Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen (VDL), hafta başında “Birliğin Durumu” ile ilgili Avrupa Parlamentosu’nda (AP) bir konuşma yaptı. Selefi Jose Manuel Barroso’dan bu yana kısa adı “SOTEU” olarak bilinen “Birliğin Durumu” konuşması, Avrupa Komisyonu Başkanı’nın, Avrupa Birliği (AB) kamuoyuna seslenip, son bir yıldaki çalışmalarıyla ilgili bilgi vermesini, ileride atacağı adımlar ve gerçekleştireceği reformlar hakkında niyetini beyan etmesini hedefliyor. Bu sayede “AB kamuoyu”, 27’lerin kurumsal olarak gittiği istikamet hakkında biraz daha bilgi sahibi oluyor. Bu konuşma yılda bir kez, Eylül ayında ve Avrupa Parlamentosu’nun Strasbourg’daki genel kurul çalışmaları sırasında yapılıyor.
Aslında bunun, biraz da “ABD özentisi” olduğunu söylesek yalan olmaz. Bilindiği üzere ABD, federal bir devlet. Başkan da her yıl başında “birliğin durumu”yla ilgili Kongre’ye hitap ederek, attığı ve atacağı adımlara ilişkin bilgi paylaşır. Bu vesileyle de Kongre üyelerinden, gelecekteki planlarla ilgili destek arayışına gider.
Ankara ile Brüksel arasında son dönemde yaşanan yakınlaşma ve olumlu havadan habersizmiş gibi duran ve kabul edilen AP’nin son raporu, zamanın ruhuna aykırıymış gibi duruyor...
Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye nezdindeki inandırıcılığını yeniden tesis etme fırsatını bir kez daha kaçırdı. Bilindiği üzere Avrupa Komisyonu, her yılın ekim ayında Avrupa Birliği’ne (AB) aday ülkelerle ilgili bir rapor yayınlıyor. AP de, bu raporlarla ilgili olarak görüşünü bildiriyor.
İspanyol Sosyal Demokrat milletvekili Nuno Sanchez Amor
AP adına Türkiye raporunu kaleme alan kişi de, İspanyol Sosyal Demokrat milletvekili Nuno Sanchez Amor. Amor’un kaleme aldığı bu rapor, çeşitli siyasi grupların yanı sıra marjinal çıkar gruplarının değişiklik önergeleriyle birlikte, AB-Türkiye ilişkilerinde zamanın ruhuna ve ilişkilerin dönüm noktasına tamamen aykırı bir hale geldi. Oysa AB devlet ve hükümet başkanları, Türkiye’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Meclis seçimlerinin sonuçlarının netleşmesinin ardından AB-Türkiye ilişkilerini yeniden canlandırma
2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte uluslararası ilişkiler konularında dirsek çürüten birçok ünlü isim dünyanın artık eskisi gibi olmayacağını dile getirdi. Batı ülkeleri liderleri de dünya düzeninde bir dönüm noktasına gelindiğinin altını çizdi. Yakın tarihe bakıldığında 1. Dünya Savaşı, Avusturya-Macar İmparatorluğu’nun sonunu getirmişti. 2. Dünya Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa’ya kalıcı bir şekilde yerleşmesine, Birlemiş Milletler, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, Uluslararası Para Örgütü (IMF) gibi kuruluşların kurulmasına neden olmuştu. Hatta o dönemin söylemiyle yeni dünya düzeninde, ‘Soğuk Savaş’ başlamış, sömürgeciliğin sonu gelmişti.
Buna göre bir değerlendirme yapılacaksa eğer, Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte ‘yeni bir dünya düzenine hakikaten gidiliyor mu?’ sorusu da son derece meşru. Aslında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte her şeyden önce tehdit kavramı tamamıyla değişti. Soğuk Savaş
Avrupa’da okullar açıldı. Avrupa Birliği (AB) kurumlarında da bir hareketlilik söz konusu. Geçen hafta da dile getirdiğim üzere konulardan biri, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in, 2030 yılına kadar Balkanların üye olmasını hedefledikleri yönündeki “önemli” açıklaması. Bu açıklamadan önce Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, düzenledikleri “gayri resmi Balkanlar zirvesi” sırasında Balkan ülkelerinin AB’ye üyelik sürecinin ivmelenmesine ilişkin önemli mesajlar vermişti.
Michel, Türkiye açısından soru işaretlerine neden olan açıklaması, Slovenya’nın Bled kentinde düzenlenen Bled Strategic Forum’da yaptığı konuşma sırasında geldi. Nitekim Balkan ülkelerinin AB üyelik süreci konusunda yaşadıkları hayal kırıklıklarını vurgulayan, AB’ye üyelik sürecinin sadece idari ve hukuki bir işlem olmadığının altını çizen Michel, halkların da bu süreci arzulamaları ve kucaklamaları gerektiğine vurgu yaptı. Ancak maalesef
Yaz tatilinin son günlerine geldik. Avrupa Birliği (AB) kurumları yavaş yavaş kepenkleri kaldırmaya başladı. AB kurumlarında halen tatlı sohbetler yapılıyor. Herkes birbiriyle tatil maceralarını paylaşıyor. Görünürde yaz sanki sakin geçti. Avrupa’yı saran yangınlar ile Rus paralı asker şirketi Wagner’in yöneticisi ve ‘başkanı’ Yevgeni Prigojin’in ‘talihsiz’ bir uçak kazasında hayatını kaybetmesi dışında büyük bir olay sanki yaşanmadı gibi.
