Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aşağıda okuyacaklarınız “basit” ve “üzerinde durulmayacak” bir siyaset polemiği değildir.
Önce çok kısaca konuyu açayım.

İktidarın yeni bir “güvenlik yasası” girişimine karşı tavır koyan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş hedefte.
Demirtaş “Sokakta direniriz” mesajını vermişti.
Ortalık toz duman.
Başbakan Davutoğlu “Akabilecek her kanın sorumlusu Selahattin Demirtaş olur” dedi.
Sırrı Süreyya Önder ise -son yılların moda deyimiyle- “Demirtaş’ı yedirtmeyiz” diye cevap verdi.
HDP’liler “Sokakta direnmek demokratik haktır” görüşünü savunuyor ve soruyor:
“Kan akacağını nereden biliyorsunuz?”
..........................
Evet...
Gerçekten “ciddiye alınması gereken” bir durum bu.
Olaya önce “demokrasi” merceğinden bakalım.
“Toplanmak, gösteri yürüyüşü yapmak, tepki sesini tabandan duyurmak, iktidarı etkin olarak ikaz” ferdin ve toplumun demokratik hakkıdır.
Dünyanın bütün demokrasilerinde her gün yüzlerce bu tür gösteri yapılmakta.
Onları engellemek demokratik hak ihlalidir.
Öte yandan...
“Güvenlik” merceğinden bakıldığında madalyonun diğer yüzündeki “temel hak” okunur.
“Can ve mal güvenliği...”
Devlet bireylerine ve halkına bu güvenliği sağlamakla görevlidir.
Cam çerçeve indirerek, masum vatandaşın araçlarını devirerek, ateşe vererek, banka vitrinlerini kırarak, ATM’leri tahrip ederek, yollara barikatlar kurup hüviyet kontrolü yaparak, lastik yakarak, kamu binalarını kuşatarak...
Dahası, karşıt görüşten olanları yaralayarak, darp ederek, hatta öldürerek güvenlik güçlerine taş, molotofkokteyli, havai fişek fırlatarak yapılan “sokak direnişi” demokratik hak kullanımı değil “vandallıktır.”
Devletin bazı üst kademelerinden dinlediğime göre “kalkışım” da denebilir.
6-7 Ekim’de Selahattin Demirtaş’ın “Kobani için sokak çağrısını” işte bu dehşet manzarası izlemişti.
........................
Demirtaş’ın “yakın yıkın, vurun, darp edin, yaralayın, öldürün” amaçlı bir çağrı yaptığını düşünmüyorum.
Düşünmek de istemem.
Ancak...
İşte böyle bir “vukuat” da apaçık ortada.
Olaylar Öcalan’ın mektubu ve HDP’nin de “Evlerinize dönün” mesajıyla yatıştı.
Tabii -neredeyse- “sıkıyönetim” gibi güvenlik önlemleriyle, askerin müdahalesiyle, sokağa çıkma yasaklarıyla da sonuç alabilmek faktörü unutulmasın.
O günlerde HDP’lilere “sıkıyönetime kadar uzanacak bir güvenlik önlemi halinde bundan herkesin zarar göreceği” de anlatılmış olmalı.
Şimdi...
Demirtaş gene “aynı sokak çağrısı formatında” konuşunca 6-7 Ekim travması siyaseti zehirledi.
Ya “güvenlik paketine tepki için sokaklar yeniden karışırsa, 6-7 Ekim kalkışım denemesi bir kez daha sahneye konursa” kuşkusu da hafife alınamaz.
.........................
“Güvenlik paketinde” gerçekten kaygı verici maddeler var.
Bunlar iktidar tarafından yeniden değerlendirilmeli.
Sadece HDP değil başta CHP olmak üzere muhalefet partileri, STK’lar, aydınlar demokrasinin temel prensipleri çerçevesi dışına taşan o maddelere karşı direnişte.
Buna karşılık...
O direnişin de “demokratik” olması gerekir.
“Can ve mal güvenliği” haklarına vandalca tecavüz asla onaylanamaz.
Demirtaş ve HDP eğer “gösteri yürüyüşleriyle, toplantılarla” direniş tavrı koyacaklarsa, açıklamalarında da özenli olmalılar.
“Kesinlikle şiddet yok” diye vurgulamalılar.
Bunun için örgütleriyle gerekli önlemleri alabilecek güçteler.
Elbette “bir parti başkanı olarak Demirtaş’ı yedirtmesinler...”
Fakat demokrasinin temeli olan “can ve mal güvenliği, huzur, yasal düzen” de “yedirtilmez.”