Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

RAUF Denktaş’ın elini ilk kez gazeteciliğimin ilk yıllarında sıkmıştım.
O zamanlar Ankara’nın diplomatları yemeklerde Bulvar Palas’ı tercih ederlerdi.
O gün salonun hangi açıdan bakılsa hemen göze çarpacak göbekteki bir masasındaydı.
Nedenini yıllar sonra kendisinden dinledim.
Onu da anlatacağım.
Bulvar Palas’taki masada Rauf beyin eşi de vardı.
Birkaç da yakın dostları.
Tesadüfü ıskalamadım.
Masasına gidip kendimi tanıttım.
O günlerde Kıbrıs’ta Rumların zulmü tırmanıştaydı.
Adadaki Türkler, vahşi cinayetlere kurban gidiyordu.
Kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin öldürüyorlardı.
Denktaş, “mücahitlerin kahramanca çarpıştıklarını ama yalnız kaldıklarını” söyledi.
“Bu insanlık suçu katliamın durdurulması için uluslararası zeminde girişimlerde bulunacağım” dedi.
Ankara’dan, BM merkezinin bulunduğu New York’a uçacağı izlenimini verdi.
Ertesi gün ben Bulvar Palas’taki konuşmamızı yazarken Denktaş’ın bir şişme botla denizden gizlice Kıbrıs’a gittiği haberi geldi.
O koca hacimli vücudu bir lastik botun içinde düşünmüştüm.
Karanlıkta ve Akdeniz’de... Ve de kıyıları Rumların kontrolündeki Kıbrıs’a gitmek.
Tam “gözü kara cesaret...”
Bu “lastik botla gizlice Kıbrıs’a gidiş” olayı bilinir de ben daha öncesi üzerindeki şalı kaldırıyorum.
“Neden bir gece önce Bulvar Palas’ta ailece yemek görüntüsü” ve “neden New York’a uçacağı izlenimleri vermek?”

Haberin Devamı
Denktaş’lı iki anı

CUMHURBAŞKANI LOBİDE BEKLİYOR

ARADAN çok yıllar geçti.
Rauf Denktaş’ın dostu gazeteciler arasındaydım.
Bir temmuz ayının sonunda eşim Canan’la Kıbrıs’a gittik.
Üst üste örtüşen doğum günüm ve evlilik yıldönümümüzü baş başa kutlamaya karar vermiştik.
Tabii sabah Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a gitmeyi ve gazetecilik yapmayı ihmal etmemiştim.
Akşam Girne Limanı’ndaki romantik koya bakan balıkçıda yer ayırtmıştık.
Tam hazırlanıyorduk ki otelin resepsiyonundan aradılar “Cumhurbaşkanımız burada, lobide, sizi ve eşinizi bekliyor yemeğe çıkaracakmış” dedi telefondaki görevli.
Şaşırdık.
Böyle bir program konuşmamıştık.
Neyse...
Alelacele aşağı indik.
Denktaş o bilinen candan samimiyetiyle kollarını açarak karşıladı.
“Bugün evlenme yıldönümünüz olduğunu öğrendim. Sizi yemeğe ben çıkartmak istedim” dedi.
Duygulanmıştık.
Otelin kapısında duran koyu renk bir BMW’nin direksiyonuna geçti.
Ne şoför, ne de korumalar.
Bizi lakabı “John” olan bir Kıbrıslı Türk’ün lokantasına götürdü.
Otomobili kendi park etti.
Fotoğraf makinesi elinde çıkageldi.
Lokanta tıklım tıklımdı.
Denktaş turistler dahil hepsinin tek tek ellerini sıktı.
Konuştu, şakalaştı.
Fotoğraflar çekti.
Yemekte danışmanı Prof. Mümtaz Soysal da konuğuydu.
Laf arasında öğrendim ki, sabah özel kalem müdürünün odasında beklerken “evlilik yıldönümümüz için adaya geldiğimizi” söylemişim.
Denktaş’a da onlar söylemiş.
Zarafetinin yaşadığım bir örneğini yazarak anmak istedim.
Ve gelelim yazının başındaki Bulvar Palas’taki yemek görüntüsüne...
Rauf beye hayli geçmişte kalan bu görüntüyü sordum.
Bir kahkaha attı.
Anlattı:
“Beni yemekte eşim ve dostlarımla görenler, az sonra Güney’e uçacağımı oradan gizlice bir şişme botla Kıbrıs’a gideceğimi nasıl akıllarına getirirlerdi?”
Anlaşılan Ankara’nın diplomasi vitrini olan o restoranın en görünür yerdeki masanın seçilmesi, ailece yemek -tahmin edileceği gibi- iyi hazırlanmış bir dekormuş.
Bizim meslekte biraz yıllanmış olan bütün gazetecilerin Rauf Denktaş’la ilgili hoş anıları vardır.
Sadece gazetecilerin mi?
Siyasetçilerin, diplomatların, askerlerin, Kıbrıslı Rum siyasetçilerinin, BM Genel Sekreterlerinin, İngilizlerin, Amerikalıların, Rusların da...
30 yıl boyunca kaç başbakan, dışişleri bakanı, genelkurmay başkanı değişti, hepsiyle yakın diyaloğu oldu.
Türkiye’de çok sevildi.
O kadar ki 150 bin nüfuslu topluluğun lideriydi ama zaman zaman -gerekli gördüğünde- Türkiye’ye gelir, yaptığı konuşmalarla kamuoyunu etkiler, Ankara’daki iktidarlara rota ayarı yaptırabilirdi.
Müthiş bir milliyetçiydi.
Kıbrıs’ın ve Kıbrıslının -kendi merceğinden- menfaati söz konusu olduğunda inanılmaz köşeli ve kararlı tavrını koyardı.
“Anavatan/Yavruvatan” söylemi patenti de Kıbrıs meşalesini ilk yakanlar olarak Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’tadır.
Denktaş Kıbrıs Türkleri kadar bu toprakların Türkleri için de büyük kayıp.
Ailesine ve hepimize “başsağlığı” diliyorum.
Merhum Denktaş’ın üstüne ışık yağsın.