bir büyülü dünyaya daha giriyorum. Sinema, müzik, tiyatro, plastik sanatlar, opera, bale, edebiyat…

Yazının Devamı

Bir Emel Sayın rüyası

18 Eylül 2022

Sonbaharın, ipek şalına sarındığı meltemli bir akşam. Maçka Küçükçiftlik Park’tayım. Hep Yeni Kal’ın gazino kültürünü yaşatmak amacıyla düzenlediği Yeni Bi’Fest, pandemi arasını bitirmiş, dev sahnesini kurmuş. Büyük bir açıkhava gazinosu burası. Masalı oturma düzenine doğru ilerliyor konuklar. Kareli örtüler, beyaz porselen tabaklarda mezeler. Kimi ‘gazinoya gider gibi’ giyinmiş, iki dirhem bir çekirdek kimi ‘konsere gider gibi’ rahat giysiler içinde. Yaş grubu 20’lerden başlayıp 70’lere uzanıyor. Renk renk sohbetler koyultuluyor masalarda.

Sekiz buçuğa doğru perde açılıyor ve Kenan Doğulu çıkıyor sahneye. Roma’yı yaktığı günlerden bugüne tam 33 şarkı söylüyor. Dile kolay, 30 yılın hitleri her biri. Dumanların yükseldiği, havai fişeklerin patladığı ışık hüzmeleriyle dolu şaşaalı bir sahne. İlk yarım saatte ısınan seyirci, kendini sahne önüne atıyor; kalanların çoğu ayakta. Şarkılara eşlik ediyorlar, çığlık kıyamet. İki buçuk yıllık korona

Yazının Devamı

Var mısınız tek başınıza satranç oynamaya?

11 Eylül 2022

"The lefthanded woman” şarkısındaki gibi bir kadın. Marianne…

“Başkalarıyla beraber çıktı kadın

bir metro dehlizinden

başkalarıyla bir şeyler yedi büfede

başkalarıyla oturup bekledi

bir çamaşır salonunda

başkalarıyla beraber çıktı iş hanından

Yazının Devamı

Amaç sadece ‘satmak’ olmamalı!

4 Eylül 2022

Kitabevlerinin ‘yeni çıkanlar’ raflarının verdiği heyecanı severim. Severdim demeliyim aslında. Çünkü bu raflar uzun bir zamandır eskisi kadar heyecanlandırmıyor beni. Yeni çıkan kitaplar arasında edebi değeri olan, okumaktan mutluluk duyacağım kitaplar yok denecek kadar az. Yıllardır bitip tükenmek bilmeyen kişisel gelişim kitapları, türünü ve kimin okuduğunu hiç anlayamadığım garip kitaplar sübhaneke boncukları gibi diziliyor bu raflara. İyi kitaplar çıkmıyor diyemem ama kitabevlerinin tercihi olsa gerek, raflarda yer bulamıyorlar kendilerine. Son dönemlerde butik yayınevlerinin yayımladığı birbirinden güzel kitaplar, büyük yayınevlerinin nitelikli kitapları bu raflarda çoğunlukla yer almıyor.

Hâl böyle olunca, raflardan kitap keşfetmek yerine, gelen basın bültenleri arasında edebi kazılar yaparak, tek tek yayınevlerinin web sitelerine girerek, sosyal medyayı takip ederek yapıyorum keşiflerimi. Sonrasında internet üzerinden sipariş vererek ya da kitabevine gidip satıcıdan isteyerek alıyorum bu kitapları.

