“Ne de olsa kışın sonu bahardır”

22 Mayıs 2022

Dünya, 2020’de pandemiyle birlikte evlere kapanıp, usul usul ilerleyen bir depresyonun pençesinde ekmek yaparak, haberleri takip ederek, ‘maske, mesafe, hijyen’ üçgeninde hayata devam etme çabasındayken, bir sanatçı Normandiya’daki dört dönümlük arazide yer alan küçük evinde yepyeni bir teknikle baharı resmediyordu. Dile kolay 55 yıl yaşadığı Los Angeles’tan ayrılıp buraya taşınmış kendini karantinaya almıştı. Yolun başındaki ağaçların yanından ayrılmıyor, onların baharı müjdeleyen değişimlerini, teknolojiyi sanatın hizmetine koşarak iPad aracılığıyla resmediyordu.

20. YY’ın en önemli sanatçılarından biri olan David Hockney! İlk iPad’ini 2010 Nisan ayında ilk çıktığında almış, çok sayıda resim yapmıştı. Yıllar içinde iPad’de kendisine özel yaptırdığı küçük fırçalar ve şekillerle çalışmalarını ilerletti ve sonunda “Baharın Gelişi, Normandiya, 2020” sergisi ortaya çıktı. Sergi, Londra’daki The Royal Academy ve Brüksel’deki Palais des

Yazının Devamı

Düşen ‘aile’ uçağının kara kutusu

15 Mayıs 2022

Kız kardeş, ‘en yakın arkadaş’ olabileceği gibi, aile içi çeşitli kıyaslamalar nedeniyle ‘en yakın rakip’ de olabilir. Biri zekidir ama öteki de çalışkandır. Biri diğerinden daha güzeldir ama diğeri daha başarılıdır. Fedakârlıkla bencilliği de aralarında bölüşürler. Azla yetinendir biri, ağlayarak her istediğini yaptırandır kardeşi. Bu durumlar top göğüste yumuşatılarak geçiştirilebilse de kimi zaman şiddetli kavgalara neden olur. O yüzden “Allah dirlik düzenliğimizi bozmasın” duası edilir sık sık. Ailede iyi geçinmek esastır.

Nesimi Yetik’in yönettiği, 2020’de Antalya Film Festivali’nden üç kadın oyuncusuna (Betül Esener, Asiye Dinçsoy, Dudu Yetik) Cahide Sonku Ödülü verilen, geçen yılki 40. İstanbul Film Festivali’nde Asiye Dinçsoy’un En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandığı, geçtiğimiz hafta vizyona giren filmi “Dirlik Düzenlik”in kız kardeşleri Vildan ve Hicran da benzer kız kardeşlik sendromları yaşıyor. Sevgi ve

Yazının Devamı

Hayata ‘hayır’ diye haykırmak

8 Mayıs 2022

Kendimizin kurguladığı, beklentilerimize karşılık veren bir hayat yaşamak yerine tesadüflerin, kimi bağımlılıklarımızın ve korkularımızın şekillendirdiği bir hayata mahkûm olmak varoluşsal krizlerin zirve noktalarından biri olsa gerek. Bjorn Hansen bu krizi 50 yaşında yaşıyor. Vaktiyle Oslo’da bir bakanlıkta çalışan Hansen, on sekiz yıl önce karısını ve iki yaşındaki oğlunu terk ederek sevgilisi Turid Lammers’in kasabası olan Kongsberg’e yerleşiyor. Gerekçesi, bunu yapmadığı takdirde her şeyden pişmanlık duymak.

Turid, ışıltılar saçan, herkesi kendine hayran bırakmanın formüllerini bilen ve uygulayan hırslı bir kadın. Kasabanın vergi müdürü olarak işe başlıyor Hansen. Drama ve yabancı dil öğretmeni olan sevgilisinin kurduğu tiyatro grubunda küçük roller oynuyor. İşini bulan da onu tiyatro deneyimi yaşamaya ikna eden de Turid. Ona olan büyük hayranlığı ve bağımlılığı nedeniyle kendi seçimi olmayan bir iş ve sosyal hayatın içinde giderek mutsuz oluyor Hansen. Yılda altı kez hafif operalar sergileyen tiyatro topluluğunu bir üst seviyeye taşımak için

Yazının Devamı

‘Mimozalı Kadın’la göz göze gelmek

1 Mayıs 2022

Gözlerine bakıyorum. Kararlı, hafif hüzün geçişleri olan bakışları var. İnsanı etkisi altına alıyor hemen. Yüzünde sakin, sessiz bir ifade. Mutlu desem değil. Mutsuz desem hiç değil. Saklı bir eda. Biraz yana doğru eğilerek oturmuş. Üzerinde siyah çarşaf var. Çarşafın altından uçuk mavi-beyaz dantelli elbisesi görünüyor. Beyaz danteller boynunu sarıyor. Göğsünün üzerinde iki yandan birleşen kumaş mavi bir gül gibi toplanmış. Belini kuşak gibi sarmış. Çarşaftan volanlı kol kıvrımları çıkıyor. Dizlerinin üstünde birleştirdiği ellerinde mimoza dalları var. Sarı yeşil, az önce koparılmış gibi. Eğilsem kokusunu alacağım sanki. Güçlü bir kadın görüyorum ben. Hissediyorum. Bu kadın Marie Palyart: Osman Hamdi Bey’in ikinci eşi Naile Hanım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne (MSGSÜ) bağlı İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin üçüncü katındaki salonda, ziyaretçileri ağırlıyor. Eşinin adına açılan şahane bir sergide.

