Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Komisyon “4 Bakan’ın Yüce Divan’a sevkine gerek görmediğini” açıkladı.
Beklenmeyen şey değil.
Karar açıklanmadan önceki saatlerde çeşitli gazetelerden arkadaşlarla konuşmuştum.
Çoğu, iki ihtimali de dikkate alarak iki manşet hazırlamışlardı.
Biri...
“Komisyonun akladığı” mesajını veren başlıklardı.
Diğeri ise...
“4 Bakan’a Yüce Divan yolu göründü” gibi başlıklar.
Gerçi...
Siyasetin nabzını tutabilenler “ikinci tür başlıkların” neredeyse “yüzde yüz kullanılmayacağını” biliyorlardı.
Ama...
Gene de çok çok çok küçük bir olasılıkla “Ya Yüce Divan kararı alınırsa” diye yedekli çalışmışlardı.
Gazetecilikte böyle sürprizler vardır.
Hatırladıklarım arasında çok ilginç bir örneği anlatayım:
.......................
Asker, siyasi tarihe “1971 muhtırası” diye geçen bir “yarı darbe” yapmıştı.
Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu AP (Adalet Partisi) hükümetini devirmişti.
“Yarı darbe” diyorum çünkü kimseyi tutuklamamış, Meclis’i de kendi rotasında kalması koşuluyla açık bırakmıştı.
AP ve muhalefetin vekillerinden karma bir hükümet kurdurmuş, başına da -İsmet İnönü’nün onayıyla- CHP’li Nihat Erim’i getirmişti.
Dünya Bankası’ndan Amerika’daki Karaosmanoğlu Ekonomi’nin başı yapılmıştı.
Kültür Bakanı da gene Amerika’dan getirtilen Talat Halman olmuştu.
Başbakan Yardımcısı ise komutanları temsilen eski asker Sadi Koçaş’tı.
Daha sonraları anlaşıldı ki bütün bunların arkasındaki asıl oyun “dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’i cumhurbaşkanı yapmaktı.”
O zaman yürürlükte olan Anayasa’ya göre cumhurbaşkanının parlamenter olması gerektiği için, bu şekil sorunu tepeden inme çözüldü.
Gürler, komutanlıktan istifa etti.
Aynı gün cumhurbaşkanı kontenjanından senatör yapıldı.
Artık Gürler’in Millet Meclisi’nde seçilmesi sadece birkaç saatin formalitesi gibi görünüyordu.
Oylama saatlerinde, Meclis’in üstünde jetler ses duvarını aşıp patlamalar yaparak alçak uçuşlarla oylamayı etkileme senaryosunu uyguluyordu.
Ancak...
Demirel ve ana muhalefet lideri anlaştılar ve bir anda rüzgârlar ters yönde esmeye başladı.
Faruk Gürler seçilemedi.
Ve yazının başlarındaki “2 manşet” olayına dönelim.
O gün etkili bir siyasi derginin kapağına Faruk Gürler’in fotoğrafı basılmıştı.
Çünkü onun seçileceği “banko” diye görülüyordu.
Peki, basılmış 10 binlerce dergi kapağı ne olacaktı?
Çözüm bulundu.
Kapaktaki Gürler fotoğrafının üzerine koskocaman kırmızı bir çarpı işareti basıldı.
Kapaklar böylece kurtarıldı.
Sanırım... Bu çok küçük “ters ihtimal” için böyle bir formül öngörülmüştü. Çünkü o dergi iyi gazeteciler tarafından yayımlanıyordu. Dolduruşa gelmeyen, gazeteciliğin sürprizlere açık olması gerektiğini bilen, donanımlı/deneyimli meslek büyükleriydi.
..........................
Türkiye’nin siyaset sicili için olay simgesel önemdedir.
“Asıl büyük oyun başkadır” ama görüntüler başka.
Bazen de...
Bir şeyler oluşur.
Dosyalar kabarır.
Şaibeler uçuşur.
Sonra...
Bir bakarsınız, üzerine koskocaman bir “çarpı işareti” çekilir.
Bunlar “yok hükmünde” olur.
.........................
Tekrarlamakta fayda var.
Hukukçu kimliğimle “yargının yerine geçmemem gerektiğinin” bilincindeyim.
Kimseyi “suçlu” ilan edemem.
Ve “aklayamam.”
Elbette, “sezgilerimin beslediği vicdani kanaatim” var.
O da bende saklı.