ESMA Sultan Yalısı’nın bahçesinde tango... Erkeğin gözlerinde siyah bir bant var.
Kollarının arasındaki genç kadınla kusursuz beden dili uyumunu ilgiyle ve merakla izliyoruz.
Neden gözlerine siyah bant çekilmiş?
Cevabı siz de seveceksiniz.
Gözleri bantlı erkek dans hocasıymış.
Partneri olan genç kız ise doğuştan “işitme engelli” öğrencisiymiş.
Müziğin tek bir notasını bile duymadan hissederek ve sezerek tango gibi bir performansı kusursuz gerçekleştiriyor.
Hocası da “görme engelli” olmayı, gözlerine siyah bant takarak deneyimliyor.
Biri görmeden, diğeri işitmeden “düşler akademisi”nin “sanat engel tanımaz” iddiasını kanıtlıyorlar.
“Düşler akademisi” engelli gençleri kucaklayarak topluma katılımlarına destek vermekte.
Duygu yüklü dakikalar ve sonrasında müthiş bir alkış.
Ama bu alkış da farklı.
İşitme engelliler işin eller de dans hareketleri yapıyor.
Bu da sessiz alkış...
CEO’ların “fazla mesaisi”CEO’lar çağımızın “kral naipleri...”
Çelik kralı, bakır kralı, kömür kralı, otel kralı, inşaat kralı...
Artık büyük şirketlerin patronları böyle anılıyor.
Tarihteki kralların ikinci adamları “naipler”di.
Çağımız krallarının ikinci adamları ise CEO’lar.
Kral adına yönetiyorlar, sadece krala hesap verirler.
“Veliaht”lar ise oğullardır.
CEO’lar kazandırmaktan “veliaht”lar harcamaktan sorumludurlar. (Elbette istisnalar yok değil)
Çok çalışan, çok çalıştıran ve az aşınmaları gereken, aşınırlarsa kızağa çekileceklerini bilen CEO’lar bir de “fazla mesai” yapıyorlar.
Buna Esma Sultan’daki gecede tanık oldum.
İstanbul’un en iddialı şirketlerinin, holdinglerinin CEO’ları bir orkestra kurmuşlar.
Adı “Fazla Mesai...”
Aslında bu bir CEO Club...
Başkanlığını Akın Öngör’ün üstlendiği üst düzey yöneticilerinden oluşan 500’e yakın üyeli CEO Club’ün ana sponsoru Vodafone...
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde etkinlikler gerçekleştiren bir paylaşım platformu.
100 milyonlarca dolarlık cirolara yön veren müzisyen CEO’ları keyifle izledik.
Unilever, Eczacıbaşı ve diğer büyüklerin “naipleri” enstrümanlarıyla sahnede bu kez çalıştırmayan ama coşturan bir fazla mesaideydiler.
ÇİLLER’LER ESKİ DOSTLARLA BODRUM’DA...TANSU-Özer Çiller çiftinin “eski dostları” bir Bodrum gecesinde birlikteydiler.
Yalıkavak’taki Marina’da anıların eşliğinde keyifli saatler geçti.
Kolejden, Yeniköy sahil-i deryasından, Boğaziçi Üniversitesi’nden, Amerika yıllarından, biraz da siyasetten ve gazetecilerden dostlar.
Çiller çifti emektar President yatında tatildeler.
Marina’daki restoranda konukları olduk.
Her masayla ayrı ayrı ilgilendiler.
Nazik ve güler yüzlü ev sahipleriydiler.
Önce Canan ve Mehmet Barlas’ın bulunduğu masada kaynattık.
Sonra Nazlı Ilıcak’ın.
Tansu Çiller’in sevdiği bir söylemi yansıtayım:
“Siyaset sadece girişi olan bir yoldur, çıkışı yoktur.”
Ona “siyasete dönüş yapacak mısınız?” diye soranlara gülerek bu cevabı verir.
Yani...
“Ne dönmesi, hiç çıkmadım ki” mesajıdır bu.
O gece de biraz siyaset kazanını karıştırdık.
Masanın en aktif konuğu Nazlı Ilıcak’tı.
Fotoğrafları o çekti.
Tansu Çiller’i ilk tanıdığım yıllarda Yeniköy’den komşuydu.
Siyasetin dışındaydı.
Boğaziçi Üniversitesi’nde ders veren popüler bir iktisat profesörüydü.
Daha sonraları medyada “sarışın güzel kadın” diye anılıyordu.
Aktif siyasete girişinden sadece birkaç yıl sonra iktidar partisinin genel başkanı seçildi.
Başbakan oldu.
Hürriyet onun gelişini manşetinden “leydinin topuk sesleri” diye duyurmuştu.
Özer Çiller’i tanıdığımda Çukurova grubunun Schweppes genel müdürüydü.
Ortak arkadaşlarımız vardı. Yakınlaştık...
Robert Kolej’in en popüler öğrencisiymiş. Mezuniyet yılında okulun kralı seçilmiş.
Tansu-Özer aşkı böyle başlamış.
Sonra Amerika yılları...
Özer Çiller mühendis, Tansu Çiller ise akademik kariyer yapıyor.
Mehmet Karamehmet Amerika’daki kolejden arkadaşlarını kendi grubunda toplarken Özer Çiller’i de beraber çalışmaya razı etmiş.
Sonraki yıllarda Özer Çiller banka genel müdürü, ardından, inşaat müteahhitliği yaptı.
İlk kez benim Genel Yayın Yönetmeni olduğum GÜNEŞ’te yazmaya başladı.
Kısa süre önce onun kitapları için de bu köşede yazmıştım.
Herkesin aynı fikri paylaşması mümkün değil.
Ama ortak paydamız dostluk.
EŞİNİZE ASTRONOT SADAKATİBEBEK’te ağaçların gölgelediği yeşillikler içinde bir yol yalısı... Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın yeğeni Gülten-Mehmet Devres ile kızları Rukiye ve eşi Evren Ünver’in konuğuyuz.
Başkonuklar yolu MAYO CLİNİC’e düşen herkesin yardımına hızır gibi yetişen doktor Sait Tarhan ile eşi Linda.
Onun bir süredir hasret çektiği “sakızlı rakıyı” yudumluyoruz karşılıklı.
Masada Suzi Black adlı bir hanımla tanıştım.
İlk eşi astronotlardan John Eiseley’miş.
Apollo 6’dan 10’a kadar bütün Apollo uzay uçuşlarında yer almış.
Sonra emeklilik ve Japonya’dayken son veda...
Laf arasında Suzi Black’a sordum:
“Eşleri balıkçı olan hanımlar sahilde otururlar, gözleri ufukta merakla kocalarının teknelerinin dönüşünü beklerler. Siz de astronot eşinizi gözünüz evrende mi beklerdiniz? Endişe duyar mıydınız?”
Harika bir cevap verdi:
“O uzaydayken ‘nihayet nerede ve kiminle olduğundan’ emindim. Uydudan başka yere geçemezdi.”
Müthiş bir sadakat sigortası bu.
Öyle ya...
Adamcağızın Apollo kapsülüyle füze sırtında uzaya fırlatılışı kameralardan yayınlanıyor.
Kapsülde başka kim var belli.
Uzayda kapsülü durdurup bir uzay kafesine geçerek bir hatunla şarap yudumlayacak hali yok.
Dönüşü de belli.
Saniyesi saniyesine TV ekranlarından yayınlanıyor.
Kaçarı kokarı olamaz.