Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

DİLLERDE ve satırlarda “FENERBAHÇE CUMHURİYETİ...”
Bu iki kelime “Yalçın Doğan’a” aittir.
Fenerbahçe’yi anlattığı kitabının kapağında görmüştüm ilk kez “FENERBAHÇE CUMHURİYETİ”ni...
Yalçın o yıllarda CUMHURİYET’in Ankara temsilcisi ve köşe yazarıydı.
Siyasetin nabzını iyi tutardı.
Her gün telefonda birkaç kez konuşurduk.
Haber kokusunun bağımlısıydı.
“Fenerbahçe’yi yazacağım” dediğinde yadırgamıştım.
Ondan beklediğim “siyasetin günışığı görmemiş haberlerle örülü” bir kitaptı.
Laflarken kitabına koyacağı bilgilerden bazılarını anlatmıştı.
İlgi çekiciydi.
Gerçekten BM’ye akredite olmamış bir devlet gibiydi Fenerbahçe.
Yalçın Doğan’ın kitabı hâlâ çekiciliğini sürdürüyor.

Haberin Devamı

İKİNCİ CUMHURİYET
ANCAK daha sonraki yıllarda ve özellikle Aziz Yıldırım’ın başkanlık sürecinde Fenerbahçe geçirdiği değişim/ dönüşüm/evrim ile “İKİNCİ FENERBAHÇE CUMHU-RİYETİ” oldu.
Stadı, antrenman ve kamp tesisleri, çeşitlenen, zenginleşen gelir kaynakları, kalıcı yönetimi, zenginliği, olay transferleri, futbolun yanı sıra diğer spor branşlarındaki yatırımları ve başarılarıyla ama bütün bunların altındaki “Aziz Yıldırım” imzasıyla “İKİNCİ FENERBAHÇE CUMHURİYETİ” ağırlığını koymuştu.
FB’nin bütün zamanların başkanı Ali Şen bile Büyük Kulüp’te bir gece düzenlemişti.
Konsept “Aziz Yıldırım benden büyük başkandır”dı.
O gece yaptığı konuşmada bunu konuklarına söyledi.
Davetin tek Galatasaraylı konuğuydum.
Benden de bir konuşma istendi.
Mikrofonda düşüncelerimi ve duygularımı bütün samimiyetimle dile getirdim:
Galatasaray ve Fenerbahçe ezeli rakiptir ama bu rekabet olmazsa süper lig hastanelerdeki yavan perhiz yemeği gibi olur.
Tadı tuzu kalmaz.
Fenerbahçe’siz Galatasaray ve Galatasaray’sız Fenerbahçe düşünülemez.
İkisi “yapışık ikizler” gibidir, ayrılamazlar.
Birinin acısını öteki de hisseder.
Biz Galatasaraylılar şu sıralar iyi bir zamanımızda değiliz.
Üzgünüz.
Bu nedenle ışıltılı olan Fenerbahçe’ye “gıpta” ediyorum.
Dikkatinizi çekerim.
“Fenerbahçe’yi kıskanıyorum” demedim.
“Kıskançlık” hasettir, kötü duygudur, negatif elektrik yüklüdür.
Oysa...F
“Gıpta etmek” pozitif bakıştır.
“Nasıl da ışıkları bol, Allah daim etsin... Keşke biz de böyle olabilsek” duygusudur.
“Çok alkış aldığımı” hatırlıyorum.
Aradan geçen yıllarda bu duyguların ve düşüncelerim hiç değişmedi.

Haberin Devamı

YUMURTANIN AKI VE SARISI GİBİ
Galatasaray ve Fenerbahçe ezeli rekabetinin sadece süper ligi değil, Türkiye futbolunu taşıdıklarına inanıyorum.

Yapışık ikizler

O ikiliye Beşiktaş’ı katarak “mahşerin 3 atlısı” denebilir.
Trabzon’un da zaman zaman ani parlamalar yaparak 3’ünü geride bıraktığı oluyor ama Türkiye futbolunun aromasını veren Galatasaray-Fenerbahçe rekabetidir.
Yumurtasız omlet olur mu?
“Yumurtanın akı ve sarısı gibidir” bu iki köklü kulüp.
Bütün bunlardan sonra Fenerbahçe’nin geçirmekte olduğu kötü günlerde bir Fenerbahçeli kadar üzgün olduğumu ifade edebildiğimi sanıyorum.
Her Galatasaraylı da aynı duyguları ve düşünceleri paylaşmalı.
Sürecin şike iddialarına, hukuki boyutlarına ve kanıt sorunlarına girmiyorum.
Kişileri mihenk taşına sürterek kaç ayar oldukları tartışmalarının dışındayım.
Fakat...
Hukukçu yanım isyanları oynuyor.
Kulağıma haykırıyor:
Cezasız suç, suçsuz ceza olmaz. Kanıtlanmış suç var mı ki ceza olsun? Ceza hukukunun temel kuralı bu değil mi?
Suç saptanırsa bile suç da, ceza da kişiseldir.
Birinin suçu ve cezası başkalarına yayılamaz.
Nerede bu “suç ve cezaların kişisel olduğu” ilkesi?
Biliyorum UEFA ve bağlı ulusal örgütlerin kuralları farklı...
“Ufak bir kuşku bile yeterli” diyorlar.
Ama hak ve hukuka adanmış yanım bunlara İsmet Paşa’dan mı etkilenmiş ne “hadi canım sen de” diyor.