IMF "müfettişleri (!)" gene Türkiye'deler.
Ve, bir anı...
1980 öncesiydi.
Hani o Türkiye'nin 70 sente muhtaç olduğu yıllar.
İşte o sıralarda, IMF'nin başında de la Rosier var.
Yazları Ege'ye gelen, Sultanahmet'i, Fatih'i, Eyüp'ü avucunun içi gibi bilen Pandelli'nin müdavimi bir Türkiye sevdalısı.
Bir kez, İstanbul'da ortak dostlarımızın konuğu olmuştu.
Konuşmuştuk.
Türkiye ekonomisinin o halinde bile, hiç değilse burnunu su üstünde tutabilmesi ve boğulmaması için uğraştığını söylemişti.
Gülerek takılmıştı:
"Kızkardeşimin Türkiye'de evleri, arsaları var.
Ölen kocasından kaldı.
Onun hatırına ülkenizi kolluyorum."
Gerçi bu söyledikleri doğruydu.
Ama, aslında kendisinin de çocukluğu Türkiye'de geçmişti.
Burayı, ikinci vatanı gibi görürdü.
24 Ocak'tan sonra, Türkiye belini doğrulttuğunda, gelişme halindeki ülkelere örnek alınması gereken "model" olarak gösteriliyordu.
O da, bundan gurur duyardı.
Türkiye modelinin çökmemesi için, üzerimize titriyordu.
Türkiye, 3. dünya ülkelerine globalleşmenin ve demokrasiye geçmenin reklam klibi gibiydi.
Gerçekten de, Türkiye bu denli abartılı olmasa bile oldukça iyi performans gösteriyordu.
Enflasyon, yüzde 30'un altına düşmüştü.
Eğer, akıllı politikalar sürdürürse, bin yıl sonrasının hedefi yüzde 10'lu bir enflasyondu.
Merhum Özal, o sıralar politikacılığı ile değil, teknisyenliğiyle övünürdü.
Demirel, 1987'de, referandumla siyasi haklarını alma yolunda Anadolu'yu turlarken, Özal'ın önünde bir kavşak vardı.
Ya ekonomiyi yörüngesinde sürdürecekti, enflasyonu yüzde 10'un da altına çekecekti... Ya da "sandıktan Demirel çıkarsa" korkusuyla, seçim ekonomisine geçecekti... Popülizm yapacaktı... Bol kepçe yatırımlara yönelecekti... Ekonomiyi yörüngesine çıkaracaktı.
Özal, ikinci yolu seçti.
Teknisyen Özal, politikacı Özal oldu.
O günlerde, "yarış kazanan atlara kurşun ağırlık takarlardı. Bunun adı MADRABA'dır. Demirel, MADRABA'dan kurtuluyor, yarış için ben de doping yapmalıyım" mesajını veriyordu.
1987'de yarışı kazandı.
Ama, Türkiye ekonomisi kaybetti.
Zaten, Özal o tarihten sonra desteklerini yitirmişti.
moral çürüme süreci de cabası.
Ve, MADRABA Sendromu Türkiye'yi inişe geçirdi.
IMF'nin müfettişlerine, yeniden kırmızı balmumlu davetiyeler çıkarmaya başladık.
O sıralar, başta Kaya Erdem olmak üzere, akil adamların Özal'a "bu yanlış yoldan dönmesi için" nasıl dil döktükleri bilinir.
Hiç faydası olmadı.
Politika hırsı, Özal'ı da ele geçirdi.
Margareth Thatcher'a, artık "ekonomide nasıl çıta yükselttiğini anlatamıyordu. Referandum sandıkları açılmadan açıkladığı seçim kararı ve Demirel'i mandepsiye bastırarak kazandığı sandalyelerle övünüyordu."
Oysa, artık IMF, onun sandalyeleriyle hiç ilgili değildi.
Ekonomi için uyarı ışıklarını yakmıştı.
Bedelini hala ödüyordu.
Yıl 99.
Şimdi, gene IMF'nin müfettişlerinin burunları, hesaplarımızın içinde.
Geçen pazara kadar, Işın Çelebi, Washington'daydı.
IMF'ye iyi şeyler anlattı.
- İhracatın, ithalatı karşılama payı yükselmişti.
- Enflasyon, yüzde 60 çekilmişti.
- Ama, gene de yüzde 4 büyüme sağlanmıştı.
- Rusya, Brezilya, Uzakdoğu krizlerine karşın, Türkiye ekonomisi ayakta kalmıştı.
- Yılın ilk üç ayında ödeyeceğimiz 2,4 milyar dolar için ocak ve şubat kaynakları sağlanmıştı.
21 milyar dolar döviz rezervimiz vardı.
IMF bunları "olumlu puanlar" olarak not etti.
Ayrıca, Hikmet Uluğbay'ın IMF ile ilişkileri, Washington yıllarından beri iyi.
3 yıl Çelebi'nin danışmanlığını da yaptığı için, Ankara penceresinden de vizyonu var.
Kısacası, Ecevit iktidarlarının 1980 öncesi, IMF sicilindeki olumsuz kayıtları, Uluğbay göğüsleyebilir.
IMF heyetinin ilk izlenimleri de fena değil.
Ama, gereksiz beklentilere girmeyelim.
1- 18 Nisan sonrası, sağlam, istikrarlı bir iktidar oluşuncaya kadar. IMF'den taze para gelmeyecek. Kendi yağımızla kavrulmak zorunda olduğumuzu bilelim.
2- Türkiye'nin çok iyi yetişmiş ekonomi bürokratları kadrosu görevde. Onlara güvenelim. Panik yapmazsak, dünyanın krizle uğraştığı ve Brezilya'dan sonra kaygıyla Çin'e göz attığı şu dönemi atlatırız.
3- Sosyal güvenlik, KİT'ler, devlet bankaları gibi kara delikleri kapatmazsak, IMF'den 19 yıl sonrası için de ışık yanmaz.
4- TL'yi, ABD Doları'na eşitlemek gibi Can Ahmet icraatlarının yaramadığını ise, Brezilya gösterdi. Arjantin'in eli kulağında.
Türkiye, moneter yani parasal sihirbazlık oyunlarıyla değil, yapısal değişimlerle sağlıklı yörüngeye girer.
.............
Son söz:
"Başkalarının yanlışlarından öğrenmeliyiz. Hepsini kendimiz yapacak kadar zamanımız yok."
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr