Son Cizre çatışmalarından sonra...
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Çözüm süreci ne zaman olumlu aşamaya gelse, görünmez bir ev sabote ediyor” mesajını veren bir konuşma yaptı.
Bu söylem bana, 1970’li yılların sonlarına doğru 2’nci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin Başbakanı Süleyman Demirel’i hatırlattı.
Türkiye’nin “röntgen filmi bile ithal edemediği, Tokyo gibi önemli başkentlerde görev yapan büyükelçilik memurları için Merkez Bankası maaş çeklerinin kabul edilmediği” bir zaman yaşanıyordu.
Hani o meşhur “70 semte bile muhtacız” lafının edildiği süreç.
Tercüman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni’ydim.
Gazetenin sahibi merhum Kemal Ilıcak ve eşi Nazlı Ilıcak ile birlikte Süleyman Demirel’in /Tuzla’daki mütevazı yazlığındaydık.
“Özel demeç” alacaktım.
Bu arada “Türkiye’nin genel durumunu” konuşuyorduk.
Demirel’e telefon bağlandı.
Arayan Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil’di.
Konuşma sürerken Süleyman Demirel’in yüzü öfkeden zaman zaman kasılıyor, renkten renge giriyordu.
Telefonu kapattıktan sonra yanımıza geldi.
Söyledikleri kelimesi kelimesine şöyleydi:
Para bulmak için hangi dış
kaynağa uzansam kuruyor.
Sanki...
Görünmez bir el her defasında engelliyor.
Merkez Bankası altın stokumuzu İsviçre’ye rehin karşılığı kredi almak üzereydik, her şey tamamdı.
Kredinin bugün yarın hesabımıza geçmesini bekliyorduk.
Ama...
İhsan Sabri Bey telefonda “son an İsviçre’nin vazgeçtiğini” söyledi.
Beynimden vurulmuşa döndüm.
“Görünmez el” gene işi bozdu.
Süleyman Demirel sözlerini bitirince çaresizlik içinde kollarını iki yana açmıştı.
5-10 saniye öylece durmuştu.
........................
Cizre’deki kanlı sokak çatışmaları iyi yorumlanmalı.
Abdullah Öcalan Kandil’e haber göndermiş.
“Maskeli ve şiddete dayalı eylemler kesilsin. Ankara’yla derinlikli müzakerelere geçme aşamasındayız...”
Kandil de bunu kabul etmiş ve açıklamış.
Fakat...
İşte Cizre’de patlayan olaylar.
Maske, molotofkokteyli, taş, havai fişek, uzun namlulu silah, çatışma, cenaze...
Hepsi var.
Öcalan’a ve Kandil’e rağmen bunlar olabiliyorsa “görünmez el” aramak “paranoya” değildir.
“Hayalet taşlamak” da değil.
......................
Başbakan Davutoğlu’na göre “paralel yapı...”
Dışarıdan gelen provokatörler...
Bunlara, söz dinletmek zor olan yeni Kürt nesilleri faktörünü de ekleyin.
Ama...
Türkiye’yi karıştırmaya kararlı “görünmez el” kuşkularını da hiç yabana atmayın.
Hatta...
“Görünmez ellerden” de söz edebiliriz.
“Demokratik çözümü” istemeyen küresel büyük aktörler, bölgesel aktörler -ne yazık ki- devredeler.
Türkiye’yi söz dinleyen “good boy (iyi çocuk)” olarak görmüyorlar.
Türkiye de geleneksel “NATO/Batı/AB” yörüngesinden kaymalarla “farklı rotalar çizdiği göbek bağı tellerinin kopmakta olduğu” izlenimini vermekte.
Ayrıca...
Büyük aktörler ve onların bölgedeki yardımcı aktörleri “içinde kendilerinin olmadıkları” bir “demokratik yöntemle Kürt sorunu çözümünde” kendilerini “dışlanmış” hissediyorlar.
........................
Yani...
“Ankara-İmralı-Kandil” üçgeninin tek başına “belirleyici” olabilmesi zor.
Bir de...
Cizre’deki son olaylar gibi görüntüler bir bakıma “Ankara’ya mesaj” yorumlarına da açık.
Ancak...
Kanı akan, acı çeken bizim insanlarımızdır.
Noktayı koymak için de bizim insanlarımızın “ortak aklı” ve “kararlı iradesi” oyunları bozabilir.
Yeter ki bu “bilinç” etrafında kenetlenmiş olalım.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025