I. Dünya Savaşı’nda Almanların en güçlü toplarına “Grosse Bertha (şişman bertha)” denirdi.
Grosse Bertha Türkiye’yi hedef alarak ateşlendi.
“Gezi”nin başka süreçlere evrilmesi kaygılarımı önceki yazılarımda yansıtmıştım.
Bunlardan biri AB ile ilişkilerde “son köprülerin de atılması” endişesidir.
Ne yazık ki takvim yaprakları bunu doğrulamakta.
AB ülkeleri birer vagon, Almanya onları çeken lokomotiftir.
Almanya’yla ipler şu son günlerde öylesine gerildi ki “kopma” yakın görünüyor.
9’uncu Cumhurbaşkanı Demirel’in deneyimlerden süzülen bir söylemini tekrarlayayım.
“Suyun derinliğine tek ayağınla bak, öbür ayağın karada kalsın, sağlam bassın.”
AB’nin yerine koyabilecek alternatif oluşturmadan, derinliğini bilmediğin suya iki ayağınla dalmanın bir anlamı yok.
AB ile (o zamanki adı Ortak Pazar’dı) Ankara Anlaşması’nın imzalandığı gün gazetecilikteki ilk günümdü. O zamandan bu yana sürecin tüm iniş çıkışlarına tanık oldum. Çoğu kez “sıktılar artık be” isyanlarını yaşadığım oldu.
Ama...
Galiba merhum Turgut Özal’ın “üyelik başvurusunu yenilediği günkü” söylemi en doğru olanıydı:
“Uzun ince bir yola adım attık. Çok zorlu bir yol. Bizi iteleyecekler, bazen gururumuzu kıracak şeyler olacak. Ama yılmadan sonuna kadar yürümek gerek.”
Özal, “lafta” kalmamış ve Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca yayımlanan “Avrupa’daki Türkiye” adlı bir de kitaba imza atmıştı.
AK Parti, 11 yıllık iktidarının özellikle ilk yarısında “Özal’ın ince uzun yolunda” ilerledi.
Yarıda bırakmak tarihi hata olur. Türkiye’nin şu zor günlerinde özellikle Almanya’nın “müzakere maddelerinden birine taş koyması”, amacını aşan, sadece iktidarla sorun değildir. Türkiye insanlarını hatta gelecek nesillerini olumsuz etkileyecek tavır almaktır.
Ancak...
Gene de “ya sabır...”
ROL DEĞİŞİMİ
YALÇIN Akdoğan düşünülmesi gereken bir soru soruyor:
Faraza hükümet üyeleri çıkıp “PKK savaşa hazırlanıyor, hala büyük gruplar şehir kırsalında dolaşıyor, mühimmat ve lojistik transferinde patlama var, örgüt oyalama yapıyor” gibi bir söylem ortaya koysa kıyameti koparırlar.
Peki sorumsuz beyanlar, kışkırtıcı ifadeler, saldırgan açıklamalar, BDP ve PKK için serbest mi?
.............................
Buna daha da ciddi bir soruyu ekleyeyim:
“İçinde komutanlar olan askeri helikoptere yerden ateş açılmasını” BDP ve PKK nasıl izah ederler?
Helikopterin ateşe karşılık vermeden oradan uzaklaşıp Hakkari’ye dönmesi, ateş açılan yere güvenlik güçlerinin gönderilmemesi -içe sinmese de- barış sürecine sağduyulu özen değil mi?
............................
1 ay kadar önce Bodrum’da eski bakan ve DYP eski başkanı Mehmet Ağar ile konuşuyorduk.
Şöyle demişti:
“Güneydoğu ve tümüyle halk artık şiddet ve kan istemiyor. Halktaki bu psikolojiye rağmen bir daha da silahlı mücadele geri gelmez.”
Ağar’ın bu söylemi toplumun “barış özlemini zehirlemekten” kimse siyaset rantı devşiremez diye anlaşılmalı.
Öte yandan...
İktidarın da söylemlerine özen göstermesi gerekir.
İmralı’da görüşme trafiğinden, yasal düzenlemelere kadar adımları atma zamanıdır.
Momentum kaçırılmamalı.
Gezi eylemlerinin başında yapılan hatalar bu kez tekrarlanmamalı.
Kucaklayıcı yaklaşıma “rötarsız” geçilmeli.
HELİKOPTERE ATEŞ
GEZİ‘nin “barış sürecini etkilemesinden” de kaygımı yazmış “aman dikkat” diye uyarmıştım.
“Neler olabileceğini yazmak istemem, hatta düşünmek bile tedirgin ediyor” mesajını vermiştim.
“Olumsuzluğa evrilmenin” işaretleri var.
Başbakan’ın Baş Danışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan dünkü yazısında Ankara’nın kuşkularını yansıtmakta.
Satırlarından bazıları şöyle:
BDP ve PKK da bunu (Gezi süreci) kendi açısından fırsata dönüştürmeye çalışıyor.
Gezi olayları üzerinden hükümete baskı yaparak bundan fayda devşirme çabası ............
Diğer bir konu ise bu cenahtan gelen açıklamaların “sürece duyulan güveni sarsmaya ve umutsuzluk aşılamaya” başlamasıdır.
Selahattin Demirtaş, “hükümetin süreci tıkamaya başladığını” söylüyor; Murat Karayılan “hükümetin süreci sabote etmek için elinden geleni yaptığını” söylüyor.
........... Karayılan, “hükümetin savaşa hazırlandığını” vurguluyor.
İlk günden itibaren BDP Merkezi’nden yayılan propaganda aynı başlıkları içeriyor:
“Yeni karakollar yapılıyor, yeni korucu kadroları ihdas ediliyor, yol kontrolleri artıyor, askeri üstlenmede patlama var...”
Oysa daha önce başlayan inşaatlardan başka yeni bir çalışma yok, köy koruculuğunda yeni kadro tahsisi gibi bir durum ise hiç söz konusu değil..........
...........................
Bunlar birer siyaset polemiği olarak kalsa üzerinden geçilebilir.
Fakat...
Akil insanların gittiği her yerde bu ezberler, insanlara tekrar ettirilmiş.
Yani...
Psikolojik taban oluşturulmak hedefi hissediliyor.
Sürece olan ve -kamuoyu araştırmalarına göre başlarda hayli yükseklerde seyreden- inanç, zayıflatılmak mı istenmekte?
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025