Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz hafta Almanya’da düzenlenen seçimler dünyada olduğu gibi Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerde de geniş yankı uyandırdı. Sandıklardan çıkan siyasi aritmetiğe göre ülkede koalisyon hemen kurulamayacak. Kurulacak olan koalisyonun başbakanı da oldukça zayıf olacak. Oysa AB içerisindeki itici gücü Paris-Berlin ekseni oluşturuyor.

Seçildiği günden bu yana AB üzerinden var olmaya çalışan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun süre Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in gölgesinde kaldı. AB’nin, savunma, tedarik zinciri, kurtarma fonu, borçlanma kapasitesi ile kamu borcu ortaklığı, bir başka değişle borç mütüalizasyonu konusundaki çalışmaları henüz Macron’un istediği ölçüde başarı gösteremedi. Merkel ise, Macron’un özellikle AB’ye üye ülkelerin borçlarının tüm üye ülkeler tarafından garanti altına alınmasına yönelik talebine hiç sıcak bakmadı. Pandemi esnasında yaşanan ekonomik krizden dolayı ucundan da olsa biraz mecbur kaldı.

Haberin Devamı

Ancak Almanya’ya getirilecek olan mali yükümlülüğün asgariye indirilmesini sağlamadan ‘evet’ demedi Merkel.

Gelinen noktada, Almanya’da oluşacak olan hükümet başkanı kim olursa olsun, koalisyon ortakları arasında Yeşiller ile Liberal Demokratların bulunması halinde Paris-Berlin ekseninin Fransa lehine canlanması sanki zor gibi görünüyor. Fransa’nın AB savunma projesine Almanya’da ne Yeşiller ne de Liberal Demokratlar sıcak bakıyor. Yetmedi, Fransa Avrupa Komisyonu’na yeni nesil nükleer santrallerini finanse ettirmeyi hedefliyor. Almanya’nın bu konuda da itirazları olacaktır. Kamu borçları ve istikrar paktı konusunda Liberal Demokratlar artık Maastricht kriterlerine geri dönülmesinden yana görüş bildiriyor. Bütçe disiplinine de mutlaka uyulmasını talep ediyor.

Öte yandan, Almanya Şansölyesi’nin zayıf olması, Macron’un işine gelebilecek bir durum. Zira Angela Merkel’in gölgesinden kurtulamayan Macron, 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren AB dönem başkanlığını 6 ay boyunca üstlenecek. Bugüne kadar AB içerisinde bölünmelere neden olan ve Almanya’nın tekeline rağmen var olmaya çalışan Macron’un önünde bir fırsat penceresi bulunuyor. Bu fırsat penceresini iyi değerlendirmesi halinde hem AB içerisinde önder olabilir hem de Paris-Berlin ilişkilerine denge getirebilir. Önemli olan Almanya’daki koalisyon çalışmalarının yıl sonuna kadar sonuçlanması. Aksi takdirde Fransa’nın dönem başkanlığı esnasında Berlin’de hükümet formüllerinin görüşülmesine devam ediliyor olması Macron’un AB nezdinde karar almasını zorlayacak, hatta engelleyecek nitelikte olur.

Haberin Devamı

Almanya seçimleri sonrası Paris-Berlin ilişkileri

Fransa’da Eric Zemmour tartışması

Almanya, Norveç, İzlanda ve Kanada’daki seçimlerin ardından gözler artık Nisan 2022’de Fransa’da düzenlenecek olan seçimlere çevrilmiş durumda. Dünyanın dört bir yanındaki gazeteciler, finansçılar, yatırımcılar, Fransa’da Cumhurbaşkanlığı yarışını kimin kazanacağını araştırmaya çalışıp, halk ve çeşitli kamuoyu araştırma firmaları nezdinde nabız yokluyorlar. Görünürde Emmanuel Macron ikinci turda sanki seçilebilecek gibi. Macron’a en büyük rakip Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen idi. Ancak aşırı sağ ile sağ muhafazakarların oylarını sanki bölen ve kendine çekmeyi başaran bir aday ufukta göründü.

Haberin Devamı

Fransa’nın tanınmış gazetecilerinden ve polemist olarak bilinen Eric Zemmour adım adım adaylığa soyunuyor. Henüz resmen adaylığını açıklamadı. Aday olabilmek için 500 belediye başkanından imza toplaması gerekiyor. Ancak tartışmalar arasında Zemmour’un adaylığının Macron tarafından desteklendiği iddiası bulunuyor. Zemmour hem sağ muhafazakâr hem de aşırı sağ seçmenden oy alıyor. Le Pen’i de zayıflatıyor.

