Rölantide...

30 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Türkiye'de siyasetin kanunu şudur:
1- Ekonomik krize neden olan ve büyük devalüasyon yapan her hükümet, ilk seçimde fena halde sandık dayağı yer.
DSP - ANAP - MHP ortak hükümetine millet, böyle bir kötek attı.
Üçü de barajın altında kaldılar. TBMM'ye milletvekili sokamadılar.
2- Böyle bir tepki birikiminin sel suları gibi akarak "tek başına iktidar"a getirdiği parti, izleyen ilk yerel seçimlerde oylarını artırır. Yerel yönetim haritasında kendi renklerini yayar.

Yazının Devamı

Kolektif akıl

29 Mart 2004

Seçimler öncesi kamuoyu araştırmaları, tahminler, yorumlar, paranoyalarla oluşan çalkantılı sulardaki demokrasi, sandıklarda toplumsal aklın, sağduyu sahillerine ulaşır. Kaygı duyulan olmaz. Kimseye "kontrol edilmeyecek" güç çıkmaz sandıklardan.Ama...Birilerine de halk ders verir. Oylarıyla siyasette bir "kolektif akıl" dengesi kurulur. Her seçimden sonra, medya, aynı yorumu yapar: "Halk, oylarıyla doğru olanı gösterdi..." Bu kez de aynı şey oldu.İşte başlıca satırbaşları:- AKP için araştırmalarla Türkiye genelinde yüzde 50nin üzerine tırmanan, hatta, Meclisteki Anayasa değiştirebilir çoğunlukla örtüşmesi hedeflenen yüzde 70 oy öngörüsü, sandıklardan çıkmadı. AKP, yüzde 43 dolaylarında kaldı. Türkiyenin Atatürkçü laik demokratik düzenini bile değiştirebilecek - böyle bir şey telafuz edilmiş olmasa bile - üçte iki halk desteği bir yana, yarıyı bile bulamadı. Yarının da hayli altında kaldı.- AKP cesur ama gerçekçi politikaları nedeniyle yüzde 10 gibi "iyi " diye tanımlanacak bir oy artışı ile halk tarafından ödüllendirildi. Fakat...DPnin, APnin daha önceleri yüzde 50nin üzerine çıkan oy rekoırlarının hayli gerisinde kaldı.Türkiyenin siyaset geleneği, tek başına iktidar olan

Yazının Devamı

Kolektif akıl

29 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Her seçimden sonra, medya, aynı yorumu yapar: "Halk, oylarıyla doğru olanı gösterdi..."
Seçimler öncesi kamuoyu araştırmaları, tahminler, yorumlar, paranoyalarla oluşan çalkantılı sulardaki demokrasi, sandıklarda toplumsal aklın, sağduyu sahillerine ulaşır.
Kaygı duyulan olmaz. Kimseye "kontrol edilmeyecek" güç çıkmaz sandıklardan.
Ama...
Birilerine de halk ders verir.

Yazının Devamı

11. dakika

28 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
Perşembe gecesi Milano'nun San Siro tribünlerindeydim. Inter - Benfica UEFA Kupası karşılaşmasını izledim. Muhteşemdi. Görkemli San Siro Stadyumu spor mimarisinin bir şaheseri. Atletizm pisti olmadığı için tribünler yeşil sahaya açılan fırın kapakları gibi...
Yüz bin taraftarın nefesi rüzgâr gibi esiyor, tezahürat, gök gürültüsü gibi sarsıyor.
Bu sahada Inter'in karşısında oynayan takımın vay haline...

Fakat... O gece hayret verici bir sessizliğe tanık oldum. Maç başladı. Dakikalar ilerliyordu.

