Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

12 Eylül için çok şey yazıldı.
Bilinme-yenlerden birkaçını yansıtıyorum... (Dönemin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı, ilk gazetecilik yıllarımdan kadim dostum Ali Baransel’den naklen...)
.....................
Kenan Evren Ege Ordu Komutanı’ydı.
Emekliliği yaklaşmıştı.
“Genelkurmay başkanı olacağını” aklından bile geçirmiyordu.
Doğum yeri olan Manisa’nın Akhisar kasabasına yerleşecekti.
140 metrekarelik bir ev almıştı.
“Hemşerileriyle” akrabaları, arkadaşlarıyla ömrünü orada sakin bir yaşamla sürdürmeyi planlamıştı.
Ama...
Bir anda her şey değişti.
Genelkurmay Başkanı’nın emekliliği nedeniyle önce Kara Kuvvetleri Komutanı ve akabinde Genelkurmay Başkanı olması için sırada Birinci Ordu Komutanı vardı.
Asker geleneği böyle.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Birinci Ordu Komutanı Adnan Ersöz’ü istemiyordu...
Onun kafasındaki isim “muhafazakâr” tarafı ağır basan Üçüncü Ordu Komutanı Org. Ali Fethi Esener’di.
Fakat...
Asker kökenli Cumhurbaşkanı emekli Oramiral Fahri Korutürk “Askerin geleneğini bozdurtmam, sıra Birinci Ordu Komutanı Org. Adnan Ersöz’ündür. Başka kararname getirirseniz imzalamam” diyerek karşı çıkıyordu.
Sonuçta...
Bir uzlaşma olmadı.
Ersöz, Esener ve onlarla birlikte İkinci Ordu Komutanı Şükrü Olcay emekli oldular.
Sırada en kıdemli Orgeneral Ege Ordu Komutanı Kenan Evren vardı.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Evren’i telefonla arayarak “Kara Kuvvetleri Komutanı oluyorsunuz, sonra da Genelkurmay Başkanı... Tebrik ederim Paşam. Hayırlı olsun” dedi.
Evren Akhisar’da emeklilik yıllarını planlamışken birden kendini Silahlı Kuvvetler’in zirvesinde buldu.
........................
Evren’i bir sürpriz daha bekliyordu.
Silahlı Kuvvetler üst komutasında “darbe” kararlılığı vardı.
12 Eylül darbesinin yapıldığı günlerde askeri yönetimin başı ve devlet başkanı olarak Kenan Evren, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Ali Baransel’e “Bunu hiç istemeyerek yapmak zorunda kaldım” diye açıldı.
Şöyle dedi:
“Aslında darbe 2 yıl önce yapılacaktı.
Olmasın diye çok uğraştım.
Bütün isteğim bir AP-CHP Büyük Koalisyon Hükümetini kurdurmaktı.
İki büyük parti bir araya gelirse ve kuvvetli bir hükümet kurarlarsa hem akan kanı durdurabilirler hem de ekonomiye çekidüzen verirler diye düşünüyordum.
Darbeyi sürekli geri attırdım.
Ancak...
Demirel ve Ecevit’i anlaşma noktasına getiremedim.
Birbirleriyle küstüler.
Konuşmuyorlardı bile.
Sonunda mecbur kaldım...”
............................
Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığında 7’nci yılı doluyordu.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal Çankaya Köşkü’ne çıkarak “Evren’e bir dönem daha Cumhurbaşkanı olarak devam etmesini” önerdi.
“Kabul edilir, Anayasa’yı değiştiririz” dedi.
Evren teşekkür edip “Kesinlikle kabul etmem” cevabını verdi.
Bunları görüşmenin ertesi günü Başdanışmanı Ali Baransel’le paylaştı.
............................
Başta liderler olmak üzere AP, CHP, MHP’nin önde gelen siyasetçilerine “seçilme ve siyaset yapma” yasağı getirilmişti.
1987’de bir mülakatımızda bana şöyle demişti:
“Bu yasakların kalkması lazım. Ancak yasağı halk koydu, halk kaldırsın. Bunun için referandum yapılsın. Ben tarafsız kalacağım, sandıklardan çıkan sonuç açıklanıncaya kadar leyhte veya aleyhte tek kelime etmeyeceğim.”
Evren’in bu açıklamasından sonra hukukta referandum yolu açıldı.
Ve sonuç biliniyor.
Yasaklar kalktı.
Ne ilginçtir ki kendisi de bir “seçilmiş” olan Turgut Özal ve onun Anavatan’ı
“hayır” kampanyasının baş aktörleriydi.
............................
Elbette darbeler ve Türkiye’nin ezeli ve kronik insanlık kiri olan işkenceler, ölümler, baskılar, dayatmalar tasvip edilemez.
Bunlara karşı olmamız doğaldır.
Yaşanan dramları, çekilen acıları anlıyorum.
Üzüntülerini paylaşıyorum.
Yukarıda yansıttığım notlar ise zamanın koşulları ve getirdikleriyle “tarihe gazetecilik katkısı” olarak da görülmeli. Ancak bir soru: Bütün bunları tek adama yüklemek hak mı?
Merhum Evren’e “Allah’ın rahmetini dilemek” inancımızın da gereğidir.