Yani... "Afiş, naylon bayrak, duvarlara ve yerlere yazı yok" demişler. Yunanistanın Ankara Büyükelçisi Micheal B. Christidesten bunu dinleyen bir "masa etrafı Türk." Gerçekten etkilendik.Hepimize, tepemize gerilen iplere asılmış milyonlarca bayrak fena halde basmadı mı?Zevksizlik, arabesk kültür, alacalı renk bulaşığı, Türkiyeye has siyaset folklorünün beyin zonklaması gibi...Demokrasi şenliği değil, siyasi hırdavat panayırı bu.Tüm ülke kasabaya dönüştü. Hele o plastik bayraklar... Burun deliklerimize, ağzımıza giriyorlar sanki."Yeteer" diye bağırası geliyor insanlarımızın.Herkes bunalmış... Son seçim gezimizde bu "renkli plastik bulantısı" hallerinin sadece bana değil, bütün insanlarımıza ait olduğunu algıladım.Belki gelecek seçim için "ilaç gibi gelir" umuduyla "Yunanistan örneğini" yansıtıyorum. Yunanistanda son seçimler öncesinde siyasi partiler "görüntü kirlenmesi" anlaşması yapmışlar. Sadece görüntü mü? Ses kirlenmesi de seçim kampanyaları sürecinin karabasanı... Sesi sonuna kadar açılmış, miadını doldurmuş hurdalık hoparlör canavarlarından bangır bangır yükselen cızırtı ve kulak zarlarına suikast müzik yayını ilgi değil, tepki çekiyor.Her parti ve her adayın aynı tip
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yunanistan'da son seçimler öncesinde siyasi partiler "görüntü kirlenmesi" anlaşması yapmışlar.
Yani... "Afiş, naylon bayrak, duvarlara ve yerlere yazı yok" demişler. Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi Micheal B. Christides'ten bunu dinleyen bir "masa etrafı Türk." Gerçekten etkilendik.
Hepimize, tepemize gerilen iplere asılmış milyonlarca bayrak fena halde basmadı mı?
Zevksizlik, arabesk kültür, alacalı renk bulaşığı, Türkiye'ye has siyaset folklorünün beyin zonklaması gibi...
Demokrasi şenliği değil, siyasi hırdavat panayırı bu.
Cevap ilginç:"Eski rektörlük çaycısının heykeli... Rektörlük yıllarında Yılmaz Büyükerşen yapmış."Bu heykel Büyükerşenin gen kodunu çözmekte; "Yaratıcılık, estetik, sanat, mevkiye değil insana saygı, vefa..." Bugünün Türkiyesinde yükselen değerlere(!) uymasa da, insanlığın gerçek değerleri.Eskişehirde Büyükerşene esen sevgi rüzgarları bu kodlar okunarak anlaşılır. Anadolu Üniversitesi rektör odasının giriş kapısındaki heykel kimin? Anadolu Üniversitesini neredeyse yoktan var etti.Eskişehire gelenler "Burada iki Eskişehir var... Biri Anadolu Üniversitesi, ikincisi Eskişehir... Birincisi Avrupa, ikincisi Asya" diyorlardı.CNN canlı yayın söyleşimizde Büyükerşen "Bu kenti de, Anadolu Üniversitesi gibi yapmak için belediye başkanı oldum" dedi.Gerçekten kent değişti. Özellikle yolların yapımı ve çamurdan kurtuluş süreci neredeyse tamamlanmış. Raylı sistem ve toplu taşımacılığın sonlarına varılmış. Leş gibi kokan Porsuk Çayı temizlenmiş, destek duvarları tamamlanmış.Strasbourgda olduğu gibi su seviyesi düzenleyen havuz asansörler yapılmış. Türkiyede ilk kez nehirde toplu ulaşım sağlanacak. Nehir üzerinde yüzer lokanta - teknelerde gezi yapılacak.Eskişehir, Türkiyenin en fazla heykeli
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Anadolu Üniversitesi rektör odasının giriş kapısındaki heykel kimin?
Cevap ilginç:
"Eski rektörlük çaycısının heykeli... Rektörlük yıllarında Yılmaz Büyükerşen yapmış."
Bu heykel Büyükerşen'in gen kodunu çözmekte; "Yaratıcılık, estetik, sanat, mevkiye değil insana saygı, vefa..." Bugünün Türkiye'sinde yükselen değerlere(!) uymasa da, insanlığın gerçek değerleri.
