Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Tunus’ta pili biten devrik lider Zeynelabidin Bin Ali, eşi Leyla, oğlu Muhammed, kızı Halime ve nişanlısı ile uşakları, 2 Filipinli hizmetçi ile ülkesinden kaçarken uçağın merdivenlerinde hala direniş gösterisi yapmış.
“Beni bırakın gitmek istemiyorum, burada ülkem için ölmek istiyorum” diyecek olmuş.
Bunun üzerine eşi Leyla onu eliyle sırtından itmiş ve bakın ne demiş:
“Bin uçağa aptal (embesil) tüm hayatım senin ahmaklıklarına katlanmakla geçti.”
Bin Ali çaresiz merdivenleri çıkmış, uçağa girmiş.
Olayı Nouvel Observateur dergisi yayınladı.
Dünya medyası bu dergiden alıntılar yaptı.
..................
Gelelim Mısır’a...
Bayan Mübarek eşine ne der bilmiyorum ama Mübarek’in de pili bitmiştir.
Mübarek sonrasıdır asıl sorun. Askerin yönetimi alışı geçici. Ya sonrası!
1- Geçiş dönemi yol arkadaşlığı: Toplum tabanında asıl güç olan “Müslüman Kardeşler” şimdilik ön alıp dikkatleri üzerine çekmekten kaçınıyor.
Mısır “köktenciler” eksenine kayacak izlenimi vermemek için “düşük profil” çiziyor.
Laikler, liberaller, ılımlılar ve Hıristiyanlarla “önce demokrasi” platformu sürece hâkim olacak.
Göz ucuyla ordunun pusulası da dikkate alınarak 1-2 yıl böyle geçer.
Taraflar bu süreçte “yoldaş” değil “yol arkadaşıdır.”
Sonra...
Yollar ayrılır.
2- Müslüman Kardeşler yazgısı: Bu geçiş sürecinin sonu ülkenin öyle kenardan köşeden değil tümüyle iktidarı Müslüman Kardeşlerin almasıdır.
İnanca dayalı siyaset ülkeye damgasını vuracaktır.
Elbette daha ilk günden değil.
“Kurbağa sendromu” yaşanır.
Kurbağayı doğrudan sıcak suya atarsanız, dipdiri olan refleksiyle, kendini dışarı atar.
Oysa su dolu kapta keyifliyken kısık ateşte suyu yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa rehavete girer.
Su fokurdamaya başladığında artık iyice mayışmış, reflekslerini yitirmiş olur.
Kaynayan sudan kendini dışarı atmak gücü kalmamıştır artık.
Mısır’ın -asker dâhil- kurumları için gelecek büyük olasılıkla budur.
Müslüman Kardeşler daha şimdiden ülkenin en örgütlü, en yaygın, en etkin ağını oluşturmuş bulunmakta.
Fakirlere her mahallede yiyecek, doktor, ilaç yardımı yapan, günlük sorunların çözümünü üstlenen bu taban zaten bir fideliktir.
Yöneticilerini dayatacaktır.
Kendi inançlarına dayalı bir iktidarla yürüyecektir.
3- Asker sürprizi: Bu sürecin başında, hatta şimdiden bir ordu müdahalesi her zaman mümkün.
Ama...
Nispeten daha küçük olasılık.
Fakat...
Gene de “yazgıyı” değiştirmesi çok zor.
Bir şekilde “Müslüman Kardeşler” zamanla hâkim olur sürece...
................
Sonuç: “Burada demokrasi var, benim dediğim olur” devri noktalanıyor.
Tunus’ta devrik liderin kaçarken uçağın kapısında eşinden yediği “gir içeri aptal” fırçası bütün “burada demokrasi var, benim dediğim olur” kafasındakilere derstir.

Haberin Devamı

EMPATİ
Kıbrıs için yazıyoruz çiziyoruz. Oysa rakamlar, görüntülerin ötesinde gerçeklere “empatiyle”de ulaşılır.
Kıbrıs Türk’ü bir okurumdan aldığım e-postayı yer nedeniyle kısaltarak sizlerle paylaşıyorum.
Bizim de duygularımızın, umutlarımızın ve hayallerimizin olduğunu herkesin anlamasını ve saygı göstermesini bekliyoruz. Ömrüm savaşlar içerisinde geçti. Babamın mezarının nerede olduğunu hala bilmiyorum. Benim gibi on binlerce Kıbrıslı Türk de aynı kaderi yaşadı.
Günde 1(bir)lira ile (-3 kişi için-) yaşamımızı yıllarca çadırlarda sürdürdük, vatan için buna katlanmalıyız dedik.
Şehitlerimizin, gazilerimizin sayısını karıştırdık. Göç ettiğimiz yerleşim gettolarının sayısını karıştırdık. Çocukluğum askeri eğitim kamplarında geçti. Çocukluk, gençlik yıllarımız heba olurken özellikle bizden önceki kuşaklarımızın yaşamları tamamen yitik yaşamlar olmuştur. Hayatı boyunca âşık olmaya, bir sevgilinin elini tutmaya zaman bulamamış, tek aşkı silahı olmuş bir toplumun ferdi olmaktan gurur duydum ve hep saldırılar altında yaşamayı öğrendim. Yaşamımızda tek hedefimiz, onurumuzu korumak ve yanında bir lokma ekmek bulmaktı.
Kurtuluş savaşına maddi destek yanında gönüllülerimizle de fiilen katıldık. İngiliz sömürgesi altında yaşamamıza ve bütün olanaksızlıklara rağmen, sandallarla Anadolu’ya gidip kuvayi milliye birliklerinde yer aldık.
ATATÜRK DEVRİMLERİNİ kayıtsız şartsız uyguladık. (Sömürge yönetimine rağmen) Türkiye’nin Kıbrıs’ta sözünün ve hukukunun olmadığı günlerde Türkiye adına savaştık. Bunu Türkiye istedi diye değil, gönüllü ve kendi kararımızla yaptık ama karşılık asla düşünmedik.
Stratejik çıkarımız olmadı. Oraya gelip hırsızlık yapmadık, kimseye tecavüz etmedik, kimsenin canına kastedemedik, kimsenin onuruna dil uzatmadık.
Okullarımızda ATATÜRK’ü okuttuk, yazdırdık, Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı olduk. Sizlerle ağladık, sizlerle güldük. Bütün bunlara karşılık sizlerden sadece saygı-sevgi bekledik. Bizi yönetin demedik, aşağılayın demedik. Anadolu insanının parasından istemedik, ürettiğimizi satmamıza izin verin, yardım edin diye bekledik, ülkemize turist gelmesinin yolunu açın dedik. Uzmanımız olmayan konularda uzman desteği bekledik. Çünkü biz aciz değiliz. Nankör hiç değiliz. Ama onurumuzu inciten hiç kimseye de sınırsız katlanmaya razı olamayız. Gelen her Türkiye hükümetinin bir yeni ekonomik paket ve aşağılama biçimi olmasından gerçekten bıktık. Burada kendi hayatımız hakkında kendimiz karar verme hakkına sahip olmak istiyoruz.
Hastanelerimizde hastalar artık bizim değil, okullarımızda artık okuyamıyoruz. Yollarda sokaklarda kriminal suçlardan dolaşamıyor, çift kilit altında uyumaya zorlanıyoruz. Bizlere yaşayabileceğimiz en büyük acıyı, “uğruna her şeyimizi verdiğimiz, Anavatanımız bildiğimiz Türkiye’ye karşı durma acısını” yaşatmayın. Çünkü bunu artık kaldıramayız.