Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Türkiye, YAŞ'ta "komutanlarla, Başbakan Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve yalanlanmayan gerilim yüklü konuşmaları" tartışıyor. Neler oluyor?
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görüşü şöyle: "Türkiye'de sivil ile asker arasında yeni bir denge kurulmakta.
Türkiye büyük bir medeniyet projesi olan AB'ye entegre olmak çabasındadır.
Türkiye AB'ye benzeyecektir.
AB'yi kendine benzetemez."
Demirel, "yeni denge kurulmasının arkasında AB'nin bulunduğunu" söylüyor.
O nedenle sadece AKP'yi hedef alan tavırlar, bu yeni dengenin oluşmasını göğüsleyemez.
Asker de, AB'ye tam üyeliği engelliyormuş görüntüsü vermek istemez.

Demireller'in, Ankara - Güniz Sokak'taki evleri, her salı kapılarını halka açar.
Dileyen gelir. Demirel'in çalışma salonuna alınır. Orada görüşlerini açıkça dile getirir, Demirel'i dinlerler.
Demirel dün 80 ziyaretçisiyle konuşmuş.
Türkiye'nin her köşesinden gelen, her yaştan, her meslekten, her kesimden yurttaşlar. Zengin kentliler de, zar zor geçinen kırsallılar da...
Demirel onların dilinden anlar. Söylediklerini de söylemeyip etrafından dolanarak anlatmak istediklerini de..
Asker - AKP ilişkilerine nasıl baktıklarını dinlemiş Demirel.
İşte konuşmaların sonunda toplam çizgisindeki izlenim:
"Erdoğan YAŞ toplantılarında, 3 gün oturdu.
Bakın ne hale getirdi.
Cesur adam...
MGK'yı da nasıl değiştirdi."
AB'nin de itişiyle sivil ve asker arasında yeniden oluşmakta olan denge toplumda böyle algılanıyor.

Demirel'e göre artık denge farklı olmak zorunda.
Bunun önünde durulamaz.
Ya eskiden?
27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de ve tabii bu takvim yaprakları arasında durum farklıydı.
"O zaman askerin arkasında Pentagon vardı. Askerin karşı çıkışlarını ABD desteklerdi.
Askerin arkasında basının (medyanın) desteği vardı.
Askerin arkasında muhalefet vardı.
Şimdi öyle değil."
Gerçekten...
- İhtilallerde ve ihtilaller arası süreçlerde var olan askere ABD desteğinden, özellikle şu son Irak savaşı sonrasında söz edilemez. Tam tersine, tezkerenin geçmemesi bağlamında, sanki oylar Genelkurmay Başkanı'nın cebindeymiş gibi ABD askeri sorumlu tutmuştur. ABD desteği olmadığı gibi askerin siyasette ağırlığı için AB desteği de yoktur. AB, siyasette asker etkinliğinin AB normallerine geri çekilmesini istiyor.
- Medya da genel olarak - AKP'yi desteklemese de - demokrasi ilkeleri, hukuk devleti ve AB normları gereği siyasette asker ağırlığının azalması yanındadır.
- Muhalefet ise sadece bu konuda değil, her konuda neredeyse yok. Bu da doğal. Muhalefet, AB normlarında demokrasiyi nasıl savunmaz?
.....
O halde, yeni dengeler sürecinde AKP'nin konjonktürel destekleri daha sonuca götürücü.
Tarihin akışı da bu.

Bu nedenlerle, askerin başlattığı her sert söylemli tartışma, ne yazık ki kendini yaralıyor.
Altını çizerek belirteyim...
Şu satırların yazarı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üzerine titrer. Bu ocağın en ufak yara almasını istemez. Onurlu ve özgür bir Türkiye için ordusunun güvence olduğunun bilincindedir.
12 Eylül ihtilalinin telefonları kapatmasından hemen önce telefonda konuştuğu, darbenin muhatabı Süleyman Demirel'den "Olmamalıydı. Madem oldu, memlekete, millete hayrını dilerim. Yapanlara da bir şey demem. Çünkü benim başka ordum yok ki. Yıpratmam" sözlerini dinlemiştir... Sözün sonu gelmemiştir... Hatlar derin bir sessizliğe gömülmüştür.
Yani, bu saptamalar kesinlikle askeri rencide etmek için bahane bulmuş olanların yayınlarıyla karıştırılmasın.
Tersine...
Asker, kendine kaybettirecek üsluplarda, zeminlerde, tarihin rüzgarına karşı yönlerde tartışmalardan sakınmalı.
Eğer tarihe şerh konacaksa, bunu da anayasal meşru platformlarda, uygun üslupla ve gelecekle hesaplaşma izlenimi vermeden yapmalı.
Mütevazı ama sağduyulu yaklaşımım budur.