Suzy Pommier’yi kim

Yazının Devamı

‘İnsana dair’in fotoğrafları

21 Ağustos 2022

Nergis, Mehmet ve Elif. Anne, baba ve çocuk. Bu üç karakterin hikâyelerini anlatıyor Melisa Kesmez, İletişim Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı “Küçük Yuvarlak Taşlar”da. Aile arası bağları üç farklı gözden deneyimleme fırsatı sunan öykülerinde. Nergis’in hikâyesi ile başlıyor kitap. Kadının en kutsal takısı olan “anne”liği sorguluyor bu ilk öyküde. Kızı Elif doğduğu günden itibaren, toplumun dayattığı kendini çocuğuna adayan anne kalıbına girmekte zorlanıyor. “Bir çocuğun annesi olmak” ve bunun getirdiği sorumluluklar ağır geliyor. Öyle günler oluyor ki, ağlamaktan kıpkırmızı olan Elif’i yatağında bırakıp kaçmak istiyor. Bütün bunları deneyimlerken en yakın arkadaşı Gülsüm’deki her canlının annesi olabilme potansiyelini fark ediyor. Çok da etraflıca düşünmeden, âşık olmadan evlendiği Mehmet’le ilişkisi de tavsıyor zamanla. O dönemde tanıştığı Salih yüzünden Mehmet’i bırakıyor. Elif’le birlikte ayrı bir eve çıkıyor.

Yazının Devamı

‘Bir roman daha ne yapsın?’

14 Ağustos 2022

Reklam filmlerine benzer hayatlar görürüz bazen. Beyaz, bembeyaz bir ev, iç mimarın elinden çıkmış, pırıl pırıl, tertemiz. Güzel mi güzel şefkatli bir kadın. Yakışıklı, çok âşık kocası. Hayat dolu çocuklar. Başarılı iş hayatı. Kapıda iki adet son model araba. Hesapsızca harcanan para.

Ne var ki bu fotoğraf karesinin içine girdiğimizde bambaşka bir gerçeklikle karşılaşırız. Dekorun bir sıkımlık canı vardır esasında. Işıklar söndüğünde ağır bir hüzün kaplar etrafı. Küflü bir mutsuzluk kokusu sarar her yanı. Tıpkı Alexander’ın yaşamında olduğu gibi. Alexander ve karısı Sonja’nın hayatları o fotoğraf karelerine benziyor. Üniversite yıllarında tanışıyorlar. O sırada her ikisinin de sevgilisi var. Derken yakın zamanlarda sevgililerinden ayrılıyorlar. Bir süre daha devam eden arkadaşlık sürecinin ardından evliliğe uzanan ilişkileri başlıyor.

Sonja, anlatılamayacak kadar güzel, Alexander modern bir beyaz atlı prens uyarlaması. Çiftin çok büyük ve başarılı işlere imza atan bir mimarlık ofisi var. 10 yaşında bir kızları. Göl

Yazının Devamı

Bir ozanın tarihçesi

31 Temmuz 2022

Kendi diktiği elbisesi, rujla yetindiği makyajı, olanca doğallığı ve zamana meydan okuyan sesiyle bir kadın çarşamba gecesi Kuruçeşme Arena’da şarkılarını söyledi Boğaz’a karşı. Büyük bir seyirci korosu eşliğinde, gemiler geçerken sessizce: Nazan Öncel!

Her biri hit olmuş, 30 yılın altın imbiğinden değerleri katlanarak süzülen şarkıları vardı repertuvarında. Bir ozanın tarihçesini oluşturan. Kendine yaslandığı için hep dik durmuş, kadın olma bilgisini oya gibi işlemiş, hayata meydan okumaktan korkmamış. “O da mı yalan, bu da mı yalan, kötü bir rüya gördüm o zaman” diyerek başlıyor konserine. İlişki zayiatı içinde uyandığımız kötü rüyalar sonrası teselli bulduğumuz şarkısıyla. Bize kendimiz olmayı öğütleyen. Ardından cesaretle sevme hadisesine geçiyor: “Şeytan diyor ki tövbeler etmeli / Uğrunda 100 kere 1000 kere ölmeli / Cehennemde bile zulmetsen de / Yok yok / Bir seni sevmeli”. Öyle kenarından kıyısından sevmek değil yani. O şeytanı kaç kere dinledik, Nazan Öncel’den aldığımız

Yazının Devamı