Dün, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın Ankara'daki Askeri Şehitliği'nde düzenlenen "Hava Şehitlerini Anma Töreni"nde, şehitler için Atatürk döneminden bu yana ilk kez "Türkçe dua" okundu.
Ve ilk kez, diğer yıllardan farklı olarak gündemde "şehitler için dini vecibenin yerine getirilmesi" maddesi yer aldı, uygulandı.
Türkiye'de yıllar sonra laisizm, yitirdiği mevzilerine yönelirken, tek ayakla yeterince mesafe alamaz.
Yasa ve cezayla... Dayatmayla bir yere kadar gidilir.
Ama...
Laisizmi, demokrasiyi korumaya alan yasaların yanı sıra, mücadelenin beyinlerde ve yüreklerde de kazanılması gerekir.
Kitlelerin beyinleri aydınlanmalı...
Yarasalar, barınacakları karanlıktan yoksun kalmalılar.
Yürekler kazanılmalıdır. Kitleler "irticayla mücedele" gereğine inanmalıdır.
O zaman hareket topallamaz.
Mevziler, bütün bir milletle kazanılır.
Aksi halde, seçim meydanlarında irtica söylemleri, gene prim yapmaya başlayacaktır.
İlk seçimin, kampanya malzemesi "imam hatiplere ve kuran kurslarına, başörtüsüne özgürlük" olacaksa...
Bu sloganların alıcısı varsa, gizli ya da açık satıcısı da olur.
Hiç bir şey söylemese... Yasalardan sıyrılmak için "gözlerime bakın... ne demek istediğimi anlayacaksınız... gereğini yapacaksınız" dese, bunun cezası var mı?
1960 ihtilalinin süngü gölgesinde yapılan seçimlerde kapatılan DP'nin devamı olmak iddiasındaki AP, seçim meydanlarını bu sloganla doldurup taşırıyordu.
FP neden yapmayacak?
Yapar.
Hatta bırakın FP'yi...
İrticayla mücadelenin Anavatan Meclis Grubunun ve örgütünün acaba yarısı arkasında mı?
Sorun, aydınlanma sürecidir.
Atatürk, işte bu gerçeği görmüştü.
O'nun laisizm programı topallamıyordu.
Devrim yasalarını çıkarmıştı.
Harf devrimi...
Kılık kıyafet... Şapka yasaları...
Laik devlet.
Ve bunları uygulayan İstiklal Mahkemeleri...
Cezalar...
Ama...
Öte yandan, beyinleri aydınlatıyor, yürekleri kazanıyordu.
İrticanın ne olduğunu, daha doğrusu bilgisizlikten kaynaklandığını biliyordu.
Örneğin...
31 Mart ayaklanmasını yapan gericiler halkı ayaklandırırken, cami avlularında - arapça dua - diye - arapça gusul abdesti almak tarifini - okumuşlardı.
Karanlıklar içindeki halk, "din elden gidiyor" sloganlarıyla tahrik etmişler. Sokağa dökmüşlerdi.
Menemen'de Kubilay'ı şehideden kalabalığı da Dervis Mehmed Cami avlusunda "arapça gramer"den sayfalar okuyarak harekete geçirmişti.
Okuyan da, dinleyen de bunu Kur'an'dan süreler sanıyorlardı.
Atatürk, laisizmle birlikte, hatta daha önce, islamda aydınlanma dönemini başlattı.
Büyük özen ve önemle hergün saatlerce güvendiği din alimleri ile çalışıyordu.
Örneğin...
Devrin İlahiyat Fakültesi Dekanı Ord.Prof.Şerafettin Yaltkaya...
CHP'nin 1950 öncesinde Başbakanlığını yapan Dinler Tarihi Profesörü Şemsettin Günaltay, Diyanet İşleri Müsarene İşleri Reisi Ahmet Hamdi Aksekili, Ankara Müftüsü ve İlk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi...
Onlarla birlikte "Türkçe ezan ve Türkçe ibadet" kararını oluşturdu.
Laiklik, islam karşıtı bir ayrı din değildi.
İslam Türkçe ifadeyle anlaşılmalı, beyinler aydınlanmalıydı.
Zaten...
Kur'an'da - Mekke ve Medine halkı iyi anlasın diye Arapça indirildiği - yazılıydı.
Diğer Arap ülkelerinin Arapçaları farklı olduğu gibi, Arapça dışında diller konuşan uluslar da vardı.
Ancak...
Kendi diliyle ibadet de yeterli değildi...
Yani...
Beyinler aydınlandığı gibi yürekler de ısınmalıydı.
Atatürk, nesir dilinde olan Kur'an'ı Behçet Kemal Çağlar'a, nazım diliyle çevirtti.
Saadettin Kaynak'a Türkçe ezanı okuttu. Beğendi... Plak yaptırdı.
Ali Rıza Sağman ve Saadettin Sağman'a Türkçe Fatiha okuttu.
Termal'de Türkçe Kamet (namaza durma) Hutbe ve Ezan tatbikatları da yapıldı. Bunlara Fahire ve Refik Fersan gibi ünlü sesler de katıldılar.
Çağlar'ın mısralarını Atatürk çok severdi.
O'nun islamı yorumlaması, Atatürk'ün yorumu ile paraleldi.
Yürekleri ısıtan birkaç örnek sunayım:
"İhlas süresi
Söyle ki gündüz gece
Tanrı tek, Tanrı yüce
O doğmaz ve doğurmaz
Kimse ona denk olmaz.
Alak süresi
Yaratan Tanrının adıyla oku.
- Gönül şevki, ağız tadıyla oku -
.....
Candan seslen, Rabbin yanında hazır.
Temiz tut gönlünü, koy secdeye baş.
Silkin fanilikten, Allah'a yalvar.
Maun süresi
Yazık, gösteriş için namaz kılana
Yoksula yardımda uzak kalana,
Öksüzü hor görüp azarlayana,
Ödünç vermeyi de ayıp sayana
Onun nasibi yok imandan yana...
Leyl süresi
...Bir kul ki yardım sever, bir kul ki hakkı tanır,
Yüreği bu sayede arınır, aydınlanır;
Karşılık beklemeden iyilik yapar her sabah
İşte böyle kulundan razıdır elbet Allah."
(S/182) Dinini bilmek, içinde yüce anlamı ve böyle güzel söylemi ile hissetmek iyi değil mi?
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr