Balık yasağında çiftlik balığı en iyisi

12 Temmuz 2010

Bugünlerde balık satın alacaksanız veya lokantada garsonunuza balık siparişi verecekseniz tavsiyem çiftlik balığı ısmarlamanız. Denizlerde balık avı yasağı var. Yurtdışından Gana’dan, Somali’den ithal edilen balıkları yiyecek yerde veya deniz levreği ve çipurası adı altında çiftlik balığına yüksek fiyatlar ödeyecek yerde, “yiğitlik sizde kalsın” doğrudan “Ben çiftlik balığı istiyorum” deyiniz. Çiftlik balığı da denizde yetişiyor. Hem de kontrollü olarak. Hem sağlıklı, hem lezzetli. Hem de halkımız bu sayede makul fiyatla balık yiyor.
Yazının başında fiyat vereyim. Çipura’nın denizdeki çiftlikten çıkışta kilosu 8.00 TL, levreğin 7.50 TL. Tabii ki perakende fiyatı bu fiyatın üzerinde ama hiçbir zaman iki katı değil. Halbuki ithal balığa ve deniz balığı diye yutturulan çiftlik balıklarına dünya kadar para istiyorlar.
Denizlerimizden 2009’da 380 bin ton balık üretildi. Bunun 204 bin tonu hamsi. Demek ki hamsi dışındaki deniz balıkları üretimi 176 bin ton. TÜİK’in verilerine göre 2009 yılında çiftliklerdeki balık üretimi ise 158 bin ton.
Açık anlatım ile çiftliklerde yetiştirilen balık miktarı, hamsi hariç denizlerden yakalanan balık miktarına yaklaşmış. Demek ki çiftlik balığı

Yazının Devamı

Size “Somali Lahozu” verelim (“Akdeniz Lahozu”muz bitti!)

11 Temmuz 2010

Satılan balıkların, özellikle lokantalarda yenilen balıkların büyük bölümünün ithal balık olduğunu biliyor musunuz?
- Yaz aylarında balıkseverlerin en makbul balık olarak tercih ettikleri lahoz (lagos balığının “resmi” adı lahoz imiş!) artık Akdeniz lahozu değil. Somali’den uçakla getiriliyor.
- Dil balığı, mercan, mezgit, sinarit gibi balıklar Afrika’dan taaaa Gana’dan getiriliyor.
- Barbunya, tekir ithal.
- Hatta karides bile ithal ediliyor.
- Norveç’ten sadece somon balığı gelmiyor. Barbunya, kalkan, uskumru balığı geliyor.
- Istakozlar Amerika’dan ithal.

Yazının Devamı

DİSK ile TÜSİAD kol kola (gel de şaşırma!)

9 Temmuz 2010

İnsanların birbirini anlamadığı, birbirileri ile konuşmadığı, politikacıların ve kurumların birbirine düşman olduğu bir dönemde, “solun en ucunda olduğu söylenen” bir sendika ile “kapitalizmin en ucunu temsil ettiği söylenen” bir işadamları derneği başkanının kol kola girmesi sevinilecek, alkışlanacak bir gelişmedir.
DİSK ile TÜSİAD bundan böyle (1) Bölgesel kalkınma farklarının giderilmesi (2) İşsizlik (3) Anayasa (4) Terör konularında ortak görüş oluşturmaya karar vermişler.
Orhan Veli merhum her ne kadar “Gemlik’e doğru denizi göreceksin... Sakın şaşırma” demiş ise de... DİSK ile TÜSİAD’ın kol kola girmesine ve ortak görüş oluşturma kararlarına şaşırmamak imkânsızdır.
Gerçekçi olalım... ”Bir zamanların en solcu işçi örgütü” DİSK ne kadar solculuktan vazgeçerek işverenlerle işbirliği yolunda şaşkınlık yaratan adımlar atmış ve atmakta ise de... DİSK sonuçta işçileri temsil etmektedir.