Yazının Devamı

İki perde arası

27 Mart 2004

Şöyle demişti:"Ben Atatürk gibi Türkiyenin kurtarıcısı ve Cumhuriyetin kurucusu değilim.İnönü gibi Kurtuluş Savaşı komutanlığından gelmiş de değilim.Onların cumhurbaşkanlığında, Çankayanın ağırlığı elbette farklıydı.Ben, Celal Bayar gibi Meclisin ve ulusun çoğunluğunu arkasına alarak seçilmiş bir cumhurbaşkanı da değilim.Cumhurbaşkanı atamasıyla kontenjan senatörü olmuş, emekli bir askerdim. Siyasi parti liderlerinin üzerinde uzlaştıkları bir isim olarak Çankayaya çıktım. Benden ismime dayalı ağırlık beklemek insafsızlık olur." 70li yılların Cumhurbaşkanı Emekli Amiral Fahri Korutürk de kritik bir süreçte ağırlık koymadığı yolundaki eleştirilerle karşılaşmıştı. Gerçekten, Korutürkün nasıl cumhurbaşkanı seçildiğini, Demirelden ve Çağlayangilden dinlemiştim. Sessiz, sakin, nazik ve "devamda hiç kusur etmeyen" bir kontenjan senatörü... Eski Moskova büyükelçisi... Siyasette nötr... Cumhurbaşkanı seçimi tıkandığında bu nitelikleri nedeniyle hatırlanıyor. "Korutürkü cumhurbaşkanı seçsek"(!) formülü ortaya atılıyor. Genel kabul görüyor.Çağlayangil kişisel dostu olan Korutürke telefonla durumu bildiriyor. "Frakını da yanına alarak Ankaraya hareket etmesini" rica ediyor. Korutürk -

Yazının Devamı

İki perde arası

27 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
70'li yılların Cumhurbaşkanı Emekli Amiral Fahri Korutürk de kritik bir süreçte ağırlık koymadığı yolundaki eleştirilerle karşılaşmıştı.
Şöyle demişti:
"Ben Atatürk gibi Türkiye'nin kurtarıcısı ve Cumhuriyet'in kurucusu değilim.
İnönü gibi Kurtuluş Savaşı komutanlığından gelmiş de değilim.
Onların cumhurbaşkanlığında, Çankaya'nın ağırlığı elbette farklıydı.

Yazının Devamı

Salam dilimi

26 Mart 2004

İki yıl süreyle bir başka üniversitede de "iletişim" derslerine girdim. Ücret almadım. Öğrencilere burs verdiler."Acaba kime burs veriyorlar" diye hiç merak etmedim."Hak edeni seçtiklerine" kuşkum olmadı. Ayrıca burs alanın kimliğini bilmek istemem. O gencin de "bursunu vereni bilerek içinde bir borç duygusu oluşmamalı" diye düşündüm.Ancak... Kurallar bir anda değişti.Yasa çıkarılarak "bursları dağıtma yetkisi" sadece Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne ve belediyelere verildi. İki yıldır bir üniversitede "iletişim" dersine giriyorum. Haftada üç saat olan ders ücretini almıyorum. Bununla yönetim, uygun gördüğü öğrencilere burs veriyor. Şimdi ne olacak?Kendimden bahsetmek isteseydim bunu öğretim görevlisi olmak keyfine vardığım son 5 yıl içinde çoktan yapardım.Benim ücretim; burs olarak bırakışım simgeseldir.Böyle bir genel eğilim için örnek olarak yansıttım."Şimdi ne olacak" sorusuna açık ve net cevabım şudur:"Bu mütevazı kaynağımı, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne kesinlikle bırakmayacağım. Bir tarikatın ya da antilaik zihniyetin fidanlıklarını sulamak istemem. Kuşkularım, ciddi kaygılarım var."Sadece ben mi?Bu kuşku ve kaygıları taşıyanlar, üniversitelere benim

Yazının Devamı

Salam dilimi

26 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
İki yıldır bir üniversitede "iletişim" dersine giriyorum. Haftada üç saat olan ders ücretini almıyorum. Bununla yönetim, uygun gördüğü öğrencilere burs veriyor.
İki yıl süreyle bir başka üniversitede de "iletişim" derslerine girdim. Ücret almadım. Öğrencilere burs verdiler.
"Acaba kime burs veriyorlar" diye hiç merak etmedim.
"Hak edeni seçtiklerine" kuşkum olmadı. Ayrıca burs alanın kimliğini bilmek istemem. O gencin de "bursunu vereni bilerek içinde bir borç duygusu oluşmamalı" diye düşündüm.
Ancak... Kurallar bir anda değişti.

Yazının Devamı