Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

DİNLEMELERİN, izlemelerin Türkiye’sinde, Moskova’dan bir “izlenme” anısı:
Nâzım Hikmet genç sanatçılara destek verirdi.
Onlardan biri olan Oleg Tselkov’a “Yergi” tiyatrosunda sergilenen “Demokles’in Kılıcı” adlı oyunun dekorlarını hazırlatmıştı.
Bir gün nehir kenarında oturuyorlarmış.
Nâzım, alaycı bir göz işaretiyle az ötede hayal meyal seçilen iki karartıyı göstermiş.
Ne olduğunu anlayamayan Tselkov, “kim bu adamlar” diye sormuş.
Nâzım omuzlarını silkerek, “beni izliyorlar kardeşim” cevabını vermiş.
Tselkov şaşkınlıkla “nasıl, seni mi izliyorlar? Barış ödüllü şairi mi? Niye ki” diye sorularını sıralamış.
Bakın Nâzım ne demiş:
“Biri, kimse beni rahatsız etmesin diye izliyor, diğeri ben kimseyi rahatsız etmeyeyim diye...”
Nâzım Hikmet için SHOW TV’ye 5 bölümlük bir dizi yapmıştım.
Tayfun Ertan, Şahin Alpay ve Koray Düzgören’in katkılarıyla Ural’lardan Moskova’ya, Azerbaycan’a uzanan çok geniş bir coğrafyada çalışmaydı.
Nâzım Hikmet’in yakınlarıyla eşi, sevgilisi, doktoru, dostlarıyla ayrı ayrı konuşulmuştu.
Nâzım’a ait her kitabı zevkle ve merakla okumayı hâlâ sürdürüyorum.

Haberin Devamı

PEYGAMBERÇİÇEĞİ MAVİSİ

YUKARIDAKİ anıyı da yeni bir Nâzım Hikmet kitabında okudum.
Adı “ROMANTİK KOMÜNİST...”
Her güzel yemeğin öncü lezzeti “başlangıçlar (starters)”dır.
Bu kitabın başlangıç lezzeti de Nâzım’ın dostu ünlü şair Yevgeni Yevtuşenko...
Böyle büyük bir şair Nâzım’ı önsözle anlatınca sözcükler, “akide şekerlerine” dönüşüyor.
Ramazan Bayramı’na bizim çocukluğumuzda “Şeker Bayramı” da denirdi.
Sizlere “Yevtuşenko şekerleri” sunuyorum:
Peygamberçiçeği mavisi Rus gözleri ve kızıl saçlarıyla 19 yaşındaki Türk delikanlısı, 1921 yılında, Sovyet Rusya’ya........ bir ülkü diyarına gelmişti.
......................
Oysa...
Devrimin büyük tiyatro yönetmeni Meyerhold, çok geçmeden Lubyanka’nın kana bulanmış bodrumlarında hortumlarla dövüleceğini aklına bile getirmeden, yeri göğü sarsan oyunlar sahneliyordu.
Meyerhold dövülecekti, zira ülkede devrimin büyük yönetmeni Stalin’den başka yönetmene yer yoktu...
Devrim sonrası sanatın yeniden doğuş çiçeklerinin, ömrünün trajik bir biçimde kısa olacağını içgüdüsel olarak hissettiğinden Nâzım, bir an önce çiçeklenmek için sabırsızlanıyordu.
......................
Nâzım 23 yıllık bir aradan sonra Romanya üzerinden Rusya’ya döndüğünde “sinikler” diyarına gelmiş bir idealistin tecrübesini yaşayacaktı.
Henüz Stalin’in içinde farklı bir kişiliğin, yalnızca devrim düşmanlarının değil devrimin ta kendisinin celladının da yattığını tahmin etmiyordu ya da etmeye korkuyordu.
Yıl 1951’di ve Stalin’in sonu kendi doktorlarını tutuklatmaya kadar varacak olan asıl paranoyası daha yeni başlıyordu.

Haberin Devamı

STALİN’E “HEYKELLERİNİ KALDIRT”

ONURUNA verilen bir yemekte Nâzım gördüğü II. Dünya Savaşı sonrasından Moskova manzaralarına tepkisini dile getirir.
“Stalin’le birkaç gün sonra görüşeceğimi sanıyorum, ona her yerde bulunan portrelerini ve heykellerini kaldırtmasını söyleyeceğim” der.
Bu sözlerinden sonra Stalin’le olan randevusu iptal edilir ve sistemin “hesabı görülmesi gerekenler” listesine alınır.
Bunu da Yevgeni Yevtuşenko’dan onun çarpıcı üslubuna sadık kalmaya çalışarak özetle yansıtıyorum:

Haberin Devamı

TARİH KAPIYA DAYANDI

NÂZIM beni, birkaç günlüğüne Peredelkino’ya (Nâzım’a verilen orman evi)ne davet etti.
Türk işi minderlere oturup Nâzım’ın gümüş çay tabakları içine yerleştirilmiş ampule benzer bardaklarda sunduğu Türk çayından yükselen buhar gibi telaşsızca sohbet ettik bütün gün.
Tam bu sırada acımasız telaşı içinde ne yapacağı kestirilemeyen tarih, dışarıdan paldır küldür kapıya yüklendi.
Ama baskısına dayanamayacak kadar zayıf olan kapıyı açan da tarihin kendisi oldu.
Nâzım’ınki kadar mavi gözleriyle sarhoş ve yaşlı bir adamdı ortamızda bitiveren tarih (Nâzım’ın şoförü G.C) bir anda dizlerinin üzerine çöktü “Tanrı aşkına beni affet Nâzım, beni günahımın yükünden kurtar... Sana söylemem gereken şeyler var.”
Şapkasından yere menekşe rengi gözyaşları damlıyordu.
Olay, Nâzım’ın yaşamı hakkında kitap sayfaları karıştıranlar tarafından iyi bilinir.
Stalin yönetimi Nâzım’ın muhalif tavırları nedeniyle onu defterden silmiştir.
Stalin’den sonraki adam olan ve tüm kirli işlere imza atan Beria, Nâzım’ın şoförüne “ustaca düzenlenmiş bir trafik kazası yapması ve bu kazada Nâzım’ın ölmesi” emrini vermişti.
Emir 3 kez son anda iptal edilmiş, sonra da Stalin ölmüştü.
Şoförü o gün, Nâzım’a bütün bunları anlatmak için gelmiş.
Nâzım ise onu yerden kaldırmış “geçti bunlar, gel beraber votka içelim” demiş.
Olay değil “anlatım” yeni ve güzel.
“Tarihin kapıya dayanması...”
“Kapıyı tarihin açması...” “Yere düşmekte olan menekşe rengi gözyaşları...”
Saime Göksu ve Edward Timms’ın kitabı başlangıcındaki lezzetle de harmanlanarak akıyor.
......................
Bu satırları bir ağacın gölgesinde yazıyorum.
Güneş çekilirken yer yer kızaran “menekşe” rengi Ege denizi... Maki örtüsünün güzel kokularını taşıyan limonata gibi bir esinti.
Şairin söylemiyle “yaşamak güzel şey be kardeşim...”
Hepimiz birbirimizi sevelim, barış ödüllü şairin çağrısı bu.