Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

CHP Genel Başkanı’nın eşi Sevim Kılıçdaroğlu’nun “sol en fazla yüzde 35 oy alabilir” dediği medyada yayınlandı.
Yazılarımda daha önce birkaç kez altını çizdiğim gibi “eşler, çocuklar üzerinden politika yapılmasına, polemiklere” meslek yaşamım boyunca karşı oldum.
Aile bireylerinin hedef alınarak politikacıyı yaralamak çabalarını karakter bozukluğu olarak görüyorum.
Bu prensibe özenimi sürdürmekle beraber biraz farklı durum mu var diye kuşkuluyum.
Bayan Kılıçdaroğlu “politik figür” değil ama politik beyanda bulunuyor ve iyi niyetli de olsa “sol siyaset” üzerine olumsuz ipotek erbabına fırsat verebilir.
Sağ siyasete asist yapmaktan onun da rahatsız olduğunu tahmin ediyorum.
CHP 1978 seçimlerinde yüzde 42 oy almıştı.
CHP’nin genç genel başkanı Bülent Ecevit “ortanın solu kavramını geride bulduğunu” vurguluyordu.
“CHP demokratik sol partidir” diyordu.
Ecevit’in “sosyal demokrat” söyleminin bile partisinin duruşuyla örtüşmediği görüşü biliniyordu.
“Ne ezilen, ne ezen, hakça düzen” ve “toprak işleyenin, su kullananın” gibi sol sloganlarıyla halk yığınlarına heyecan veriyordu.
1978 seçimlerinde CHP’nin yüzde 42 oyu sol çizgide kırılma, sapma olmaksızın, hiç ödünsüz çıkarılmıştır sandıklardan.
CHP “tek başına iktidar olacağı Meclis çoğunluğunun eşiğine” kadar gelmişti.
Yani...
Türkiye’nin demokrasi tarihinde “solun önüne yüzde 35 hudut karakolu dikilmiş” değildir.
Sayın Sevim Kılıçdaroğlu’nun hangi vesileyle ve nasıl bir cümleler dizisinde “yüzde 35” limitini telaffuz etmiş olabileceğini bilmiyorum.

Haberin Devamı

KRONOMETRE TAŞI
O nedenle bu satırlar Türkiye’nin demokrasi tarihinde önemli bir kilometre taşı olan 1978 genel seçimlerindeki, CHP oylarını belki de yeterince bilmeyen “erken orta ve genç” yaştakiler içindir.
Türkiye’de güçlü bir “sol damar” vardır ama “sol makyajlı” baypas damarlara sapanlar tarafından “metruk” halde bırakılmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu dürüst, halkın içinden ve samimi bir politikacı.
Yüreğini koymuş ortaya...
Genel Başkan olduğu zaman heyecan ve umut verdi.
Seçilir seçilmez nelerle uğraştığı ve kendini seçim sandıklarıyla karşı karşıya bulduğu bir gerçek.
CHP’nin asıl sınavı yeni başladı.
“Demokrasinin sadece sağ bacak üzerinde duramayacağı güçlü bir sol bacağa da ihtiyaç olduğu” siyasetin altın kuralıdır.
CHP, sadece kendi çabaları ötesinde zamanın ve şartların bu partiye yüklediği sorumlulukla da etkin misyona mahkûm.
Geçmişteki CHP’nin yüzde 42’si AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu ilk seçimden daha yüksek bir oy oranıdır.
CHP hedefi büyük koyarsa yaratacağı umut da büyük olur.

Haberin Devamı

TURGUT KAZAN...
HUKUK sınırlarına girmeden “değerler” merceğiyle baktığında bile Turgut Kazan’a istenen “hürriyetini tahdit ve avukatlık mesleğinden men cezası” şaşırttı.
Kazan Türkiye’nin en iyi hukukçularından biridir.
Baro başkanlığı yapmıştır.
Baro üyesi yüzlerce avukatın staj süresindeki hocasıdır.
Özgürlükler için cesurca mücadele vermiştir.
Böyle bir hukuk adamının hukuk kaldırımından, kenar taşlarından ayağının sürçmesi tehlikeli bir adalet trafiğinin ortasına düşmesi olası görülmüyor.
Yukarıda belirttiğim gibi yargıyı etkilemenin kırmızı çizgisine taşmadan hafızamdaki Turgut Kazan portresini satırlarıma yansıtmak istedim.
KCK operasyonunda fırtınanın önüne kattığı Prof. Büşra Ersanlı’yı ve Ragıp Zarakol’u da kamuoyunun nasıl algıladığını görüyorsunuz.
Toplum vicdanı da jüridir.
Türkiye’de yargı sürecinin son kararını veren “jüri” sistemi olsaydı, acaba hâkime gönderecekleri zarfın içinde hangi kelime yazılı olurdu?
“Suçlu” mu?
İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat kimliğimle bu konuyu kafamda sorguluyorum.
Adalet, inanıyorum ki -siyaset salgınına rağmen- tecelli edecektir.
Ancak... Ne zaman?
Cezaya dönüşen tutuklamalar kaygı vermiyor mu?
“Geciken adalet, adalet değildir” hükmü teoriden çıkıp katı gerçeğe dönüşmüşse işte bundan korkulmalı.