Televizyon ekranlarında henüz 17 yaşındaki Abdulkadir Çakmak’ın vuruluşunu yansıtan video...
Yüreğim yandı.
Çocuk diz çökmüş...
Ardından kurşun “adres sormuyor.”
Abdulkadir devriliyor.
Ayaklarından sürüklenerek -sanıyorum arkadaşları tarafından- götürülmek istenirken bir büyük giysi parçası kopuyor.
Belki de ikinci kurşun.
Henüz 17 yaşındaki çocuk kurtarılamıyor, yaşamı sönüyor.
.......................
Emniyet’ten bu görüntülere yapılan yoruma göre “Abdulkadir, kapının kenarında diz çöküp, nişan alırken, polisin zırhlı aracından ateş açılarak vurulmuş.”
Gerçi görüntülerde, kapı çerçevesi kapattığı için silah göremedim.
Abdulkadir’in diz çökerek aldığı pozisyon “elde silah nişan almak” gibi yorumlanabilir ama sadece hedef küçültmek olarak da algılamak mümkün.
Hangisi olursa olsun 17 yaşındaki bu çocuk “yıldız gibi kaydı, gitti...”
İçimizi acıtarak, yüreğimizi yakarak toprağa karışıyor.
.......................
Neden?
Hangi sebep bir 17 yaş gencinin ölümüne gerekçe olabilir ki?
Önce...
Bu çocukları meydanlara, sokaklara çağıranlar, itenler, -eğer doğruysa, eline silah verenler, molotofkokteyli attıranlar sorumludurlar.
Hukuk önünde ve vicdan sorgulamasında...
Aklanamazlar.
Hiçbir şey “yaşamdan” daha önemli değildir.
Bu çocuğun başka hayalleri olmalıydı.
“Kan ve şiddet” kültürünü yayarak 40 bin gencimiz, çocuğumuz, kadınımız, erkeğimiz can verdi.
Hangi sonuca varıldı?
Şiddetle, kanla bir yere varılamayacağı artık görülmedi mi?
.........................
Güvenlik güçlerinin çözüm süreci boyunca, geçmişe göre daha “ince ayarlı özen gösterdiği” bölgeden edindiğimiz izlenimdir.
Fakat...
Gene de bazen “öz kontrol” sigortaları atabiliyor.
Daha başka yöntemlerle sonuç alabilecekken, -ne yazık ki- hayat karartmaya kadar uzanan tepkiler de olabiliyor.
Abdulkadir olayı da böyle mi?
Bilemem.
Ancak...
Sanıyorum sırf doğabilecek o tür kuşkulara karşı olayın video görüntüleri medyaya dağıtılmış.
Sağduyulu olmak ve Abdülkadir’in vuruluşu üzerinden yeni çatışmalar üretmemek gerekir.
..........................
Bu videonun yayınlanması bir başka açıdan yararlıdır.
İçimiz yanmıştır ama daha 18’ine bile gelmemiş 10’lu yaşlardaki çocuklar bunun “oyun” olmadığını görmüşlerdir.
Yüzünü örtüp, ergen dayanışması psikolojisiyle taş ve molotofkokteyli fırlatarak, araç, vitrin taşlayarak, lastik yakarak, sapanla bilye atarak serüven yaşamanın heyecanını 1958, 1968, 1978 kuşakları iyi tanır.
Ama...
O kuşaklar da çok canlar verdi.
Serüvenin yol haritası bir kısmını uzun yıllar süren hapishane çilelerine götürdü.
Bütün o kuşaklar neler hayal ederek sokaklara inmişlerdi...
Her defasında sonuç hayal kırıklığı oldu.
.........................
Türkiye “çözüm sürecinde” dura kalka, düşe kalka da olsa ilerliyor.
“Eşit vatandaşlığa” dayalı demokratik çözüm, müzakerelerle yürüyor.
Lütfen dağda bile silahlar susmuşken, şehirlerde şiddet konuşmasın.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025