Atina’da düzenlenen gayri resmi Balkanlar zirvesine katılmak için Yunanistan’a giden Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in (VDL) Başbakan Kiryakos Miçotakis’in yazlığında özel misafir olarak ağırlanması AB kurumları ve ülkelerinde çok tartışma yarattı. Zira VDL’yi eleştiren Avrupa Parlamentosu milletvekilleri bunu komisyon başkanının tarafsızlığına halel getirecek bir hareket olarak yorumladı. Ayrıca AB kurumlarının kaynaklarıyla tatile gitmenin yaratmış olduğu etik sorunlar da gündeme getirildi. Ancak tartışma hızlı bir şekilde sonlandı.
Bir diğer tartışma da Avrupa
Mevsim ne olursa olsun, siyaset asla rehavete kapılmaz. Siyasi partilerin liderleri ise asla. Kapılan da zaten rakibinin yaratmış olduğu girdap tarafından yutulur ve tarihe gömülür. Aşırı sağ partilerin yükseliş kaydettiği Almanya’da ana muhalefet partisinde liderlik yarışı kızıştı. Zira şimdiden, 2025 yılında düzenlenmesi öngörülen genel seçimlere Hristiyan Demokratlar (CDU) ile Bavyera eyaletinin muhafazakarlarının partisi Hristiyan Sosyalistler’den (CSU) oluşan ve ‘Birlik’ olarak bilinen siyasi oluşuma kimin liderlik edeceği şimdiden tartışmaya açıldı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un önderlik ettiği iktidar koalisyonunun kamuoyu desteği %40’ın altına indi. Nitekim GSM firması tarafından 2-9 Ağustos tarihleri arasında yapılan kamuoyu araştırmalarının neticelerine göre Scholz’un partisi Sosyal Demokratlar oyların %17’sini, koalisyon ortağı Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un partisi Yeşiller oyların %14’ünü, Ekonomi Bakanı Christian Lindler’in partisi Liberal Demokratlar da oyların %7’sini alıyor. Ana muhalefetteki CDU/CSU ise oyların
Avrupa Birliği Ağustos sonunda çalışmalarına yeniden başlarken, vize muafiyeti konusunun da sonbaharda açıklık kazanacağı biliniyor. Bunun, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in raporunda da belirtilmesi bekleniyor.
Yaz tatili dolayısıyla resmi çalışmalarına kısmen ara veren Avrupa Birliği (AB) kurumları, 29-30 Ağustos tarihleri arasında İspanya’da düzenlenecek gayri resmi AB savunma bakanları toplantısıyla çalışmalarına yeniden start verecek.
Son günlerde Türkiye’de sıkça gündeme getirilen vize muafiyeti konusunun da, sonbaharda açıklık kazanacağı biliniyor. Zira İsveç’in dönem başkanlığını noktalayan Avrupa Birliği liderlerinin yaz zirvesinde, üye ülkeler, Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’den AB-Türkiye ilişkilerini yeniden ivmelendirmek amacıyla bir rapor sunmasını talep etmişlerdi. Bu yüzden Borrell’in Ekim ayında sunulması öngörülen raporda, AB-Türkiye ilişkilerini yeniden canlandırmak amacıyla gerek siyasi diyaloğun yeniden başlatılması gerekse de Gümrük Birliği anlaşmasının
Avrupa ve Transatlantik toplulukta hayat yaz tatilinden dolayı biraz yavaşlasa bile, dış politikada henüz rehavete girilmedi. Tatil kelimesi telaffuz edilmişken, Mazhar-Fuat-Özkan’ın ‘Nasıl anlatsam, nereden başlasam’ diye başlayan Bodrum Bodrum şarkısı gelmiyor değil akıllara. Aslında her şey 1 Ocak 2023’de başladı.
ABD, yanına Hollanda ve Japonya’yı da alarak, çip üretimi için gerek olan makineleri ve mikro ebattaki stratejik üretim gereçlerini Çin’e ihraç etmeme kararıyla start aldı. Üç ülke, kamuoyunun gözlerinden uzak bir şekilde bu nesnelerin Çin’e stratejik sebeplerden dolayı satılması kısıtlayan, izne tabii tutan, çok küçük mikroçiplerin üretimi için gereken teknolojilerin de ihracatını yasaklayan bir anlaşmaya imza attılar.
Bu gereçler, sadece çip üretimi için değil aynı zamanda yapay zeka için hayati önem arz ediyorlar. Aslında ilk adımı ABD tek başına atmıştı. Ekim 2022’de Çin’e yarı-iletken devre satışını ulusal güvenlik