BDP’den “bundan böyle gösteriler her yerde sürecek... 5 kişi, 15 kişi, 100 kişi, 1000 kişi... Ne kadar olursa” çağrısı “Arap baharı gibi bir Kürt sonbaharı mı” çağrışımı yaptı?
Bir dönem Türkiye istasyon şefi de olan CIA’in eski başkan yardımcısı Graham Fuller, Kürtlerle Filistinlileri karşılaştırmıştı. Aradaki önemli farkları sıralamıştı. Fuller’in görüşlerini kendi gözlemlerimle de harmanlayarak yansıtıyorum:
1- Türkiye’de Türkler de, Kürtler de aynı dinden.
Aralarında bazı mezhep farklılıkları olsa da sonuçta aynı Allah’a inanan Müslümanlar.
Oysa...
Filistinliler ile İsrailliler farklı dinlere mensup.
Filistinliler Müslüman, İsrailliler ise Musevi.
2- Filistinlilerin de, İsraillilerin de “sahiplik” iddiasında bulundukları topraklar kendi inançları gereği “kutsal...”
Bu iddialarından vazgeçmeleri dinlerinden dillerine sırt dönmeleri gibi algılanıyor.
Dinden kaynaklanan karşıtlık “kutsal toprakları sahiplenmek” iddiasıyla daha da derinleşiyor.
3- İsrailli ve Filistinli coğrafyalar sınırla, bazı yerlerde duvarla birbirinden ayrılmıştır.
Oysa Türkiye’de Kürtlerin yoğun oldukları Güneydoğu’dan çok daha fazla Kürt diğer bölgelerde, büyük kentlerde, sahil şeridinde yaşamakta.
Sistemle uyumlu iş sahipleri olmuşlar, güvenli işyerlerinde çalışıyorlar.
Statünün bozulması, Türklerle, Kürtlerin çatışması gibi bir durumu istemiyorlar.
4- Filistinlilerin İsrail yönetiminde yer almaları -birkaç istisna dışında- düşünülemez bile.
Türkiye’deki Kürt kökenliler ise memur, öğretmen, üniversite hocası, işçi, yönetici, asker, subay, farklı partilerden milletvekili, bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı olabiliyorlar.
Gerçi Kürt siyasetçileri “sistemin bunu, Kürt nüfusu egemenliği altında tutmak için yaptığı” iddiasındalar ama Kürt çoğunluk statülerinden vazgeçip kendileri ve ailelerini boşluğa bırakmaz.
5- İsrail ile Filistin nüfusları arasında evlilikler “yok” denecek kadar azdır, “istisnadır.”
Türkiye’de ise Türk ve Kürt nüfuslar arasında kız almak, kız vermek yaygındır, milyonlarla ifade edilebilir.
Onların çocukları, torunları da öyle.
Bu “bileşke nesiller” Türkler ve Kürtler arasında sağlam bir bağ oluşturuyor.
6- İsrailliler ve Filistinliler tarihin hiçbir döneminde dost olmamışlardır. Barış içinde yaşadıkları yüzyıllar bir yana tek yıl bile yoktur.
Türkiye’de ise Türkler ve Kürtler daha yüzyıllar öncesinin Osmanlı döneminden bu yana sorumsuz olarak birlikte yaşadılar.
“Kürt isyanları” diye adlandırılan silahlı hareketler son yüzyılın güncelidir.
Kürt nüfusun daha küçük bir bölümünü temsil etmişlerdir.
Genelde inançları, kültürü, sanatı, mutfağı ve gelenekleriyle Türkler ve Kürtler birbiriyle çok yakın hatta -genellikle- aynıdır.
Son yüzyılda yaşanan ve PKK ile sürdürülen “kanlı süreçler” olağan değildir.
Toplumlar “olağan belledikleri” yüzyıllara dayalı barış ortamını istiyor. Bunu bekliyor.
Elbette çağın demokrasi standartlarında...
7- Araplar (Filistinliler), kendilerini “necip kavim (temiz, arınmış kavim)” olarak görürler.
İsrailliler ise kendilerinin Tanrı tarafından “kutsanmış ırk” olduklarına inanırlar.
Elbette bu “ırkçı” düşünceleri günümüzde artık sadece fanatikler paylaşıyor, “İki ulusun tamamı tarafından benimseniyor” denemez.
Ama...
Diğer etkenlerin yanı sıra bu da bir olumsuzluk unsuru.
Türkiye’de de “ırkçı fanatikler” yok mu?
Var ama “Türkçülük” damarı eskisi gibi değil.
Köşelerini törpüledi.
Kürtlerin ise küçük bir azınlığı “ırkçılık eksenli...”
PKK ve ona “zihni/psikolojik lojistik” servis yapan kaynaklar, ne yazık ki tarihin hazin ibret sayfalarında kalan “ırkçılık” klişelerinde hâlâ gelecek arıyorlar.
Türkiye’de “ırkçılık” siyasetlere prim yaptırmaz.
.......................
Sonuç...
Türkiye’de bir Filistin örneği olmadığı gibi -birileri akıllarını peynir ekmekle yemişçesine vahim yanlışlar yapmazsa- bir “Kürt sonbaharı” da yaşanmaz.