Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

PKK, “12 öğretmeni serbest bırakmak” kararını açıkladı.
Kürt STK’lardan ve kanaat önderlerinden bile tepkilere neden olan, “öğretmen kaçırma” eyleminde “U” dönüşü zorunlu oldu anlaşılan.
Ancak sadece “kaçırma” ve “serbest bırakma” görüntülerini dondurarak “işte olayın fotoğrafları” demek “sığ” kalmaktır.
Fotoğraflarla yetinmemek ve tüm kareleriyle asıl “filmi” görmek gerek.
O zaman “öğretmen kaçırma” eylemlerinin derindeki nedenlerine inerek sağlıklı analizler yapmak mümkün olur.
Örneğin...
Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden milletvekili Mehmet Alınak’ın romanından satırlar -aynen- şöyle:
Bizi yok etmek için evlilikler bile kullanılmış. Kız alıp vererek içimizde dillerini yaygınlaştırmaya çalışmışlar.
Zaman gelmiş biz onların dilini kendi dilimizden daha iyi konuşur olmuşuz. Meğer köylerimizde ve şehirlerimizde açtıkları okullar da karanlık planın bir ayağıymış! Okulları bizi cahillikten kurtarmak için değil, beynimize kendi dillerini ve kültürlerini yığmak için açmışlar. Sağlık ocakları, köylere gönderilen sağlık elemanları, şatafatlı hükümet konakları, hatta yollar bile birer asimilasyon aracı olarak kullanılmış.
Oysa yurdumuza geldiklerinde biz onları bağrımıza basmışız. Bu ülke hepimize yeter, gelin istediğiniz gibi yaşayın demişiz! Peki, onlar ne yapmışlar? Yerleştikten sonra hiçbir ayırım yapmadan tüm halkları ezmeye başlamışlar. Yani koynumuzda insan değil yılan beslemişiz.
Şimdi hayret ve dehşetle görüyorum ki, şeytani bir planla bize çeşitli makamlar, hâkimlik, savcılık, avukatlık, doktorluk, öğretmenlik, mühendislik, polislik, muhtarlık gibi makamlar vererek işgallerini ve hükümranlıklarını bizim aracılığımızla sürdürmüşler. Biz makam sahibi olduğumuzu düşünürken onların emir kulu olmuşuz.
Ne feci bir durumdur ki, bize verdikleri diplomalar ve makamlar karşılığında onların hizmetine girip halkımızın boyunduruk altında tutulmasına yardım etmişiz, destek olmuşuz. Bize biçtikleri bu aşağılık rolü oynadığımız için şimdi kendimden iğreniyorum.
.............................
Artık alet olmayacağım. Okulda bundan sonra onların eğitim ve öğretim programını değil kendi programımızı uygulayacağım.
.............................
Yukarıdaki satırlar Alınak’ın “Tarihin Çarmıhında Güneş Ülkesi” adlı romanından. Sözleri söyleyen romandaki Jan isimli bir köy öğretmeni.
Daha önce kitaptan başka bölümler de bu köşede yer almıştı.
Eski lise müdürü Said Rıza ekseninde “Şengal” adlı “işgal” çağrışımı da yapan bir hayali ülkede yaşananları anlatıyor.
“Şengal” romandaki “hayali” ülke ama Türkiye ve kaçırılan öğretmenler “gerçek...”

Haberin Devamı

DOĞRU VURGULAMA
BAŞBAKAN Erdoğan dün doğru zamanda vurguladı:
“Bizim sorunumuz, İsrail’in bugünkü yöneticileriyledir. İsrail halkıyla değil. Memleketimizdeki Musevi yurttaşlarla özellikle değil...”
Erdoğan bu vurgulamayı açık ve kesin dille yaptı.
Kafalarda uç vermeye başlayan soru işaretlerine cevaptır.
1. Türkiye’de yaşayan Museviler için güvencedir.
Onlar ki Lozan’dan sonra “azınlıklar” tanımlanırken karşı çıkmışlardı. Musevi cemaati, devlete “kendimizi azınlık olarak görmüyoruz. Biz haklarda da görevlerde de Türkiye’nin eşit vatandaşıyız” diye resmen bildirimde bulunmuştu.
Türkiye’deki Museviler böylece “azınlık statüsünü” reddetmişti.
Vergi verirler, askere giderler, bu ülkeyi yürekten severler, dostlarımız, arkadaşlarımızdır.
Hepimiz kadar Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlıdırlar.
“Biz”dendirler, “Biz”dirler.
2. İsrail’de iktidar olan ortak hükümet fanatik sağın ipoteği altındadır.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerginliğin ağırlıklı nedeni budur.
Ancak...
“Hükümetler geçici, uluslar ve ortak yararlar kalıcıdır” küresel ilkeden bakmak ve iktidarla İsrail halkını ayırarak tavır koymak aklın yoludur.
Erdoğan da işte bunu vurguluyor açıklamasında...
3. Ankara’nın son aylardaki politikası dünya kamuoyuna “Antisemitist (Yahudi düşmanlığı)” olarak saptırmalarla jurnalleniyordu.
“Mavi Marmara, Gazze’de ağırlık, Filistin’in BM’de tanınması için çabalar, Tel Aviv ile sertleşme” dosyalarının hepsini aynı klasöre koymak çabaları meçhul değil.
Klasörün sırtına da yapıştırılmak için toptancı bakışla “Antisemitist” etiketi de hazır.
Başbakan Erdoğan’ın “elmalarla armudu” ayıran bu açıklaması, o “tezgâh klasörü” kimilerinin elinde patlatabilir.
Ancak nasıl ki çiviyi çakmak için kafasına bir kez vurmak yetmez, Erdoğan da bu açıklamayı sık sık vurgulamalı.