VE...
Şeffaf Oda’nın sezon finali...
“Türkiye’nin tanıtımı” deyince akla ilk gelen isimlerden biri “Turkey-One” Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan...
Çetindoğan “Turkey-One ile amacımız, tarihimizi, kültürümüzü, doğamızı, sanatımızı yurtdışında tanıtmak” diyor.
“Mozaik Yolu” projesi de bu
aktivitelerden biri...
Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş’ta bulunan mozaikleri dünyaya tanıtıyorlar.
BİRLEŞİK Krallık referan-dumda “AB’ye HAYIR” dedi.
Avrupa Birliği büyük darbe aldı.
İngiltere’nin de -en azından- “ekonomik olarak hırpalanacağı” söylenebilir.
Şimdiden AB doruklarında “Bundan böyle İngiltere bizim için 3’üncü ülkeler statüsünde olacak” söylemleri dile getirildi bile.
..........................
Ancak...
Asıl “Avrupa barış ve istikrarına” darbedir bu.
İNGİLTERE’de sandıkların açılıp, sonucun alınmasına saatler var.
.....................
Bir milletvekilinin ırkçı İngiliz tarafından öldürülmesi dışında halkın “siyasetin ciddiyetini dalga geçmekle harmanladığını” söyleyebilirim.
Gördüğünüz 5 parçalı “temsili oy pusulası” buna bir örnek.
“Avrupa Birliği üyesi olarak kalalım” başlığının karşısında “X” işareti yapılacak boş çerçeve...
Altında ise şu “dalga geçen” gerekçe yazılmış:
“Çünkü Birleşik Krallık kendi büyüklüğünden daha büyük bir şeyin parçası olmalıdır.
İsrail’in Suriye’den işgal ettiği “Golan Tepeleri’ndeki” üsteydim.
Gazetem için üssün yüksek düzey subaylarıyla röportaj yapmıştım.
Subay olmak üzere harp okullarına başlamadan önce mutlaka bir fakülte bitirmeleri koşulu varmış.
Çoğu “felsefe” ve “psikoloji” diplomalarını ceplerine koyduktan sonra subaylık eğitimine başlamışlar.
Bu bağlamda onlardan “savaş felsefesi” ve “karşı tarafın psikolojisini okumak” üzerine fikirlerini anlatmışlardı.
“Ülkelerine huzurun Suriye sorunu çözülmedikçe gelmeyeceğini” inanıyorlardı.
......................
Şu satırlar yazılırken “Türkiye-Çek Cumhuriyeti” maçına birkaç saat kalmıştı.
Hiç de iyimser değiliz ama bir “mucize” umudu her şeye rağmen kalplerimizde hâlâ.
......................
Çek ve futbol denince yılların ötesinden acı yüklü travmam tırmalamaya başlıyor içimi.
Bir Çekoslovakya (o zaman henüz Çekler ve Slovaklar iki ayrı devlet kurmuş değillerdi) Türkiye maçında aldığımız yenilgi ve çok kötü oyunumuz öylesine üzmüştü ki futbola küsmüştüm.
Çok yıllar ne milli maçlara ne Galatasaray’ımın maçlarına gitmedim.
Oysa...
ALPARS-LAN Türkeş’i ergen çağlarımda tanımıştım.
Ablamın eşi merhum Ragıp Uluğbay Washington’da yüzbaşı rütbesiyle görevliyken askeri misyonun başında Alparslan Türkeş varmış.
Eşiyle de ablam Sevgi sık sık görüşürlermiş.
Zaman zaman Türkeş ve eşi eve gelirlerdi.
Türkeş davudi sesiyle salona egemen olan saygın kişiliğini kuvvetle hissettirirdi.
Karizması vardı.
Genellikle -dış politika ağırlıklı- siyaset konuşulurdu.
Denizle yanak yanağa Portaxe’ın güzelliğinde, güzel sanatlar ve iki güzel kadın...
Programın konsepti de zaten “3 güzellik...”
Aslıhan Güner ve Dilek Pehlivan Şeffaf Oda konuklarım.
Çok keyifli, müzikli, söyleşili bir sohbet oldu.
VE NIKKI BEACH BODRUM’DA...
9’uncu Cumhur-başkanı Süleyman Demirel doğduğu İslamköy’de dün anıldı.
“Demirel’li yılları” başından sonuna kadar yaşayan gazeteci kuşağındanım.
Yakından tanımak imkânım da oldu.
İlk kez Ankara’daki “müteahhitlik bürosunda” konuştuk.
Ertesi gün toplanacak AP (Adalet Partisi) kongresinde başkanlığa adaydı.
Duvarı boydan boya kaplayan Türkiye haritası üzerine yüzlerce başları renkli raptiyeler saplanmıştı.
Bir renk çok ağır basıyordu.