Boğazlardan her gün 150-200 tanker geçiyor

23 Haziran 2010

İstanbul ve Çanakkale boğazlarından her gün petrol taşıyan 150-200 gemi geçiyor. Verilen bilgilere göre bu gemilerle her gün Boğaz yoluyla taşınan petrol miktarı 3 milyon varil dolayında. Boğazlardan geçen tankerler, gemi trafiğinin neredeyse yarısını oluşturuyor.
Uzun süredir 2 konu üzerinde duruluyor: (1) Tanker kazaları nasıl önlenebilir? Tanker kazalarında ortaya çıkacak olası hasarların ve kaza sonucu denize yayılacak petrolün ortaya çıkaracağı zararın faturası nasıl karşılanabilir? (2) Boğazlardaki tanker trafiği nasıl azaltılabilir?
Meksika Körfezi’ndeki BP şirketinin petrol kulesindeki kaza sonucu denize yayılan petrol New Orleans şehri kıyıları ile Florida eyaleti kıyılarını kirletmeye başladığından bu yana petrol kazalarının ne kötü bir şey olduğu daha iyi anlaşılmaya başlandı.

Meksika Körfezi hatırlattı
Medyaya yansıyan haberlere göre bugüne kadar BP’ye 32 bin tazminat başvurusu yapıldı. Şirket 105 milyon dolar tazminat ödedi. Obama yönetimi BP’den 20 milyar dolar tutarında bir tazminat fonu oluşturmasını istedi.
Biz, boğazlardan geçen petrol yüklü gemilerin yarattığı tehlikeleri arada sırada hatırlar, sonra unuturuz. Meksika Körfezi’ndeki kaza bu önemli

Yazının Devamı

Çin ucuz dövize direniyor (Biz seviniyoruz)

22 Haziran 2010

Çinliler Batılı ülkelerin baskısına dayanamadılar. ”Döviz kurunda esneklik sağlayacağını” açıkladılar.
Batılılar ne istiyor? Çin neye direniyor? Döviz kurunda esneklik nedir? Olan bitenin bizi ilgilendiren yanı var mı?
- Bir ülkenin parası (Çin’de Yuan bizde TL ) değerli ise döviz ucuz demektir. Bir ülkede döviz ucuz ise ülke bol bol ithalat yapar. İhracatta zorlanır. Küresel piyasalarda rekabet etme şansı azalır.
- Tersine ülkenin parası değersiz ise (veya gerçek döviz kuru politikası uygulanıyor ise veya ülke bilerek/isteyerek para değerini düşürüyor ise) döviz pahalılanır. O ülke daha çok ihracat yapar. Küresel pazarlarda malını daha ucuza satar. Buna karşı o ithal malları ülkede pahalı olacağından, başka ülkeler o ülkeye mal satmakta zorlanır.
- Çin yönetimi eskiden beri Çin parası Yuan’ın değerini isteyerek/bilerek düşük tutuyor.
Böylece Çin başka ülkelere ucuz ucuz mal satarken, başka ülkelerin malları Çin pazarında pahalı olduğu için alıcı bulamıyor.
- Başta ABD olmak üzere Batı’nın sanayileşmiş ülkeleri Çin’e devamlı baskı yapıyor. Çin parasının değerinin yükseltilmesini istiyor. Çin parasının değeri yükselince, küresel pazarlarda Çin mallarının fiyatı

Yazının Devamı

PKK hedef gözetmezken kolluk kuvvetlerini hedef almaya başladı

21 Haziran 2010

Dikkat buyurunuz. Son aylarda PKK sivil hedeflere yönelik eylemlerini durdurdu. Kolluk kuvvetlerine, askere ve polise karşı eylem yapıyor.
Askeri birliklere karşı eylemlerin boyutunun büyümesinin ardında çok önemli bir bekleyiş var. Uluslararası anlaşmalara göre, eylemler sadece kolluk kuvvetlerine yönelik ise “terör” tanımı dışında kalabiliyor. Ve de bu tür eylemleri sürdürenler amaçlarını olumlu değerlendirebilen ülkelerin desteğini alabiliyor.
Bizde her gün içimizi yakan şehit haberleri, çıplak gerçeği görmemizi güçleştiriyor. Hükümet kendi sorumluluğunu unutarak, sorunun sadece kolluk kuvvetlerinin daha etkin hareket etmesi ile, daha çok uçak, helikopter, top, tüfek ile çözülebileceğini söylüyor.
Çıplak gerçek görülemediği, kabul edilemediği için de “analar ağlamasın” diye başlatılan açılım, giderek daha çok ananın ağlamasına neden oluyor.
Ekonomi sayfasında, ekonomi konusunda yazı yazan birinin bu konuya değinmesi yadırganabilir ama, bu ülkede yaşayan sade bir vatandaş olarak hergün giderek daha fazla ananın babanın ağlamasına ilgisiz kalmak imkânsız. Siyasilerin “sahte gözyaşlarını ve boş nutuklarını dinlemek” ise insanı çıldırtıyor.
Tekrarda yarar var. PKK doğru