Serginin küratörü Zeynep

Yazının Devamı

Kalemimle sana ‘yeni’ bir ses verebilseydim eğer…

24 Nisan 2022

Romanların içindeki seslere hiç dikkat etmiş miydiniz? Her roman o romana ait bir bestenin notalarından oluşur aslında. Bazı besteler üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Hani bazı şarkıcılar vardır, her yeni şarkısında bir önceki şarkının müziğini duyar gibi olursunuz. Aynı şekilde bazı romancıların kitaplarında da bir önceki kitabının sesini sezersiniz. Kimi okur için iyidir bu; hatta denir ki “Yazarını bilmesem bile bu satırları okuduğumda ona ait olduğunu söyleyebilirim.” Bu durum bazı yazarları rahatsız etmez. Farklı konularda art arda çıkardığı kitaplarda, karakterler değişse de sesleri aynı kalır. Bu süreklilik hâli bir tür imza gibidir. Ama bazı yazarlar için ‘kendini tekrar”ın alamet-i farikasıdır; yazar bundan rahatsız olur, yeni seslerin peşine düşer. Oya Baydar’ın Can Yayınları’ndan çıkan son romanı “Yazarlarevi Cinayeti”nin kahramanı olan Yazar da bu zorlu yolun yolcularından.

Yazar, çok satan kitaplara imza atmış, kitapları çok sayıda yabancı dile çevrilmiş, edebiyatla ilgilenen herkesin yakından tanıdığı

Yazının Devamı

Bugün hediyenin adı ‘kitap’

17 Nisan 2022

İlk kitap hediyemi babamdan aldım. 14-15 yaşlarımdayken. Bir akşam eve kollarında bir kutuyla geldi. “Bu senin” dedi. Açtım, içi kitap dolu. 30 beyaz kitap, sırtlarında minik kırmızı kalpler. Nasıl mutlu olduğumu bugün gibi hatırlarım. Her bir kitabı tek tek, özenle kitaplığıma yerleştirişimi. Hâlâ durur o kitaplar, üstlerinden 40’a yakın yıl geçmiş, ciltleri sararmış; içleri pırıl pırıl. Babamın, o gün iş yerine gelen pazarlamacıdan aldığı Can Yayınları’nın kitapları. Hani en güzel hediye kitaptır derler ya; çoğu insanda karşılığı yoktur ama benim hayatımda bu hep böyle oldu. Hiçbir hediye iyi bir kitap kadar sevindirmedi beni. Yine hiç unutamadığım bir başka kitap hediyesi de 10 yıl kadar önce arkadaşım Zeynep Miraç’ın bir yurt dışı seyahati sonrası getirdiği Jung’un “Red Book”udur. Arketip, kolektif bilinçdışı, persona, anima, animus gibi kavramlardan oluşan temel kuramının nasıl ortaya çıktığını Jung'un kendi kaleminden okuduğumuz kitap henüz Türkçeye çevrilmemişti. Elim kitabın kırmızı

Yazının Devamı

Seyirci koltuğunda hayatın hakkı verilemiyor

10 Nisan 2022

Sahne korkusundan mıdır bilinmez, hayata seyirci kalmayı tercih eden insanlar vardır. Hoca beni fark etmesin, soru sormasın diye en arka sırada kendini saklayarak oturan öğrenciler gibi. Sessiz bir varoluş içinde yaşayıp giderler. İnsan, doğası gereği görülmek, anlaşılmak ister. Onlar da bu istekten muaf değildir elbette ama ‘bakan’la aralarına bir tül perde çektiklerinde daha konforlu hissederler. Sahne ışıkları içinde hayatının oyununu tadını çıkararak oynamak yerine karanlık salonda oturup izlemeleri de bundandır esasen. Görülmenin bir bedeli vardır çünkü. Performans ister. Ama onlar, kendi hallerinde, hayata minimum katılımla yaşamayı seçmiştir.

Oyuncu performansı göstermeyi reddedip seyirci atıllığı içindeki bu insanların edebiyattaki en güzel karşılıklarından biri de John Williams’ın “Stoner” adlı romanı. 1965’te yazılan kitap, o yıllarda hiç ilgi görmedi. Ama ne olduysa 2000’lerin başlarında yeniden keşfedildi. Eleştirmenler, içindeki sessiz varoluşu fark etti. Çok sayıda dünya diline çevrildi, bir

Yazının Devamı

“Çok iyi gelecek” garantili kutlama

3 Nisan 2022

Steinbeck’in sevgili köpeği Toby’nin yazarın “Fareler ve İnsanlar” romanının taslağını yediğini biliyor muydunuz? Peki Hemingway’in Pamuk Prenses ismindeki kedisine çok düşkün olduğunu? Mark Twain’in, kedisi Bambino kaybolunca gazeteye ilan verdiğini? Flannery O’Conner’ın çiftliğinde yüzden fazla tavuskuşu beslediğini?

Verdiğim örneklerde olduğu gibi evcil hayvanlarını evinin bir ferdi, hayatının vazgeçilmezi sayan çok sayıda sanatçı var. Çok özel bir dostlukları olmuş evcil hayvanlarıyla. İşte bu özel ilişkiyi vurgulayan şahane bir sergi açıldı, bu hafta başlayan Artweeks@Akaretler kapsamında: “Onlar”. Tülay Palaz’ın Milliyet Sanat dergisindeki aynı adlı köşesinde çizdiği illüstrasyonlardan oluşuyor sergi. Aynı zamanda bu yıl yarım asrı geride bırakacak olan Milliyet Sanat’ın 50. yıl etkinliklerinin ilki olma özelliğini de taşıyor.

Tülay Palaz, Bursa Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Resim Bölümü’nden dereceyle mezun oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Yazının Devamı