SİVAS katliamının sanıklarına “zamanaşımı” uygulanacağı kuşkuları ağırlıklı ihtimale dönüşüyor.
Ama...
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki İstiklal Mahkemeleri zabıtları Latin harflerine çevrilerek tarih arkeolojisi için zihniyet zamanaşımı yok.
Maraş katliamı üzerindeki örtü kenarından, köşesinden bile kalkmıyor.
Dersim defterleri yeniden açılmakta. (Bu tartışmanın, ön plana geçirilerek Van depremi yanlışlar zincirinin gündemden çıkması için açılmış olabileceğini de bir kenara yazmak gerek.)
Deniz Feneri’nin ışıkları hâlâ açık...
Başta İzmir, CHP’li belediyeler karartılıyor.
Yasalar objektiftir.
Yani...
Hukukun temel ilkesine göre “Yasalar kişiler için çıkmaz geneldir ve herkese uygulanmak içindir.”
Peki...
Öyle mi?
Anayasa’ya göre “yasama, yürütme, yargı” kuvvetleri ayrıdır.
Biri diğerine üstün değildir.
Birbiri üzerinden etkili olamazlar.
Gerçekten öyle mi?
Meclis çoğunluğuna sahip iktidar hükümetinin, yasama üzerindeki “büyük rehber” rolünü geçiniz, daha somut tek bir örnek...
TCK 301’de dava açılması için Adalet Bakanı’nın onay ya da ret yetkisi yargının yürütmeden bağımsızlığı mıdır?
Yayımlanmamış kitaba bilgisayar ekranındayken el koymak ve yazarı olan gazeteciyi tutuklamak örneği bir tek ileri demokraside var mı?
Ya...
1000’inci, 500’üncü tutukluluk günlerini hapishanede geçiren gazeteciler?
Eleştiri değil sadece anlama çabası olarak bir soru daha:
Zanlı komutan, donanma görevi nedeniyle ve emir öyle olduğu için -mahkeme çağrısına rağmen- açık denizlerde ve farklı kıtalarda seyir yapıyor.
Açık deniz görevi bitince, 5 ay sonra Türkiye’ye dönüp doğrudan mahkemeye gidiyor.
Ve o da tutuklanıyor.
Kaçma nedeni de, delil karartma olasılığını da göremiyorum.
Yasalara ve yargıya saygımı sürdürerek tutukluluk gerekçesini anlamaya çalışıyorum.
Devam...
“Atatürk’ü Koruma Kanunu kalksın... Atatürk eleştirilemez mi?”
Buyurun eleştirin...
Ama...
Sizin “özel” büyüklerinize dönük her sözün, her satırın sahibini de “kast” linçinin hedefi yapmayın.
Ya...
“Ayrımcılığa, ayrılıkçılığa” karşı olup da “ırk” ve “mezhep” sorgulamak!
Örneğin...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt kökenli” ve “Alevi” olduğu iddialarıyla tartışma açmak, “bunu söylemesi için” çağrılar yapmak...
.......................
Kafa karıştıran şeyler bunlar.
Cambaz hikâyesini hatırlamakta yarar var.
Kasabaya sirk gelmiş.
Çadır gelmiş.
Halk tıkış tıkış, ipte yürüyen cambazı izliyor.
O arada adamın biri önündeki kıza iyice yaslanmış.
Kız sonunda rahatsız olup, ters ters baktıkça adam “sen cambaza bak” dermiş.
Bu hikâye daha 1970’li yıllarda yazılmıştı.
Hâlâ geçerli.
Siyaset sofrasında “ortaya bir karışık” geleneği sürüyor.
90 DAKİKA ARA
BU akşam trafik tıkanmayacak. Derbi başlamadan herkes TV ekranları önünde ya da Aslantepe/Ali Sami Yen tribünlerinde olacak.
Bu kez Galatasaray seyircisi daha özenli olmalı.
Sloganlarını daha öncekiler gibi değil nereye varacağını düşünerek seçmeli ve atmalı.
Açılmış kanayan göze yumruk atmamalı.
Yeşil saha, boks ringi değil.
Sarı Kırmızılı topçular da rakibin travmasına saygı göstermeli.
Güzel ve centilmence bir maç, bütünüyle Türk futbolunun üzerine çökmüş karamsarlığa, bir ışık olacaktır.
Sadece futbola değil tüm kara senaryoların uygulandığı dünya sahnesine sırt döneceğimiz 90 dakikalık ara var bu akşam.
Ve...
Bizimkilere de tüm Galatasaray camiasının ortak dileğini yansıtayım:
“Bu derbide bir kez daha ne kendinizi kader mahkûmu yapın ne de bizi...”
Sözüm eşitler arasında birinci olan Selçuk’a...
40 YILDA BİR AKŞAM
BİR gece düşünün. Sezen Aksu, Candan Erçetin, Sertab Erener, Şebnem Ferah, Melike Demirağ, Nükhet Duru, Zülfü Livaneli, Fatih Erkoç, MFÖ, Modern Folk Üçlüsü, Bülent Ortaçgil, Kenan Doğulu, Levent Yüksel, Ali Rıza Binboğa sahne alıyorlar.
Ayrıca Cem Karaca ve Barış Manço yerine Emrah Karaca ve Gür Akad da söylüyor.
Gecenin “40 Yılda Bir Akşam” adıyla düzenlenmesi doğal.
Ve...
TEGV’nin (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) bu özel gecesinin bilet gelirleriyle 20 bin çocuğun eğitimine destek sağlanacak.
Unutmayın...
“Bir çocuk değişir, Türkiye değişir...”