Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan gerilim artık doruk noktasına geldi. Düne kadar ABD, krizi diplomatik yöntemlerle çözme çabasına girmişti. Rusya’nın ileri sürdüğü 'güvenlik kaygılarını' ciddiye aldı. İnceledi, araştırdı ve Moskova'nın kaygılarını gidermek amacıyla diplomatik ve siyasi çözüm arayışına girdi. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bir taraftan diplomatik müzakerelere açık olduğunu ve Rusya’nın yaşamsal boyutlara gelen güvenlik kaygılarını tek bir kurşun atmadan çözme iradesinde olduğunu dile getirirken, diğer taraftan da tam spektrumlu saldırı hazırlıklarını sürdürmeye devam ediyordu.

Haberin Devamı

Washington yılbaşından bu yana Moskova’ya yönelik olarak 'fazla iyimser' ve iyi niyetli bir tavır sergiledi. ABD, Rusya’nın kaygılarını diplomatik ve siyasi açıdan giderebileceğini düşünüyordu. Ancak Rusya'nın diplomatik müzakerelerde bulunmasının amacının sadece vakit kazanmak olduğu da ortaya çıktı. ABD de bunu anladı. Zira Putin, Ukrayna ile Gürcistan’ın asla NATO’ya üye olmayacağının teminatını talep ederken, NATO’nun İttifak’a üye Doğu Avrupa ülkelerine konuşlandırdığı askeri imkân ve yeteneklerini 1997 yılındaki mevziilerine geri çekmesini de talep ediyordu. Gerekçe de Rusya’nın güvenlik kaygıları.

1939 benzerliği

Biraz daha açacak olursak eğer, Rusya, kendi 'etki alanının' NATO tarafından gölgelenmemesini talep ediyor. Moskova etki alanını, etki haklarını ve İngilizce 'near abroad' olarak dile getirdiği, Sovyetlerin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu’nun sınırının öbür tarafından kalan yakın bölgelere NATO ve üye ülkelerinin asla müdahil olmaması gerektiğini savunuyor. Teşbihte hata olmaz misali, Rusya’nın Ukrayna’nın sınırına dizdiği 175 bin askerlik kuvvet ve bölgeye sevk ettiği imkân ve yetenek, 31 Ağustos 1939 yılında Almanya’nın Polonya sınırına yığdığı askerleri andırmıyor değil. Üstelik Almanya’nın o dönemdeki yönetimi de Polonya sınırına yığmış olduğu askerleri "Almanya’nın yaşamsal alanını koruma" gerekçesiyle konuşlandırmıştı! Moskova’daki yöneticilerin kullandığı retorik ve semantiğe bakılınca, benzerlikler yok değil maalesef.

Haberin Devamı

Krizin anahtarı Kiev'de

Aslında Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan krizin anahtarı Ukrayna’nın elinde. Ukrayna Devlet Başkanı ile Meclis üyeleri, Moskova yönetimi ile bir araya gelerek, Rusya'nın kaygılarını gidermeye niyetli olduklarını pekâlâ söyleyebilirlerdi. Ukrayna, Minsk anlaşmasında yer aldığı şekilde Donesk ile Luhansk’ın özerkliğini sağlayarak ve NATO’ya veya AB’ye kısa vadede üye olamayacağını dile getirerek gerilimi büyük ölçüde düşürme imkân ve yeteneğine sahip aslında. Ancak gerçekte Ukrayna bağımsızlığından bu yana öz güveni yüksek, nereye gittiğini bilen bir ülke konumunda değil maalesef. Ukrayna, Türkiye, Fransa, İngiltere, ABD veya Japonya değil. Bağımsızlığın her zaman siyasi ve ekonomik bir bedeli oluyor. Ukrayna’nın ise sırtını ille de birilerine dayaması gerekiyor. Kendi sorunlarını kendi dinamikleri ve kaynaklarıyla çözme imkân ve yeteneğine sahip değil. Ülkenin bir kısmı ABD ve NATO’ya dayanması gerektiğini düşünüyor. Diğer kısmı da Rusya’ya. Burada bağımsız, özerk ve kendine güvenen bir Ukrayna’nın sorunlarını Rusya ile çözebilme ihtimali olabilirdi ancak an itibariyle zor.

