Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

HAMAS‘ın elinde 5 yıldır esir tutulan İsrailli er Gilat Şalid 1027 Filistinli mahkûmla takas edildi.
Tarihin en büyük “tutuklu takası” bu.
“Hamas’ın zaferi” denebilir.
Nereden nereye!
Hamas bedensel engelli Şeyh Yasin’in öncülüğünde kuruldu.
9 Aralık 1987 tarihinde Gazze’deki evinde topladığı Filistinli önderlerin sayısı 10 bile değildi.
Daha ileri tarihlerde ise “Şûra” diye anılan örgütün yönetim kurulu toplantılarında gerekli olan 23 üye ancak bulunabiliyordu.
İsrail istihbaratı bu tekerlekli sandalyeye mahkûm engelli adamın tehlikeli olabileceğine ihtimal vermiyordu.
Zaten kurucular da örgüte “kuşkuları çekmeyecek” bir isim koymuşlardı; “Harekât El Mokawama El İslamiya...”
Bu üç sözcüğün baş harflerinden oluşan “HMS” diye anılıyordu örgüt...
Sonra bu sözcük “Haklar! Kuvvet! Özgürlük!” sloganındaki değerleri somutlaştıran ve Arapçada hamiyet anlamına gelen “Hamas”a dönüştü.
Müslüman kardeşler örgütüyle dirsek temasındaydı “Hamas...”
O yıllarda İsrail’e karşı direnişi hedefleyen başka örgütler de vardı ama “Hamas” hepsinin önüne geçerek onları da içene aldı.
Suriye ve İran tarafından destekleniyordu.
Yıllar içinde İsrail’e kök söktürdü.
Özellikle “canlı intihar bombaları” İsrail’in kabusuydu (Gilat Şalid ile takas edilerek serbest bırakılan İsrail hapishanelerinde yıllardır yatanların çoğu bu ve diğer kan akıtan eylemlerle bağlantılıydı.)
Hamas’ı bitirmek için silahlı kuvvetleri ve istihbarat servisleriyle İsrail yıllardır yükleniyor.
Süreçte Şeyh Yasin İsrail ajanları tarafından öldürüldü.
Onun yerine geçen Hamas lideri de öldürüldü.
Çok sayıda yönetici bombalandı, kurşunlandı, zehirlendi, yok edildi.
Binlerce Hamas’lı tutuklandı.
Hapishanelerde en ağır işkencelerden geçirildi.
Ancak...
Sonuç alamadığı gibi zamanla toplumda derinleşen Hamas, halkın oylarıyla yönetime de yükseldi.
Gilat Şalid artık serbest.
Karşılığında çoğunluğunu Hamas’lıların oluşturduğu Filistinliler de...
Fakat bu bir son olmaz.
Filistin sorunu çözülmedikçe ne yazık ki daha çok sayıda İsrailli ve Fiilistinli kanı akacak. Gilat Şalid’ler kaçırılacak...
Takaslar yapılacak...
Sonra gene eylemler, gene akan kanlar...
Ve gene takaslar...
Keşke Gilat Şalid bir ders olarak algılanabilse.
Bu kanlı düğüm çözülebilse.
Filistin’in sorunu kesin ve adil bir çözüme ulaşmadıkça sadece o coğrafya da değil bütün Ortadoğu’da baş ağrısı sürecektir.

Haberin Devamı

ECEL TERLERİ
GÜNEYDOĞU‘da bir polis aracı geçerken köprüye PKK tarafından yerleştirilmiş bomba patlıyor...
Araçtaki 4 polis şehit.
Ve...
Polis aracının arkasında ilerleyen sivil araç da bu patlamayla uçuyor...
İçindekilerden iki sivil yaşamını yitiriyor.
Bombanın patlamasının ardından soteye yatmış PKK’lılar aralarında “yazık oldu sivillere” diye konuşmuşlar mıdır, bilemem.
Ama...
Benzer bir durumdan kıl payı kurtulduğumuzu sonradan öğrendim.
Anlatayım:
Beyrut’taki otelimizden bizi alan PKK’lılarla Bekaa vadisine gitmekteyiz.
Şiddetli yağmur perde gibi iniyor.
Önümüzü görmekte zorlanıyoruz.
Abdullah Öcalan ile konuşmayı bize düzenleyen PKK’ya yakın ajansın kod adı Oktay olan mensubu elleriyle soyduğu meyveyi bana ikram ederken bakın ne demişti:
“Size şimdi meyve ikram ediyorum ama birkaç yıl önce az daha sizin ölümünüze tanık olacaktım...”
Anlattığının özeti şöyle.
Özal’ın Güneydoğu gezisini izleyen gazeteciler arasındaydım.
Diyarbakır’daki otelimize bir haber geldi, PKK mezra basmış.
“Bebek, çocuk, kadın, genç, yaşlı” ayırmadan 23 can almış.
Özal ve beraberindekiler iki helikoptere doluşup olay yerine uçtular.
Yavuz Donat’la anlaştık.
Bir otomobil kiralayarak biz de 23 canın alındığı mezraya hareket ettik.
Birkaç saat sonra artık mezraya girmek üzereydik ki askerler tarafından durdurulduk.
Başlarındaki astsubay, “bundan sonrası tehlikeli. Mayın döşemiş olabilirler. Yolu kapattık” dedi.
O gün sıkıyönetim kaldırılmış “olağanüstü hale” geçilmişti.
Orada olan polis özel timinin şefi bunu hatırlattı ve astsubaya “artık yetkili biziz” uyarısında bulundu.
“Gazetecileri ben götüreceğim, sorumluluk benim” söylemiyle noktayı koydu.
Yavuz’la aracın arkasındaydık.
O zamanlar Özel Tim beyaz renkte minibüsler kullanırdı.
Neredeyse yürüyüş hızında “metre-metre” ilerliyorduk.
Aracı kullanan polis bazen frene basıyor “amirim taze toprak” diyordu endişeyle.
“Taze toprak” buraya daha yeni mayın gömmüş olabilirler anlamına geliyordu.
Ve... İlerilerden bir patlama.
Bir araç mayına basmış.
Biz de araçtan inip yol kenarındaki tarlada yürüyerek mezraya gittik.
Yanlış hatırlamıyorsam kafası patlamış, gözleri akmış insanları da götüren bir araç geçti yanımızdan.
Bekaa’ya giderken Oktay’ın “az daha sizin ölümünüze tanık olacaktım” dediği olay buymuş.
Tıpkı Özel Tim’in beyaz minibüsü gibi bir başka minibüs geçerken PKK patlatmış mayını uzaktan kumandayla. Polisin beyaz minibüsü sanmışlar.
Hedefleri Özel Tim polisleriymiş. Bizim de polis aracında olduğumuzu görmüşler.
Aralarında “yazık oldu gazetecilere” diye konuşmuşlar.
....................
Bu kadar yıl sonra PKK hâlâ bebe, çocuk, kadın ayırmadan sivillerin ölümüne kanla imza atabiliyor.