Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İSPANYA‘da bir parlamenterin odasındaydık. Konu “İspanya’da sigara yasağı ve bunun değiştirilmesiydi.”
Sigara içenler İspanya’da azınlıkta.
Bu nedenle “bütün mekanlarda sigara içme yasağı” gelince, sigara içenler “azınlık hakları” gerekçesiyle yasaya itiraz etmişler.
Konuştuğumuz parlamenter -kendisi sigara içmediği halde- Meclis’te “azınlık hakları hareketinin” sözcüsü olmuştu.
“Her yere uygulanan” yasağın, “azınlık hakları” gerekçesiyle “istisnalarını” öngören yasa değişikliği böyle sağlanmış.
Anlatayım:
‘3 kategori mekan var:
1)100 metrekareden aşağı alanı olan mekanlarda sigara içmek kesinlikle yasak.
2)100 metrekareden büyük alana sahip mekanlarda bir cam bölmede isteyenler sigara içebiliyor.
Ama yemek masası yok.
Sadece içki kadehiyle geçilebiliyor.
Bu özel bölmenin havalandırma sistemi masaların olduğu alandan çok daha güçlü.
Sigara içilen alanın giriş ve çıkışlar sırasında açılan kapısından, dışarıya, yemek alanına sigara dumanı geçmemesi için özel ve güçlü vakum sistemi de var.
Yemek mekanındaki hava, sigara içilen bölümden kesinlikle etkilenmiyor.
Bu özel bölmeye kadın ve erkekler arasında sohbetler flörte dönüşebildiği için flörting ve smoking kelimelerinden üretilerek “smörting” denilmiş. (Okunduğu gibi yazdım.)
3)Sadece sigara içenlere mahsus mekanlara da izin verilmiş.
Bunlar -genellikle- “cigar bar” denen türden mekanlar.’
..............................
Bu örnek “insan hakları” ilkesini göz önünde bulunduran bir “ileri demokrasi” uygulaması.
Çağımızda demokrasiler, çoğunluğun iradesi ve dayatması değil, azınlığın haklarının da korunduğu hassas dengeler rejimidir.
Avrupa’nın daha ileri demokrasi uygulayan bazı ülkelerinde buna benzer ince ayarlı “sigara yasakları” düzenlenmiştir.
Amaç...
Parlamentoda çoğunluğa sahip iktidarların “yasa çıkararak” kendi iradesini dayatmasını engellemektir.
.............................
Türkiye’de tartışılmakta olan yeni “alkollü içecek kısıtlaması” bu açıdan da analiz edilmeli.
Gerçi -kendisi de had safhada alkol tüketicisi olan- 4’üncü Murat’ın “kesin alkol yasağı” veya birinci Meclis’te çıkarılan ve 1924’te kaldırılan “Men-i Müskirat” kanunu veya Amerika’da bir zamanlar ülke çapında uygulanan “alkol yasağı” gibi bir durum yok, ama gene de “amacını aşan” bir düzenleme izlenimlerini veriyor.
Önce...
Yasakların, alkol kullanımını arttırdığını belirteyim.
Yasaklara karşı “tepki psikolojisi” alkol tüketim rakamlarını yukarı tırmandırıyor.
Ayrıca...
Yasaklar, örgütlü yeraltı çetelerini palazlandırıyor.
Bir örnek...
Jack Daniels marka içkilerin bir türü “No 7” etiketini taşır.
Bunun nedenini Jack Daniels üretiminin yapıldığı tesislerde dinlemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle:
Amerika’daki gangsterler içi Jack Daniels viskisi dolu 7 numaralı vagonu boşaltıp götürmüşler.
Günlerce gazete manşetlerinde bu gangsterlik “7 nolu vagon” diye anılmış.
O kadar ünlü olmuş ki, Jack Daniels pazarlamacıları bu gangsterlik olayını ticarete dönüştürmek için kullanmışlar.
O tür viskilerinin etiketine “No 7” basmaya başlamışlar.
Marka haline getirmişler.
Hala en çok “No 7”ler satılır. (Benim tercihim Gentleman Jack Daniels. G.C)
.............................
Uzun uzun ahkam kesmeden “içki yasağı ya da amacının ötesine geçen” yasal düzenlemelerin yeraltı dünyasına yarayacağını, tek bir örnekle ortaya koymak istedim.
Sadece gangsterler ve onların binlerce kişiyi kapsayan ağı değil...
Kalitesiz ve bazen öldürücü olabilen “merdiven altı” alkollü içki üretimini de potansiyel tehlike olarak görmek gerekir.
Tezgah altı alkollü içki satışları da artabilir.
............................
Bütün bunlardan sonra elbette “alkolü başıboş bırakalım” gibi bir fikrim olmadığını belirteyim.
Yeni yasada daha önceki yasadan daha ılımlı düzenlemeler bile var.
Ama...
Biraz “dünya görüşü” ve “biraz da oy kaygısı” kokuları geliyor burunlara.
Keşke bu düzenleme “azınlık hakları” da kurumsal olarak dikkate alınmak suretiyle yapılsaydı.
Örneğin...
Parlamento’da azınlık olan ve aslında toplumun yarısını temsil eden muhalefet partileriyle bir uzlaşma sağlansaydı.
Demokrasimizin pratiğindeki -ne yazık ki- büyük eksiklik “iktidar ve muhalefet diyalogu ve uzlaşmasıdır.”