Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜRKİYE‘ye “dar” gelen ve kol ağızları eprimiş, rengi solmuş, dikişleri atmış, yama tutmaz bu Anayasa kesin değişmeli.
İktidar kararlı.
Muhalefet partileri ve hatta “Meclis çalışmalarına katılma kararı” ile BDP de umut veriyor.
Ancak...
Ortak bir yeni Anayasa için uzlaşma oluşacağı konusunda ciddi kuşkularım var.
Önce BDP’nin kenarları “Kürtçe eğitim, Öcalan’ın cezasının ev hapsine dönüştürülmesi ve özerk yönetim” olan “üçgenini” düşünün.
Yeni Anayasa’ya girebilir mi?
Kırmızı çizgilerle oluşan bu üçgeni dışlanmış bir Anayasa’ya BDP destek verir mi?
Sivri köşeler törpülenmişse bile sonunda aynı yola çıkacak AK Parti’den Anayasa metni de büyük olasılıkla MHP’ye takılır.
CHP ise ince ayarlı politika uygular. “Destek” görüntüsü “karton dekor” gibi olur.
Hele yeni Anayasa “başkanlık” ya da “yarı başkanlık” taşıyıcı sütunlarında inşa edilecekse sonuç alınmasının, şu Meclis aritmetiğinde mümkünü yok.
Peki, AK Parti “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi” için yaptığını tekrarlayamaz mı?
Yani yeni Anayasa tasarısını Meclis’te kendi oylarıyla kabul edip referanduma götürme oyununa bir kez daha perde açar mı?
Olabilir, ama zor.
Hem de çok zor.
AK Parti iktidarının Meclis’teki milletvekili sayısı yeterli değil.
Birkaç oy transfer etse bile, öylesine duyarlı maddeler referanduma sunulmuş olacaktır ki toz duman savrulur ortalığa...
Hatta AK Parti kendi tabanından da kaymalarla karşılaşır.

YA SONRA?
SONUÇ...
Partiler ortak komisyonun masası üstünde eller sıkılırken, yüzlerde gülücükler çiçek açarken, masanın altında tekmeler uçuşur.
Yeni Anayasa “Godot’u bekleyişe” dönüşür.

DURUM AYNI DEĞİL
2014’te Cumhurbaşkanı seçiminde Başbakan Erdoğan’ın kampanya kozu olabilir bu.
Peki...
Erdoğan, daha önce Özal’ın ve Demirel’in yaşadıkları “simgesel Cumhurbaşkanı” statüsünü kabullenir ve içine sindirir mi?
Özal’la başlayayım.
Cumhurbaşkanlığı döneminde Özal’ın artık Anavatan grubu üzerinde etkisi kalmamıştı.
Mesut Yılmaz’a ne söz geçirebiliyordu ne de diş...
1991 seçimlerinden sonra işi daha da zorlaştı. DYP, en fazla oyu alan partiydi.
Süleyman Demirel Başbakan olmuştu.
Özal Çankaya’da büsbütün yalnız kalmıştı.
Son zamanlarında Cumhurbaşkanlığından istifa ederek, yeni bir parti kurmak ve aktif siyasete dönmek projesini hayata geçirmek üzereydi.
Ya Demirel?
Onun Cumhurbaşkanlığı döneminde de Çankaya ile hükümet arasında ipler kopuktu.
Tansu Çiller bildiğini okuyan bir karakterdi.
Daha sonraki hükümetin ortakları arasında ise kendi partisi hiç yoktu.
Recep Tayyip Erdoğan’a gelince...
Özal ve Demirel’den farklı konumda.
Cumhurbaşkanı seçilirse bu Anayasa hükümleriyle bile güçlü olacak.
Erdoğan’ın kurucusu olduğu AK Parti iktidarda.

FİİLİ YARI BAŞKANLIK
Bir sonraki seçimi AK Parti’nin kazanacağına da “banko” gözüyle bakılmakta.
Elleriyle kurduğu, yıllarca başkanlığını ve başbakanlığını yaptığı parti ilk seçimde gene Meclis çoğunluğunu oluşturacak. Erdoğan’ın işaret parmağı siyaset orkestrasının şef bageti gibi algılanacak.
ASLINDA...
Özal ve Demirel’den “Cumhurbaşkanı yetkilerinin genişliğini ve adı konmamış bir yarı başkanlık sistemi gücüne sahip olduklarını” dinlemiştim.
Ah bir de Meclis çoğunluğu kendi partilerinde olsaydı!..
Meclis çoğunluğu kendi partisinden olmadığı zaman tüm bu yetkilerin içi boşalır, havada kalır.
Yarı başkanlık sisteminin model ülkesi olarak kabul edilen Fransa’da da böyledir.
16 yıl Cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterrand sosyalist partinin iktidarda olduğu yıllar “siyasetin yarı tanrısı” diye anılırdı.

SORUN HEPİMİZİN
Öylesine güçlüydü.
Ama, sosyalistler muhalefete düşünce “Elysee Sarayı’ndaki hayalet” denirdi Mitterrand’a...
Yeni Anayasa “kadük” kalırsa bile bu Anayasa’daki yetkilerle, Erdoğan her birini kendi seçtirdiği milletvekili çoğunluğuna dayanacaktır. Gücünü kolay kolay yitirmez. Hatta arttırabilir.
NE var ki sorun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yetkileri değil.
“Askerin yaptığı Anayasa” gibi klişe sloganları çok aşan ciddi bir tarihi kavşaktayız.
İspanya, İtalya, Yugoslavya ve Yunanistan milyonlarca canın yitirilmesine neden olan kanlı iç savaşlar kuşağının ülkeleridir.
Bu “iç savaşlar” kuşağı yıllar sonra hortlayarak, dev bir ahtapota dönüştü.
Bir kolu da sınırlarımızdan içeri uzanmaya çalışıyor.
Bazı devletlerin o ahtapotu örtülü olarak besledikleri sır değil.
Böyle “netameli” bir süreçte ayakta sağlam kalmanın birinci koşulu “tam özgürlüğe, çağdaş insan haklarına ve hukuka dayalı ileri bir demokrasidir.”
Bunları kucaklayacak yeni Anayasa’dır.
Bütün etnisiteler, bütün partiler, bütün kurumlar bu asgari müştereke omuz vermeliler.