TÜRKİYE ilk kez kendisinin üretmediği bir ekonomik kriz tehdidine maruz...
Bundan önce ki krizler kendi arızalı mahsullerimizdi.
Batı, Türkiye’ye “can simidi” atardı her defasında.
1979 krizini hatırlıyorum. Türkiye için kurulan kurtarma “konsorsiyumu”na avuç içi kadar Luksemburg “1 milyon dolar katkıda bulunacağını” açıklamıştı. Kıyametler kopmuştu.
Gururumuz yaralanmıştı “1 milyon dolarını alsın, münasip yerine.......” söylemleri uçuşuyordu havada.
Türkiye’nin dış borçlarını taksitlendirmek ve vadelere yaymak için görüşmeler maratonunda dönemin ekonomi patronu Turgut Özal’ın burnundan ter damlıyordu.
Lüksemburg’un 1 milyon dolarını da snobe etmemişti.
Başka seçeneği yoktu ki!.. N’apsın?
Döviz stokları sıfırlanmış olan Türkiye, röntgen filmi bile ithal edemiyor, diplomatlarına maaş ödeyemiyor.
Özal, sonunda bu zorun üstesinden geldi.
Ekonomik yapılanmayı tamamen değiştirerek tarihi reform sayfasına imza attı.
Daha sonraki yıllarda zaman zaman ekonomik krizler gene oldu ama Osmanlı’nın Tanzimat ilanından itibaren dövize el açma sürecini Özal noktaladı. 14 Ocak 1980 tarihi ve sonrası itibariyle Türkiye ilk kez “döviz için el açmak” mahcubiyeti yaşanmıyor.
Ayrıca..
Türkiye ekonomisi ekonomik krizlerin farklı giysilerle zaman zaman göründüğü “podyum” da ilk kez kendisinin üretmediği dışarıdan vuran dalgalarla boğuşuyor.
Daha önceki krizlerde Türkiye’ye yardım konsorsiyumları kuran Batı demokrasileri bu kez sarsıntıda. Kendileri yardıma muhtaç.
Daha 10 yıl önce bir zamanlar Osmanlı için kullanılan “hasta adam” etiketini Türkiye’ye yapıştıranlar şimdi Türkiye’nin yıllar önce terk ettiği o “akrize yolculuk” kompartımandalar.
KOMŞUYA GÜLME
BİR de o yılların kıvranan Türkiye’sini, ellerini keyifle ovuşturarak izlemiş ülkeler var.
Yunanistan’da onlardan biri.
Yunanistan AB’ye tam üye olduktan sonra nehir gibi akan Avrupa fonlarıyla palazlanmıştı. Milli gelirini 15 bin doların da üstüne taşımıştı. Türkiye’ye son noktayı koymak hayaliyle “altın vuruşlar” yapmak çabasındaydı.
PKK’lıları, kendi mülteci kamplarında barındırıyor, teknik bilgi, para, silah, istihbarat, eğitim olanakları sağlıyordu.
Abdullah Öcalan’ın yakalanmadan önceki son durağı Afrika’daki bir Yunanistan Büyükelçiliği değil miydi?
Bakın o Yunanistan şimdi ne halde.
Ege denizinin ve Meriç nehrinin öteki yakasından çöküntü sesleri geliyor.
Bu bir derstir.
Ancak...
Kimse sadistçe zevk çıkarımları yapmamalı.
Bir halkın mutsuzluğu üzerinden bir diğer halk kendisi için mutluluk üretemez.
Ayrıca...
Türkiye şu günlerdeki ekonomik performansıyla sadece Yunanistan’dan değil İtalya’dan hatta İspanya, Portekiz ve İrlanda’dan da iyi durumda.
Ne var ki...
Dünyada sular yükselirken bir adanın kupkuru kalması mümkün değildir.
Kabaran tsunami orayı da vurabilir.
Bu gerçeği görmek gerek.
Domino teorisindeki gibi taşlar birbiri ardına devrilirken sadece biri ayakta nasıl kalır?
Türkiye’nin önünde zorlu bir süreç var.
Ayakta kalmak için eldeki kozlar önemli ama bunlar tek başına “sigorta” değil.
ZOR GÜNLER REFLEKSİ
BİR ülkede ayak sürçerse iki oluşum tekrarlanır: “- Asker homurdanmaya başlar, kışlalarda ısı yükselir, sular fokurdar. Askerin ihtilal yapacağından” söz edilir. Her ekonomik bunalım sonrasında darbe hayalet, ortaya çıkar.
Bunca yıllık AB üyesi Yunanistan’da bile “darbe hazırlıkları ihbarı üzerine, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve diğer yüksek rütbeli subayların bir gecede topluca emekliye sevk edilmeleri” bu kuralın kanıtıdır.
- Diğer gelişme ise “iktidardaki partiye nokta koymaktır.”
Ekonomiye giydirilecek sımsıkı deli gömleği iktidardaki partinin gücünü çok aşar.
Halkta büyük tepki yaratacak ekonomik önlemleri tek parti göğüsleyemez.
Muhalefet partileriyle birlikte giriş tabanlı bir milli hükümet formülü telaffuz edilir.
Yunanistan’da durum budur.
.......................
Yunanistan kaynıyor...
Suriye’de öyle.
ABD ve İsrail’in -nükleer tesisleri nedeniyle- İran’ı vurma olasılığı frekans, yükselen sesleriyle telaffuz edilmekte.
Böyle bir ve olumsuzluk kaçınılmaz olarak Irak’ı da karıştıracaktır.
Suların daha da bulanmasını gözleyen PKK’yı da bu tabloya ekleyin.
.......................
Türkiye için siyasi partilerin iktidarı paylaşmasıyla değil, ülkenin esenliği için geniş tabanda ulusça büyük mutabakat koalisyon zamanıdır.
Ayrışmak değil omuz omuza olmak...