VAN‘a gönderilen “yardım TIR’larının durdurulması ve yağmalanması” arkasında en sert “artçı deprem” gibi bir acı gerçek var.
“Yardım TIR’ları güvenlik güçlerinin korumasında değil.”
Yağmalar olurken polis ve asker ortalarda yok.
Güvenlik güçlerinin müdahalesi halinde büyük hadiseler çıkabileceği kaygısı, yöredeki gazeteciler tarafından yansıtılıyor.
Öfkeli ve acılı halkta, polis ve asker müdahalesinin tepkilerine neden olabilme ihtimali yetkililere fren yaptırılmakta anlaşılan.
Halktaki duyarlı psikolojinin, patlamalara dönüşmesi hiç istenmeyen gerilimler yaratabilir.
Tansiyon zaten yüksek.
İÇE SİNMEZ
ASLINDA...
Sağduyulu, serinkanlı ve tedbirli devlet duruşu doğru olanıdır.
Ama...
Bu ülkenin sınırları içindeki bir coğrafyada, evleri yıkılmış ya da yıkılma tehlikesi altında olan ve bir kısmının yakınlarını kaybettiği insanlarımıza yardımlar engelleniyor.
Yağmalayanlara güvenlik güçleri müdahale edemiyor. Bunlar içe sindirilir gibi değil gene de...
Vicdansız çapulcuların meydanı boş bulduklarını düşünmek bile acı verici.
Daha vahim olanı ise PKK şehir uzantılarının da bu eylemlerin içinde olmalarıdır.
Yardımların ulaşmasını engelleyerek, devleti “yetersiz” ve “ilgisiz” göstermeye çalışıyorlar.
Hedefleri “halkta öfke dalgaları kapatmak, tepki patlamalarını tetiklemek...”
El koydukları yardım malzemelerini el altından fırsatçı tezgâhlara da veriyor olabilirler.
“Devleti bu vicdansızlarla işbirliği içinde” göstermek de hesaplarında var belki.
Yani...
Yağma olayları sadece çapulculuk değil.
Onların ötesinde oyun daha büyük.
Deprem bile Kandil’in satranç tahtası gibi kullanılıyor.
Kırsaldaki “Milis” denebilecek uzantılar köylerde de bu senaryoda yer alabiliyorlar.
Valilikle BDP’li belediye arasında “uyum yok” denebilir.
“Koordinasyon merkezi” ötesinde gerektiği kadar etkin olamıyorsa, bunda yukarıdaki satırlarda anlattığım nedenlerin izleri derin.
Kısacası...
Yağmalara devlet güçleri müdahale etse çıkacak olaylar “doğal” afeti bu kez “siyasal” tsunamilere dönüştürebilir.
Müdahale etmeyip, güvenlik güçleri yağma olaylarının uzaklarında kalırsa -haklı olarak- “devlet nerede” sorusu yüksek titreşimle kulaklarda yankılanır.
Peki, ne yapılmalı?
TARİHİ HATAYA DİKKAT
YILLAR sonra yeniden “sıkıyönetim” mi ilan edilmeli?
Yoksa “olağanüstü hal” mi?
Bunlar PKK’nın isteğidir zaten.
Van ve civarındaki halka sıkıyönetimin, olağanüstü halin sımsıkı deli gömlekleri giydirilirse nasıl tepki birikimlerinin oluşacağını PKK biliyor.
O halde böyle zorlamalar yerine başka siyasetler uygulanmalı.
Toplum baskısı öylesine güçlü olmalı ki BDP çapulcu maskesi altında yağma tiyatrosu oynayan Kandil’den güdümlüleri durdurmak zorunda hissetsin.
Uçuşmakta olan öfke kıvılcımlarının yangınlara dönüşmesini engellemezse, yardımları yağmacılarla suçüstü izlenimleri vereceğini görebilsin.
Öte yandan...
Türkiye’nin her yerinden insanlarımızın, kurumların Van’daki depremzedelere yardımları yağarken bunları engelleme tezgâhları kuranların çirkin yüzleri ortaya çıkmakta.
Gerçi...
Bu dramatik durumu sadece PKK’ya ve milislerine, siyaset fırsatçılarına fatura etmek yanlışlık olur.
Devlet organlarının hatalarının ve yetersiz kalışlarının altı da çizilmelidir.
Başbakan Erdoğan’ın dün “ilk 24 saatte etkisiz kalındı” söylemi, bunun kanıtıdır.
Ama abartılmamalı. Bu kaosun yanlış yapıldığının yorumu “yahu hırsızın hiç mi suçu yok” dedirtir.
Bakın Türkiye’deki TV’ler “Van’a yardım programları” yaptılar.
Yurdun her yerinden bağışlar tüm tezgâhları aşan, yutan bir ortak duygu dalgasıdır.