Zincirlikuyu'dan Levent'e uzanan yoldayız. Kırmızı ışık yandı. Durduk. Direksiyondaki çalışma arkadaşım Mehmet, "Arkanıza bakar mısınız" dedi.
Döndüm...
İlk kez karşılaştığım bir manzara.
Arkamızda 20 metre kadar boşluk.
Hiçbir araç yok.
20 metre gerideyse, orta şeritte beyaz bir otomobilin direksiyonunda dehşet içinde bir hanım.
Önünü bir genç kesmiş.
Elinde naylon poşet, arada bir burnuna götürüp kokluyor.
Tipik tinerci.
Aracın tam önünde durduğu için, hanımın gaza basıp ilerlemesi olası değil.
Tinerci genç, belli ki para istiyor.
Tam bir tehdit ve şiddet gösterisi.
Tuhaf olan şey, pencerelerini kapatmış, korku içinde direksiyon arkasına büzülmüş hanımın yardımına koşan yok.
Orta şeridin iki yanındaki araçlar da aynı hizada durmuşlar. İçindekiler bu tehdit sahnesine öylece bakıyorlar.
Sanki orta şeritteki bir tren... Kendileri de tepkisiz bakan öküzler! (Böyle kelimeleri kullanmayı sevmem ama hak ettiler)
Saniye bile düşünemedim.
Bu genel umursamazlıkta bir Aslan Asker Şvayk örneği enayilik belki de... Aracın kapısını açtım. Tinerci gence öfkeyle bağırdım:
"Çekil oradan. Rahat bırak kadını!"
Aynı şeyi Mehmet de yaptı.
Tinerci genç, yolunu kestiği aracın önünden yavaşça çekildi.
Ama kaçmadı.
Sallanarak, ağır adımlarla gerilere doğru yürüdü. Belki, birkaç yüz metre ötede, kırmızı ışığa yaklaşırken yavaşlayan, durmak üzere olan bir başka kadın sürücünün önüne dikilecekti.
Para isteyecekti.
Aracın geçişini engelleyecek, direksiyondaki kadına dehşet anları yaşatacaktı.
Yan şeritteki araçlar da bunu parmaklarını kıpırdatmadan izleyeceklerdi.
"Aman, bana dokunmasın da" zihniyetiyle...
1970'li yıllarda Türkiye'yi siyasal şiddet - neredeyse - tutsak almak üzereydi.
Solda ve sağda vuruşanlar günde 30 can alıyordu.
Cinayetlere kimse tavır koyamıyordu.
Dehşet duygusu, "refleks tutulması" yaratmıştı.
Ardından,
1980 ve 1990'lı yıllarda PKK terörü toplumu sindirmişti.
Bebeler, kadınlar da öldürülüyordu.
Köyler basılıyor, "biz dağda çamurlu su içerken, siz buzdolabı sahibi olamazsınız" deniyor, kaleşlerle, buzdolapları taranıyordu.
Şimdilerde...
Bir süredir Batı tarzı mafya ile iç içeyiz.
Ne iş yaptıkları, servet kaynakları bilinmeyen ama birer "baba" oldukları bilinenler, altın suyuna batmış gecccee yıldızları oldular.
Eğlence yaşamının TV programlarında, gazetelerin "gecccee"lere ayrılmış ikinci sayfalarında görüntüleriyle, haberleriyle boy gösteriyorlar.
Sorgu sual yok.
Yasama dokunulmazlığından daha kalın "nüfus zırhlarına" sahipler. Ve bir - iki yıldır, bireysel terör geometrik hızla yayılmakta.
Hırsızlık, darp, kapkaç...
Artık güpegündüz, trafiği keserek, kadınların kullandıkları otomobillerin önlerine dikilerek "haraç" istemek dönemi.
Böyle giderse, seyirci kalmayı adet haline getirmiş erkek sürücüler de sıradadır.
Bu süreç, polisin ve yargının giderek "caydırıcı" olmaktan çıkışı nedeniyle doğal.
Bir ülke düşünün ki, adamın biri, kaldırıma oturttuğu karısının her tarafına bıçakla kesikler atmakta... Oradaki polisler ise seyirci kalmakta.
Kameraların çektiği Adana'dan bu görüntüleri, TV'ler döne döne göstermediler mi?
Geçen hafta, iki polisin - çok büyük yanlış yaparak - bir genci başından vurmalarından sonra dayak yiyişlerini, yerlerde sürüklenişlerini, kaçışlarını gene TV'lerde izlemedik mi?
Böyle görüntüler, artık, suç işleyecek olanlar üzerinde polisin caydırıcılık etkisini aşındırmakta.
Zaten, yakalansa da, serbest bırakılacağını bilmekte.
Ya yargı?
Neredeyse çocuk yaştaki kızı zorla iğfal eden, defalarca ve bayılıncaya kadar her türlü cinsel ilişkiye giren dört kişi mahkeme tarafından serbest bırakılmadı mı?
Artık, gözbebeği genç kızlarımız, bu sapıkların hedefi olmaz mı?
Yoksa tepkisiz kalan bizler mi tinerciyiz?
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025