"Atatürkün bozkırda yarattığı şehir mimarisi örneğine bu rüküşlük olacak şey mi?..."Ankaranın hakim noktalarına, 7 "harika" kondurulacakmış.Birincisi... Çok katlı bir otel... Üzerine, dev bir maket uçak oturtulacak. İçinde barları, lokantaları vs. olacakmış.Bilgisayardaki görüntüsüne baktım, mimarlık ilk sömestr öğrencilerinin ev ödevi bile olamaz.Neden otelin tepesinde bir uçak?Aslında kuş kondurmak bu... Dün CNN seçim aracından canlı yayında tur bindirerek önde görünen Melih Gökçekten "7 Harika" projesini dinlerken, düşündüm: Diğer "harika" ise Bayındır Barajında oluşacak "maymun adası".Her cins maymun getirilecekmiş.Çocuklar için böyle şeyler güzel ama Gazi Çiftliğindeki hayvanat bahçesine "maymun kadroları" eklenemez mi?"Duymadım, görmedim, söylemem" oynayan "üç maymunlar" mebzul..."Harika"lara devam... Her katında Anadolu mutfağından ayrı lezzetler sunulacak 10 katlı kaide üstünde, 50 metrelik "döner semazen" heykeli!Ve de bir başka tepede 100 metre yüksekliğinde - " Affet bizi" mesajlı mı ne - Atatürk heykeli.Bunlar ve diğer "harikalar"la(!) Ankara, turizm kenti olacakmış.Bence, "komedi" kente dönüşür.7. "harika" olarak öngörülen, 50 metrelik Nasreddin Hoca heykeli de
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dün CNN seçim aracından canlı yayında tur bindirerek önde görünen Melih Gökçek'ten "7 Harika" projesini dinlerken, düşündüm:
"Atatürk'ün bozkırda yarattığı şehir mimarisi örneğine bu rüküşlük olacak şey mi?..."
Ankara'nın hakim noktalarına, 7 "harika" kondurulacakmış.
Birincisi... Çok katlı bir otel... Üzerine, dev bir maket uçak oturtulacak. İçinde barları, lokantaları vs. olacakmış.
Birkaç yüz metre ötedeki Galatasaray Kongresinde oy kullananların çoğu gibi, Markizdeyiz."Bir hafta sonraki yerel seçimlerde hangi partinin adayına oy vereceğini" sormadım. Tabiatını biliyorum. "Siyaset perdesini kapattığını" söyleyecekti.Ama... "Özhan Canaydına mı, yoksa Mehmet Cansunna mı oy verdiğini" sordum.Cevabı: "Cansuna" oldu.Galatasaray Lisesinden dışarı çıktığım andan itibaren trafik polisinden tutunuz da, otomobil parkının kahyasına, G.S.li genç kız ve delikanlılara kadar çoğunluk "Cansuna oy verdiniz değil mi?" diye soruyorlardı. Benim kişisel oyum bir yana - sandığa elimde tek liste ile gittim, oradakiler rengini gördüler - ama önemli olan, onların şu söylemleri idi:"Galatasaray hiç bu kadar kötü duruma düşmemişti... Canaydınla olmaz." Galatasarayda pozitif enerjinin simgelerinden biri olan Ergun Gürsoyun bile "umutsuzluk boşluğunu" - yeterince - dolduramadığı izlenimini aldım. Bu Galatasaray özelindeki örnekte, Türkiye genelinin de siyasal eğilim izahını bulabiliriz. Yani, "AKPnin yükselişinin..." BBaharın posta güvercini gibi bir gün... Beyoğlu - Markizde 3 Kasım seçimlerden bu yana ilk kez Mesut Yılmazla karşılaştım. Yanında eşi Berna Yılmaz. Mehmet Cansun,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
BBaharın posta güvercini gibi bir gün... Beyoğlu - Markiz'de 3 Kasım seçimlerden bu yana ilk kez Mesut Yılmaz'la karşılaştım. Yanında eşi Berna Yılmaz.
Birkaç yüz metre ötedeki Galatasaray Kongresi'nde oy kullananların çoğu gibi, Markiz'deyiz.
"Bir hafta sonraki yerel seçimlerde hangi partinin adayına oy vereceğini" sormadım. Tabiatını biliyorum. "Siyaset perdesini kapattığını" söyleyecekti.
Ama... "Özhan Canaydın'a mı, yoksa Mehmet Cansun'na mı oy verdiğini" sordum.
Cevabı: "Cansun'a" oldu.