Alkollü içkilere kısıtlamalar için “hayat tarzına müdahale” denemez.
Daha önce “alkollü içecek ruhsatları” olan mekanlara “müktesep (kazanılmış) hak” istisnası uygulanacak.
Okullara, camilere belirli mesafe şartı bundan sonraki düzenlemeler için aranacak.
Gençleri alkollü içecek alışkanlığından korumak elbette gerekli.
Bu konuda çok geç bile kalındı.
Örneğin...
9-10 yaşında bir çocuk mahallenin bakkalından “akşamcı” babasına rakı almaya gönderilebiliyor.
İçkili lokantalarda aileler çocuklarıyla birlikte yemek yiyorlar.
Masada içki içiliyor.
Bunlar ve benzeri durumlar çoktan düzenlenmiş olmalıydı.
Ancak...
Bazı hükümler var ki anlamakta zorluk çekiyorum.
Her türlü “içki ilanı” ve “tanıtımı, eşantiyon olarak gönderilmesi” yasaklanıyor.
Oysa...
“Kalite” farkını ortaya koyabilecek “tanınabilirlik” faktörü önemlidir.
Merdiven altı imalatla aynı ortak paydaya konulmak kaliteyi cezalandırmak, ölümlere bile neden olan korsan imalatları özendirmek olur.
Türkiye’de alkollü içecekler, özellikle rakı ve şarap üretimi ciddi bir ekonomik sektöre dönüştü.
İhracat rakamı da tırmanıyor.
YA “NİŞ” YAYINLARI
BUNUN tabiidir ki dirsek temasında olduğu tamamlayıcı sektörler var.
Örneğin...
Yeme, içme ekseninde yayınlar.
TV, radyo programları, dergiler...
Bunların “yeme, içme” kültüründe konuşan, yazan uzmanları var.
Someliye diye adlandırılan alkollü içecek bilgelerini de ilave edeyim.
Bütün bu “tamamlayıcı sektörler” nasıl faaliyet gösterebilir?
Savcının algılamasına yargıcın takdirine göre gereğinde hepsinin görev alanı ve görev pratiği “alkollü içecek reklamına ve övgüsüne” sokulabilecek mi?
Dergilerde şarap üretim tesislerinde, bağlarında röportajlar yasak kapsamında mı?
“Falanca marka şarabın, filanca yıla ait üretimi” diye kritikler yazılamayacak mı?
“Yaş ya da kuru üzüm rakısına, esmer biraya” kritiklerimizi TV’lerde, radyolarda dile getiremeyecek, gazetede, dergide, internette yazamayacak mıyız?
Bu tür yayınlar “reklam” değil, “kültür” faaliyetidir.
“Alkollü içecek kullanmak” ile “alkolik olmak” arasında büyük fark vardır.
“Kararında iç, sorumluluk bilinciyle iç” gibi uyarıların alkollü içecek şişelerinde yer alması bile gecikmiş bir zorunluktur.
Doğru.
Fakat...
Yasal düzenlemelerin de “kararında” yapılması gerekir.
ŞÜKRETMEYİ BİLMEK
1960‘lı ilk yıllarda Devlet Planlama Müsteşarlığı kurulmuştu.
İktisat dairesinin başına Amerika’dan akademisyen Atilla Karaosmanoğlu getirilmişti.
Karaosmanoğlu, “Türkiye, İtalya’ya ancak 35 yıl sonra yetişebilir” diye bir söylemde bulunmuştu.
Kıyamet kopmuştu.
“Türkiye’yi küçümsüyor” diye hedef yapılmıştı.
..........................
Yıl 2013...
İtalya’nın ekonomik manzaraları için İtalya’da bir dergiye yazan ve bir de sitesi olan Selin Şanlı’dan satırlarla yansıtayım:
‘Ekonomik sıkıntı nedeniyle İtalya’da intihar edenlerin sayısı artmakta. (Bu yıl 45..)
Bir yıldır her gün 1000 işyeri kapanmakta.
Günde 2500 kişi işten çıkarılmakta.
Günde 600 kişi “fakir” sınıfına geçmekte.
İtalya’nın yıllık dış borç faizi 89 milyar Euro...’
..........................
Bunları okuduktan sonra Dr. Karaosmanoğlu’nun “İtalya’ya yetişmek” vadesi için “almayalım kalsın” diyorum.
İtalya ve İtalyanlar favorimdir.
Onlar tartışmasız güzelliklerdir.
O başka...
BERLUSCONİ İTALYA’SI
BERLUSCONİ ‘nin partisi iktidardaki hükümetin ortağı.
Adam bir siyaset “illüzyonisti.”
Ayrıldığı eşi Veronica’ya günde 100 bin Euro ödüyor.
Yanlış okumadınız.
Yılda, ayda değil günde 100 bin Euro...
Adının birlikte anıldığı ve adları skandala karıştığı için iş bulamayan kadınlara da ayda 100 bin Euro ödüyor.
Kadınların her biri için yaklaşık 2500 Euro...
17 yaşındaki bir kızla beraber olmaktan dolayı yargılanmakta.
Dokunulmazlık nedeniyle şimdilik serbest.
Berlusconi “kızı davet ettim, evime misafir oldu, hepsi o kadar” diye savunuyor kendini.
Genellikle paylaşılan bir kanıya göre, parlamento özel bir yasa çıkartarak Berlusconi’yi kurtaracak.
Aksi halde Berlusconi “desteğini çekerek hükümeti düşürecek.”
.........................
İşte böyle bir adam, İtalya halkından 8 milyona yakın oy aldı.
Bir önceki yazının bitiş cümlesini tekrarlayayım.
“İtalya’ya yetişmek mi, Berlusconi tarzı bir demokrasi ise almayayım kalsın.”
İtalya ve İtalyanlar favorimdir.
Onlar tartışmasız güzelliklerdir.
O başka...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025