Haberin Devamı

Ukrayna krizinde ABD nihayet sahaya indi

ABD’den Rusya’ya gözdağı

Rusya’nın başlattığı krize diplomatik yöntemle çözüm konusunda umudunu yitirmeye başlayan ABD, Rusya’ya karşı çok kapsamlı ve çok boyutlu bir mücadelede bulunabileceğinin sinyalini geç de olsa verdi. Hemen söyleyelim. ABD, NATO ve müttefikleri Ukrayna’ya herhangi bir şekilde asker göndermeyecekler. Zira Ukrayna NATO üyesi değil. Washington antlaşmasının 5. maddesinin kapsamına girmiyor.

Rusya’nın da NATO’ya üye herhangi bir ülkeye saldıracağının belirtisi yok. ABD de bir taraftan istihbarat kaynaklarını iyi kullanarak Rusya’nın askeri operasyon takvimini baltalıyor. Diğer yandan da Moskova yönetiminin başvurabileceği tam spektrumla savaşa karşı her alanda ve cephede hazırlığını sürdürüyor.
Washington yönetimi başta İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye ve Polonya olmak üzere NATO’ya üye ülkelerle ikili düzeyde Rusya’nın Ukrayna konusundaki tasarrufları ve askeri hazırlıkları konusunda askeri ve sivil istihbarat paylaşımında bulundu. Sinyal istihbaratı, insan kaynaklı istihbarat, ‘geoint’ ve askeri istihbarat gibi kaynaklardan aldığı bilgileri kapsamlı bir şekilde NATO müttefikleriyle paylaşan ABD, AB ve üye ülkeleriyle de Rusya’ya yönelik olarak uygulanacak olan ‘akıllı’ yaptırım konusunda kalemini biledi.

Öte yandan da NATO ve AB üyeleri arasında Rusya konusunda görüş ayrılığı yaşanmaması için ABD’nin çok önemli bir çabası yok değil. Bu noktada Almanya Başbakanı’nın ABD’de yapmış olduğu resmi temaslar esnasında ABD Başkanı Biden’a Kuzey Akım 2 projesini gözden geçireceğini söylememesi, hatta hiç telaffuz etmemesi çok dikkat çekici.

Zira NATO müttefikleri arasında Türkiye’nin Rusya’yla çok yakın bir iş birliğinde bulunduğunu dile getirip eleştiren ülkeler yok değil. Hatta bu yüzden eleştiri ölçüsünü kaçırıp, Türkiye’nin NATO’dan atılması gerektiğini bile savunanlar olmadı değil. Ancak aynı ülkelerin Rusya konusunda sergiledikleri tavırları da görmezden gelemeyiz. Unutmayalım ki Türkiye Rusya’yla bazı konularda işbirliğinde bulunsa bile, Güney Kıbrıs, Suriye, Libya, Kırım, Balkanlar, Yukarı Karabağ veya Libya konularında Ankara ile Moskova arasındaki çıkarlar hiç örtüşmüyor. Almanya’nın menfaatleri doğrultusunda Kuzey Akım 2 projesinin yaptırımlar listesine alınmasına sıcak bakmıyor olması da hayli dikkat çekici bir unsur.

Gelinen noktada önemli olan unsur ABD’nin NATO’nun Rusya’dan korkan küçük müttefiklerin güvenini tazelemesi, Moskova yönetimine de NATO’nun bahçesini kimsenin ilhak edemeyeceğinin mesajını vermesi. Zira Ukrayna-Rusya krizinde NATO ve ABD’nin sergileyeceği tutum ve krizin müttefikler tarafından nasıl yönetildiği Pekin’de de çok yakından takip ediliyor.

Ukrayna krizinde ABD nihayet sahaya indi