Varlık nedenleri farklı
Gerçekçi olalım... ”Bir zamanların zenginler kulübü” olan, büyük sermayeyi temsil eden TÜSİAD’ın yönetimine gelen genç kadrolar her ne kadar sosyal görüşlere açık olsalar da, sosyal mutabakat konularına sıcak baksalar da... TÜSİAD sonuçta işvereni, sermayeyi temsil

Yazının Devamı

Denizdeki hamsiyi de bitirdik (Üretim %26 azaldı)

8 Temmuz 2010

Geçen yıl iç tüketim için (halkımızın yemesi için) 114 bin ton hamsi avlandı. Bir yıl önceye göre bu rakam üretimde yüzde 26 azalmayı işaret ediyor.
Hamsi sadece Karadeniz bölgesinde yaşayanların değil, çok kişinin ana besin maddelerinden biridir. Ne kadar bol olur ise o kadar çok insan hamsi yer.
Bize çocukluğumuzda “Deniz kurur mu?” diye sorarlardı... Çünkü denizin kurumayacağına, denizdeki balık bereketinin azalmayacağına inanılırdı... Biz yanlış avlama ile (denizi kurutacak hatalar yaparak) balık bereketine son verdik. Denizi kuruttuk.
Hamsinin toplam deniz balığı üretimindeki payı yüzde 53’tür. 2009 yılında denizlerden toplam 380 bin ton balık yakalandı. Denizden çıkan balığın yüzde 55’i, 204 bin tonu hamsi balığı. Denizden çıkan hamsi balığının tamamı iç tüketime gitmiyor. 90 bin tonu balık yemi fabrikalarında öğütülerek sanayi yemi oluyor.
TÜİK 2009 yılı için su ürünleri üretim rakamlarını açıkladı. TÜİK’in derlediği bilgiler, deniz balıkları üretimindeki sorunları açıklıkla ortaya koyuyor.
- Hamsi hariç tüm deniz balıkları üretimimiz 176 bin ton. Hamsiden sonra en fazla üretilen (veya avlanan) balıklar 30 bin ton ile sardalya, 20 bin ton ile istavrit.

Yazının Devamı

Hayvancılık ölüyor, ithal et yiyeceğiz

7 Temmuz 2010

Eskiden bir malda kıtlık olduğunda, “Spekülatörler depolarda mal saklıyor. Asacaksın 3 spekülatörü Taksim’de darağacına... Bak depolardaki mallar piyasaya nasıl çıkıyor” denilirdi.
Gününüzde et fiyatları artınca benzer bir yaklaşım ortaya çıktı. “Açacaksın ithalatı... Ülkeye ucuz et girdiğinde, göreceksiniz fiyatlar nasıl düşecek” denilerek ithalat başlatıldı. İthalat başladı. Fiyatlar düşmedi. Şimdi de hükümet “sıfır gümrük” ile 100 bin ton hayvan ithalatına yeşil ışık yaktı.
TZOB’nin et raporuna göre Türkiye’de sığır ve dana eti tüketimi yılda 320 bin tondur. Bunun için 1.6 milyon sığır ve dana kesilir. Demek ki yıllık tüketimin üçte biri büyüklüğünde ithalat gerçekleştirilecek.
Bu kadar ithalat yapılırsa Türkiye’de hayvancılık ölür. Önce ette sonra sütte ithalat bağımlısı oluruz. Hayvancılarımız da ithalata dayanamaz. Eğer dövizimiz varsa, eğer yapacak başka işimiz varsa, eğer hayvancılıktan vazgeçeceksek, “Ne mutlu Türküm diyene...” İthalata devam.

Bakanlık devamlı yanlış yapıyor
Hayvancılık sektörünün ıcığını cıcığını bilen dostum Ali Ekber Yıldırım diyor ki, “Hükümet, et fiyatını bahane ederek hayvancılık sektörünü tamamen ithalata açtı. Yüksek girdi maliyetleri

