Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



   Süleymaniye'de Türk özel birlikleri merkezini basarak subayları, elleri kelepçeli, başlarına çuval geçirilmiş halde götürmek, strateji uzmanlarına göre "psikolojik operasyondu". Bu şok darbeyle, şimdi, Irak'ta Türk askerinin en tehlikeli ve duyarlı yörelerde görev yapmasının konuşulmasına ortam hazırlanmıştır.
   Süleymaniye baskını yaşanmasaydı, "ABD, Türkiye'nin stratejik ortağıdır. Tezkere nedeniyle bir serinlik yaşansa da bir şey değişmez" zihniyeti sürecekti. Irak'taki ABD askerleri, her gün birer ikişer sinek gibi öldürülürken, Bağdat'ın ve Saddam'ın doğum yeri Tikrit gibi tehlikeli kentlerin bulunduğu orta Irak bölgesine, Türkiye'nin hediye paketi gibi "barış kuvveti" göndermesi hiç konuşulur muydu?
   Şimdi hararetle konuşulabiliyor.
   Baskın'ın diğer psikolojik hedefleri Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı Başkanı Profesör Ümit Özdağ'a göre şöyleydi:
   1- Türkiye'nin bağımsız politika üretmesini önlemek.
   2- TSK'yı Kuzey Irak'tan çekilmeye ve ABD mutlak denetimini kabule zorlamak. (Bu amaç duvara çarptı)
   3- TSK'da bulunduğuna inandıkları anti - Amerikancı ekibe gözdağı vermek. TSK'dan intikam almak.
   4- Kürt gruplarına "beraberiz" mesajını, Türkmenlere ise "Türkiye bizi koruyamaz" kaygısını vermek.
   5- PKK'ya TSK'nın bölgede ABD'siz etkin olamayacağını düşündürtmek.
   .....
   Ancak Prof. Özdağ'a göre en önemlisi, "Irak'ta Türk askerinin asayiş görevini kabul etmesini bu şokla kolayca sağlamak" olmalı.

   Tezkerenin konusu neydi?
   "ABD kuvvetlerinin Kuzey Irak'ta cephe açmaları için Türkiye üzerinden Kuzey Irak'a geçişlerine olanak verilmesi. Zaten orada var olanlara ilave birkaç bin Türk askerinin daha Kuzey Irak'ta cephe gerisine mevzilenmesi."
   Türk askerinin savaşması, hatta, cepheye yaklaşması ise söz konusu bile değildi.
   Ama, tezkere kabul edilseydi Türkiye, böylece tek kurşun atmadan Irak'ın yeniden siyasi yapılanma sürecinde masaya oturacaktı.
   Bugün hepsi paramparça olmuş kırmızı çizgilerini koruyabilecekti.
   O zamanlar "Mehmetçik cenazeleri gelmeye başladığında" edebiyatı yapıldı. Yağmurdan kaçıldı.
   Şimdi doluya hazır olalım.
   Çünkü, orta Irak'ta "asayiş görevi" yapan ABD askerlerinin öldürülmeleri her gün televizyonlarda, gazetelerde.
   Türkiye'nin göndereceği askerlere, kurşun yerine çiçek mi atacaklar?
   Ben, tezkerenin kabulünden ve Türkiye'nin devrede olmasından yanaydım.
   Mehmetçik'in burnu bile kanamadan Türkiye çok şey kazanacaktı.
   Şimdi ise TSK'nın bu aşamada da Irak'ta bayrak göstermesi gerekiyor, ama şu koşulla...

   "Türkiye'nin silahlı gücü sadece orta Irak'ta asayişi sağlamak için lejyonerlik olamaz. ABD ve İngiltere'ye ve de - özellikle - ülkenin Arap liderlerine Türkiye, Irak'ın özgür, bağımsız ve demokratik bir devlet olarak yeniden yapılanması için destek sağlamak üzere orada olduğunu anlatmalıdır."
   Arap kanaat önderleri bunu iyi bilmelidirler ki, Mehmetçik işgalci saflarında sayılmasın, hedef olmasın, hatta benimsensin.
   Bu çok önemlidir.
   ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz bile dünyanın en büyük silahlı gücünü temsil etmekte oluşuna rağmen, stratejisini bu boyut üzerine kurmuştur.
   The Washington Post şöyle yazıyor:
   "Entelektüel Wolfowitz, Arap toplumlarını inceleyen kitaplar okumakta, Arap kanaat liderlerine, 'gerekli olanaklar ve barış - özgürlük - demokrasi verilirse, bu toplumun neler yapabileceği görülecektir' demektedir. Wolfowitz, onlarla konuşurken, saygısını göstermek için, kızgın çöl güneşi altında bile ceketini ve kravatını çıkarmamıştır."