Hapishanede volta atarlarken.
KAFKA hapishaneden “ben duvarların arasında siz dışarıdakilerden daha özgürüm” diye seslenmişti.
Etkileyici bir söylem.
Bazen dışarıdakileri dilsizleştiren öyle baskılar vardır ki, belki hapiste yatanlardan daha ağır kısıtlamalar içindedirler.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Türkiye’de.
Medyaya ilk demecinde “Türkiye’de basın özgürlüğü durumlarının hiç de parlak olmadığı” mesajını verdi.
Bu mesajı elbette öncelikle tutuklu olan meslektaşlarımızın özgürlüklerine kavuşmaları gereğini vurgulamak olarak algılıyorum.
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan 33 aydır hapisteler.
Doğan Yurdakul, Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık ve aynı davadan diğer gazeteciler 9 ayı aşkın süredir tutuklular.
Onların Silivri süreci Sam Amca’ya bile -ABD Türkiye ilişkilerinin en güzel baharının yaşanmasına karşın- “olmaz böyle şey” dedirtmekte.
Ancak...
Özgürlük sadece duvarların arasında kalan “dar süreç” değildir.
Hapisteki gazetecilerin durumu duvarların dışındakilere de “hizayı bozmayın” uyarısı gibidir.
“Çizgiden sapanın işte hali!..”
Bu bir hayaletin sesidir.
Sadece yazar çizerlerce işitilir. Hayalet onların arasında/etrafında sürekli dolaşır.
“Hiza çizgisi” aşındıkça kara mürekkebini üstünden geçirir.
Joe Biden’in söylemini merkezi Silivri olan ve diğer ayağı gazeteci milleti etrafında dönen bir pergel gibi görmek gerekir.
Hapishanedeki odasında.
TUTUKLU MİLLETVEKİLİ OLMASIN
MUSTAFA Balbay ve Mehmet Haberal’ın isimleri ve fotoğrafları TBMM albümünde yer aldı.
Statüleri onlara “milletin vekili olarak ülkeyi düzenleyen yasaları çıkarmak, hükümeti denetlemek, güvenoyu vermek ya da hükümeti düşürmek, Türkiye’nin bütçesine, barış ve savaş kararlarına, uluslararası anlaşmalarına oy kullanmak” yetkisini veriyor. Siyasi görevini özgür yapabilmesi gerekçesiyle “dokunulmazlık zırhı” giydiriyor.
Ama...
Balbay 33, Haberal 32 aydır tutuklular.
Bütün özgürlükleri hapishane avlusunda volta attıkları saatle ve avlunun 4 duvarıyla sınırlı.
Objektif merceğiyle bir başka hareket noktasından da “zoom” yapalım.
Balbay ve Haberal’ın tutuklu oldukları bilinerek YSK tarafından adaylıkları onaylandı.
Listelere adları yazıldı.
YSK yüksek hâkimlerden oluşan bir tür yargı işlevine sahip kuruldur.
Demokrasinin birincil önemde çarkıdır.
Adaylığında yasal sakınca olanları reddeder, seçim listelerine koymaz.
Peki hem yasal olarak “muteber” olacak ve seçilecek görev yapma sorumluluğunu kuşanacak ve hem de yasa uygulama sürecinde bu görev ve sorumluluğunu fiilen yerine getirmesi önlenmiş olacak.
Burada bir kırılma yok mu?
Yukarıdaki satırlarım yargıya, yargı kararlarına, yasalara karşı tavır koymak, saygınlığını yıpratmak amaçlı olarak algılanmasın.
Tam tersine yargıya ve kararlarına, yasaların değiştirilerek tartışmaların üstüne çıkarılması için mütevazı katkı isteğimi yansıtıyorum.
Satırlarım, CHP’nin “tutuklu milletvekillerinin, seçilir seçilmez serbest bırakılmalarını” düzenleyen yasa teklifinin gerekçesi olarak algılanmalı. Daha doğrusu o gerekçeye dış ses desteği...
Madem ki, kesin yargı kararı olmadıkça “masumiyet karinesi” geçerlidir o halde bu karineden yasama hizmeti verebilmek için seçildiklerinde tutuklu olan milletvekilleri yararlanmalıdır.