Yazının Devamı

Enflasyon herkesi ilgilendiriyor

6 Temmuz 2010

Enflasyon herkesi ilgilendiriyor. Ama enflasyon herkes için farklı anlama geliyor. Ve de herkesin enflasyon hesabı farklı.
Ayşe Hanım Teyzem için enflasyon demek “pahalılık” demek. Ayşe Hanım Teyzem mahalledeki manavın, küçük marketin fiyatlarına bakarak enflasyon hesabı yapıyor.
Tüketici fiyatlarının haziran ayında yüzde 0.59 aşağıya gittiği (altın tartar gibi, hassas teraziler ile enflasyonu nasıl ölçer hale geldik... Görüp de iftihar edelim!) açıklanınca, mahalledeki küçük markete ve manava uğrayarak, haziran ayında fiyatların ne ölçüde artıp, ne ölçüde azaldığını öğrenmek istedim. Bana verilen bilgilere göre:
- Et fiyatları, önce kiloda 2 TL ucuzlamış. Ay sonuna doğru ise kiloda 3 TL artmış.
- Et fiyatları artınca süt ve sütlü ürünlerin fiyatı ay içinde yüzde 3, yüzde 5 artmış. Bir daha da inmemiş.
- Bakliyat fiyatları ve nebati yağ fiyatları ay boyu sabit kalmış.
- Sebze meyve fiyatlarında ucuzluk varmış ama, bu ucuzluk mevsim bolluğundan öte talep darlığına dayanıyormuş. Halkımız meyve ve sebzeyi eskisi kadar alamıyormuş

Yazının Devamı

Talepteki canlanma yabancıyı mutlu ediyor

5 Temmuz 2010

Ayşe Hanım Teyzem dahil, herkes soruyor: 2010 yılında ekonomi bir yıl öncenin aynı dönemine göre yüzde 11.7 büyüdü. İyi de neden üretim, yatırım ve istihdam bu ölçüde artmadı? Başka ülkelerde halkın tüketiminde 1-2 puan artış olunca üretimde, istihdamda canlanma başlıyor da... Bizde halkın talebi yüzde 9.9 oranında arttığı halde, üretim ve istihdam neden yerlerde sürünüyor ?
Özet cevap: Bizde talep artıyor. Arttı. Ama ve lakin artan talebi biz içerideki üretim ile karşılamıyoruz. Karşılamadık. Talebi ithalat ile karşıladık. Ucuz döviz ile bolca ithalat yaptık. (2010 yılı ocak-mart ithalatı 38.3 milyar dolar.) Harcadığımız para ile başka ülkelerin üretimini ve istihdamını artırdık. Bunları ben söylemiyorum. Devletin (TÜİK’in) rakamları gösteriyor. Ayşe Hanım Teyzem için bu önemli konuyu basitleştirerek anlatayım.
n Ülkede üretimin, istihdamın, yatırımların artması için telebin canlanması gerekir. Talep, iç talep ile dış talepten oluşur. Dış talep ihracattır. İç talep, hane halkının tüketim talebi, kamunun (devletin) tüketim talebi, özel sektörün ve kamunun toplam yatırım talebi, stoğa giden mal için ortaya çıkan talepten oluşur.

Talep canlanıyor
-2010’un ilk 3 ayında (iç

Yazının Devamı

Edirne’nin koyun peyniri gibi yok

4 Temmuz 2010

Ağız tadı ile doğru dürüst beyaz peynir yemek isteyenlere Edirne peynirinin özelliklerini anlatacağım.
Gerçek Edirne peyniri, Edirne yöresinin otları ile beslenen, yüzde yüz yağlı koyun sütünden yapılır. Günümüzde koyun sütü az olduğu için Edirne’de üretilen peynirlerin çoğu inek sütünden veya inek koyun ve keçi sütü karışımından yapılıyor. Gerçek Edirne peynirinde karışım süt kullanılmaz. Farklı sütler peynir oluşumunda uyuşmazlığa neden olur. Hem tadı bozar hem mineralleri yok eder. Edirne peynirinin bir başka özelliği sütün sağılmasından sonraki 1 saat içinde mayalanarak peynir haline getirilmesidir.
Sütler mevsimlere göre farklı besin değeri, doğal bitki örtüsünün özelliğine göre farklı tat içerir. Edirne ilinin Tunca, Meriç, Arda ve Ergene nehirleri, yarattığı deltalar ile bölgeye mahsus iklimin yarattığı bitki örtüsü ile özellikle yöreye özgü çeşitli otlar ve kekikle beslenen koyunların sütü peynirin farklılığını oluşturur. Buna ek olarak Edirne peyniri farklı mevsimdeki sütün özelliklerini ve aromasını taşır.

Doğal maya ile yapılıyor
Gerçek Edirne peyniri “kültürsüz” (doğal maya ile yapılan) peynirdir. Kültürlü peynir, peynirin olgunlaşmasını artıran bakterileri

Yazının Devamı