Hafta sonu kitabım “ANA-YASALCILIK VE DEMOKRASİ” oldu. (*)
“Yeni Anayasa, dokunulmaz-lıklar” gibi güncel tartışmalara bu kitaptan alıntılarla yaklaşalım.
Göreceğiz ki işler göründüğü kadar kolay değil.
Kutsal bildiğimiz “Anayasa” ve “demokrasi” kavramları bile bir araya geldiklerinde neler oluyor neler...
CNN’den Nevşin Mengü’den alıntı yaparak “hadi başlayalım.”
......................
l “Anayasal Demokrasi” söyleminin bu iki kelimesi arasında çatışma olabilir mi?
Hukukçuların bir bölümü “evet” diyor.
Çünkü...
“Demokrasinin” özü, çoğunluk yönetimi... “Anayasalcılığın” amacı ise “çoğunluk iktidarını sınırlandırmak.”
Stephen Holmes, bu ikisi arasındaki çatışmayı şöyle anlatıyor:
“Çatışma, Anayasalcılığı ayak bağı gibi gören demokratlarla demokrasiyi tehdit gibi gören Anayasalcılar arasındadır.”
Birinciler “demokrasinin, Anayasal deli gömleği giydirilmesiyle felce uğrayacağını” düşünürler.
İkinciler ise demokrasi selinin, Anayasa barajını yıkacağından kaygılıdırlar.
l Biraz daha açayım...
Walter Murphy’ye göre aradaki “demokratlar için siyasal katılma hakkı en temel haktır; çünkü o bütün diğer hakların koruyucusudur.” (Sandıktan çıkan halkın iradesi kesin ve mutlaktır, sınırlandırılamaz.G.C)
ABD’nin 3’üncü başkanı Thomas Jefferson ise “Anayasalcıların kahramanıdır.”
Şöyle diyor:
“173 despot, tek bir despot kadar zalim olabilir... Bizim uğruna savaştığımız hükümet sistemi, bir seçimli despotizm değildir...” (Yani Anayasalcılar sandıktan çıkan iktidarın üzerinde, serbest seçimler dışında, kurumsallaştırılmış sınırlandırmalar olmalıdır. G.C)
Görülüyor ki “parlamen-tarizm” de “çoğunluk iradesiyle” otoriter rejime dönüşebiliyor “tek adam rejimi” için zaten söyleyecek şey yok.
İkisinin de ilacı “mutlak iktidar” yerine sınırlandırılmış iktidar...
- Bir de “göstermelik” (façade) Anayasalar var.
Bunlar “iktidarı sınırlandırır” gibi görünse de, uygulamada bunun tersini yapan “tuzak Anayasalardır.”
Kısacası, “her devletin bir ‘Anayasa’sı vardır, ama ancak bazı devletler Anayasal” devlettirler.
- Demokrasi, demokrasiyi yok etme hürriyetini içermez.
Bu anlamda Anayasalcılık, demokrasiyi kendine karşı korur.
- “Kuvvetler ayrılığının” ilk adımı İngiliz Locke’un “Federal iktidar” tasarımıyla atılmıştır.
Ama babası Fransız Montesquieu’dür.
Çağdaş anlamına yakın bir tanımını vermiştir.
İlk kez ABD’nin 1776 Virginia Anayasası’nın başlangıç bildirisinde yer almıştır.
“Kuvvet ayrılığı” iki unsurun. Yani “Anayasalcılığın” ve “Demokrasinin” bir araya gelebileceği “oydaşma anlayışını” pratiğe geçirir.
Buna “ortaklıkçı demokrasiler” de deniyor.
Çağdaş demokrasilerin büyük çoğunluğu bu anlayışla düzenlenmiştir.
İlk dönemlerde “yargı” erkinin bağımsızlığı ve eşitliği çok kuvvetle vurgulanmamış olsa da zamanla “yürütme ve yasamanın yanında üçüncü bağımsız ve eşit güç olmaya evrilmiştir.”
..........................
“Çoğunluğun seçtiği iktidarın sadece seçimden seçime halka hesap vermesi gerektiği” görüşüyle halkın, iktidarı Anayasal kurumlar arasında dağıttığı “denge-denetim” mekanizmasıyla sınırladığı Anayasal düzen tartışmalarına bir katkı amacıyla yansıttım.
Gerisi de gelecek.
.........................
(*) Prof. Ergun Özbudun / “ANAYASALCILIK VE DEMOKRASİ” / Bilgi Üniversitesi Yayınları / Eylül 2015