Anlayamayanlara yürekten bir sesleniş. Sanatçı Şevval Sam tepkisini şöyle seslendiriyor:
‘ “Kesilecek ağaçlar yerine, yenilerini dikeceğiz, daha fazlasını dikeceğiz” diyorlar.
Bu neye benzer biliyor musun?
Çocuklarını öldürüp sonra “size de ne oluyor, yine çocuklar doğururum, hem de daha fazlasını” demek gibi bir şey.
O ağaçlar birer canlı.
Onları kesip, öldürüp “yenilerini dikeceğiz, hem de daha fazlasını” diyebilmek, tabiata ihanettir.
O ağaçlar, üzerine beton yığınları dikilecek. O toprak bize ait değil ki!
Asıl biz o ağaçlara, o toprağa aidiz.
Yaşamlarımızın sonunda bizi bağrına aldığında toprağın olmayacak mıyız?’
........................
Bunu söylerken Şevval’in gözleri çakmak çakmaktı.
Tabiatta “terapi bulan” tabiatı tahrip eden ve edecek tüm müdahalelere tepkili/öfkeli.
Şevval Sam’ın bu söylemi sadece “anlayamayanlara” değil, “anlamak istemeyenlere” de Taksim psikolojisinin tercümesidir.
........................
Bu köşede daha önce asıl isteğimi “Taksim Gezi’sinde yeşilin korunması, ihya edilmesi, hatta içine bir de küçük hayvanat bahçesi eklenmesi olduğunu” yazmıştım.
Beynimin ve yüreğimin “A” planı buydu. Hala budur.
Ancak...
İktidarın “ne pahasına olursa olsun, Taksim Gezi’sinde eski Topçu Kışlası’nı dış görünüşü aynı olmak üzere yapmakta ve bunu AVM/otel/rezidans olarak kullandırmakta kararlılığı” açıkça görülüyor.
Güvenlik güçlerinin müdahalesinin görüntüleri yanılmadığımın kanıtıdır.
Madem engellenemiyor, bu durumda -hiç içime sindiremesem de- değilse Topçu Kışlası’nın AVM/otel/ rezidansa dönüşmeden, bir “tarih müzesi” olması görüşünü ortaya attım.
Kötülerin iyisi bir formüldür.
Bu durumda kesilecek ağaçlar kadar belki de fazlası o binanın çevresine dikilecek.
Elbette kesilmiş canlıları geri getirmez. Ama -içimi acıtan- bu gidişatta mümkün olan en az kayıpla, bir şeyleri kurtarabilmeyi umuyorum.
Bu da “B” planımdı.
.......................
Taksim’deki görüntüler “Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine protestolarla” başlayan ama onu çok aşan bir gerilim boşalmasıdır.
Nükleer enerji santrali, içki düzenlemeleri, Hatay’da 51 insanımızın yaşamına mal olan patlamanın arkasındaki Suriye politikasına dönük sorgulamalar, başkanlık sistemini dayatma algıları...
Ve...
Nihayet temeli atılan 3’üncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesiyle Alevilerde oluşan duyarlılık...
Bunlar ve diğer benzer nedenlerle bir “tepki psikolojisi” zaten yükselişe geçmişti.
Taksim Gezi’sindeki ağaçların kesimi ile birlikte bir süredir baskı altında tutulan bu psikoloji, tepki dalgalarını beslemiş, kabartmıştır.
İktidarın toplum nabzını tutması ve Taksim’e çıkanların psikolojisini okumaya çalışmaları gerekir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “yapılan çalışma, Topçu Kışlası ve AVM ile ilgili değil, yol genişletme çalışmasıdır” açıklaması, tansiyonu düşürebilir mi, inandırıcı olur mu bilemem. Ama...
Taksim görüntülerinin arkasındaki büyük resme bakılması ihtiyacının -nihayet- hissedildiği yolunda bir işareti olabilir.
BİBER GAZI TATMAK YAZGISI
BAŞTA Zincirlikuyu olmak üzere mezarlıkların girişlerine “her canlı bir gün ölümü tadacaktır” yazıldı.
Son yılların bu uygulamasını acaba hastanelerin kapısına da “Türkiye’de her insanımız bir gün biber gazını tadacaktır” diye mi yazılsa?
TV ekranlarında bu “insanlık hali yazgımızın” görüntülerini izliyoruz.
Şiddeti onaylamam.
Her türlü şiddetin karşısındayım.
Protestolar yasal çerçevede demokratik hak kullanımı sınırlarında kalmalıdır.
Taksim tepki gösterilerinde, demokratik protesto duruşunu yükseltenlerin arasına, provokatörlerin, bu vesileyle bir “Türkiye Baharı başlatabilir miyiz” niyetindekilerin karışarak, güvenlik güçlerine eylem mümkün.
Kameralar onları sanıyorum saptamıştır.
Gölgede kalarak ipleri ellerinde tutanlar da olabilir.
Ama...
Göstericilere güvenlik güçlerinin ve zabıtanın müdahalesi de yasal sınırlar içinde kalmalıydı.
Aralarında 2 milletvekilinin de bulunduğu 12 yaralı...
Protestocuların sökülen çadırları...
“Yüzlere sıkılan biber gazı” iddiaları...
Sürüklemeler...
“Darp” iddiaları...
Bunların “yasal müdahale” ve “orantılı güç kullanmak” ilkeleriyle örtüşüp örtüşmediği de yasal soruşturma kapsamına alınmalıdır.
Türkiye’de ve Ortadoğu’da taşların yerinden oynadığı ve sınırların yeniden çizilmekte olduğu, şu netameli süreçte yüksek tansiyonun zamanı hiç değil.
........................
Not: İdare mahkemesinin “durdurma kararı” bir umut ışığı. Diliyoruz ki Danıştay’dan geri dönmesin.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025