Le Pen’e nazaran çok daha zeki ve bilgili olan, geniş bir genel kültüre sahip olan Zemmour’un yabancı düşmanı, entegrasyonist söylemi ülkede tartışma yaratıyor. Ekonomik programı hakkında fazla bilgi vermiyor ve sadece genel hatlarıyla konuşuyor. Bu hususta eleştirildiği vakit de hem Macron’un eski başbakanı Edouard Philippe’den alıntı yapıyor hem de Macron’u eleştiriyor. Zira Philippe “Cumhurbaşkanı olmak envaı çeşit, yüzlerce binlerce karar almak değildir. Bir ülkenin politikasını ve genel hatlarını belirlemektir. Bu hatlara göre Cumhurbaşkanı, yetkililerin almış olduğu kararların ülke politikasına uygun olup olmadığını denetler” demişti. Zemmour da bu prensibi hatırlatarak hem Macron’un her konuda yetki ve söz sahibi olmaya çalıştığını hem de her konuda karar almaya yeltendiğini dile getirerek eleştiriyor. Aslında Latince “De minimas non curat praetor”, bir başka değişle “Hakim (yönetici) küçük işlerle uğraşmaz”. Öyle ki AB’nin Lizbon anlaşmasının 87. ve 88. maddesinde de yeri var. Zemmour, aşırı sağın oylarını zayıflatmak için Macron tarafından gizlice desteklenen bir aday mı bilinmiyor. İspatlanması zor. Ancak Zemmour’un yabancı ve kadın karşıtı söylemleri, şovenist yaklaşımı ülkede çok tartışma yaratıyor. Seçilmesi halinde birleştirici ve kucaklayıcı olması gereken cumhurbaşkanı adayının bu söylemiyle iktidara gelmesi halinde ya kendini inkâr etmesi gerekecek, ya da kutuplaştırıcı olacaktır.

Almanya seçimleri sonrası Paris-Berlin ilişkileri

AB’nin Türkiye raporu sanki 13 Ekim’de

Malum, Avrupa Komisyonu her sene AB’ye aday ülkelerle ilgili olarak bir rapor yayınlıyor. Eskiden raporların adı ilerleme raporuydu. İlerlemeden kastedilen de aslında AB’ye katılması beklenen aday ülkenin üyeliğe ne kadar yakın olduğunu göstermekti. Ancak zamanla ilerleme raporlarının adı değişti ve ülke raporu haline geldi. Komisyona yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre bu sene Komisyon, Türkiye dahil ülke raporlarını 13 Ekim tarihinde yayınlayacak. Bu raporlara 6 Ekim’de Slovenya’da düzenlenecek olan AB-Balkan ülkeleri liderler zirvesinde siyasi açıdan yön verilecek. AB liderlerinin vereceği siyasi yöne göre de raporlar şekillenecek.

Türkiye raporunda her sene olduğu üzere büyük bir sürpriz yok. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in Ankara ziyaretinde Konsey Başkanı Charles Michel ile arasında yaşanan koltuk krizine yer verilecek mi bilinmez ancak Türkiye’nin İstanbul sözleşmesinden ayrılmasından duyulan üzüntünün dile getirileceği, Türkiye’nin Paris anlaşmasına katılma arzusunun memnuniyetle karşılanacağı, temel hak ve özgürlükler konusunda yaşanan eksiklikler ile azınlık hakları konusunda her yıl kaleme alınan jenerik ifadelerin yer bulması bekleniyor. Komisyon’un Türkiye’den de sorumlu olan ‘Genişleme ve Komşuluk Komiseri’nin Türkiye’ye yaptığı ziyarete istinaden de bir değerlendirme yer alacak.

Avrupa Komisyonu, artık neredeyse sembolik bir meblağa ulaşan İPA fonlarının yeniden canlandırılmasını önerebilir. Brüksel’de bile artık insanların fazla ilgi göstermediği raporun aday ülkelerde bir etkisi kaldı mı bilinmez. Ancak AB’ye aday ülkelerin son bir yıldaki siyasi, ekonomik, sosyal ve toplumsal fotoğrafını çeken bir rapor olduğunu unutmayalım. Raporlara ilgi olmasa bile aday ülkelerin hükümetlerinin bu rapordan istifade ederek reform süreçlerine ivme kazandırmaları bile bir katma değer oluşturabilir. Aday ülkeyi AB’ye yakınlaştırmasa bile, aday ülkedeki halkın refahını, mutluluğunu artırabilecek nitelikte olur.