Yazının Devamı

Güzel İzmir Faytonu

20 Haziran 2010

İzmir’de Kordon’da yolun kenarındaki kahvelerden birinde, Milliyet’in Ege Temsilcisi Bülent Zarif ile çay içerken, önümüzdeki yoldan bir fayton geçti. Arka sırada iki yabancı turist oturuyor. Onlar hali vakti yerinde turistler. Giyimleri kuşamları düzgün. Geliniz görünüz ki bizim faytonun atları perişan. Fayton eskilikten dökülüyor. Faytoncunun tıraşı, kılığı kıyafeti kötü.
Bülent Zarif’e, “Bu fayton İzmir’e yakışıyor mu?” diyecek oldum. “Hocam 3 yıldır ortalıkta sürünen Güzel İzmir Faytonu Projesi’nden haberiniz yol herhalde” dedi. Ve de anlattı.
Fayton, İzmir’in çok eski yıllardan beri sembolü haline gelen bir taşıt ve gezi aracı imiş. Eski yıllarda varlıklı ailelerin özel faytonları varmış. Faytonu olmayan aileler akşam üzerleri fayton kiralayarak Kordon’da ve Alsancak’ta geziye çıkarmış. Fuar döneminde faytoncular çok iş yaparmış.
Zamanla fayton ile gezinenlerin sayısı azalmış. Fakat son dönemde İzmir’e gelen yabancı turist sayısı çoğalınca, özellikle kuruz gemileriyle İzmir’e çok sayıda turist gelmeye başlayınca faytona olan talep gene artmaya başlamış.
Geliniz görünüz ki, faytonlar ve atlar dökülüyor. Faytoncular perişan.

İzmir’e İzmirliler sahip çıkacak

Yazının Devamı

DÜZELTME VE CEVAP METNİ

18 Haziran 2010

Başbakan Başmüşaviri Dr. Yıldırım M. Ramazanoğlu ile ilgili, “Her işe dini karıştırmasak çok iyi olacak” başlıklı yazınızın tekzibidir;
Milliyet Gazetesi’nin 05.02.2010 tarihli nüshasının 7. sayfasında, “Her işe dini karıştırmasak çok iyi olacak” başlığı ile Güngör Uras tarafından yazılan ve aynı gazetenin internet sitesinde de yayınlanan makalede, müvekkil Dr. Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu’nun 03.02.2010 tarihinde, İstanbul Ticaret Odası (İTO) daveti ile gerçekleşen, GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) seminerinde yapmış olduğu konuşması ile ilgili olarak, gerçekleri yansıtmayan haberlere ve bilgilere yer verilerek kamuoyu yanıltılmış ve bu şekilde müvekkil Salın Ramazanoğlu küçük düşürülmüştür. Tekzibe konu köşe yazısında yer alan asılsız beyanların tümü, müvekkilimin bahsi geçen konuşması sıraında, Kuran’dan Ayetlere yer verdiği ve bu şekilde GDO’yla ilgili tartışmalara İslami yaklaşımda bulunduğu teması üzerine kurgulanmıştır ki; bu asla doğru değildir. Doğru olan şudur:
Müvekkilim yapmış olduğu konuşmasının hiçbir yerinde, Kuran’daki ayetlerden bahsetmemiştir. Yabancı Konukların ve Bilim Adamlarının da hazır bulunduğu dikkate alınarak, ekranda İngilizce olarak

Yazının Devamı

‘İyi göstergeler’le övünemiyoruz

17 Haziran 2010

Şimdilerde Batı’da ülkeler bütçe açıklarına ve borçlarına bakılarak değerlendiriliyor.
Bizim ise bu iki göstergemiz de (göreceli olarak) iyi. Batı’nın en “baba ülkeleri”ninkinden bile iyi. Övünmek için elimize fırsat geçti, onu da kullanamıyoruz.
Çünkü Batı’ya sırt çevirdik. Doğu ile meşgulüz.
Halbuki tam zamanıdır. Bugüne kadar ekonomi ve maliye politikalarındaki sorunlarımızı devamlı eleştiren Batı çevrelerine bu iyilikleri anlatmamız lazım.
Bütçe konusunda iyi göstergelerimiz nelerdir?
- Bütçe açık veriyor, ama açığın milli gelire oranı birçok ülkeninkinden daha düşük.
- Her şeye rağmen hükümet harcamaları frenliyor, gelir artışı harcamalardaki artışın üzerinde.

Yazının Devamı

İşsizlik oranı ağustos ayında yüzde 10 olabilir

16 Haziran 2010

TÜİK dün mart ayı işsizlik oranlarını açıkladı. Mart ayında çalışan sayısı 348 bin artarak 21 milyon 741 bine yükselmiş. İşsiz sayısı 126 bin azalmış 3 milyon 438 bin olmuş. Şubat ayında yüzde 14.4 olan klasik işsizlik oranı mart ayında yüzde 13.7’e düşmüş. TÜİK’in mevsimlik etkilerden arındırarak hesapladığı işsizlik oranı şubat ayında yüzde 12.7 idi. Mart ayında da yüzde 12.7 olarak belirlenmiş.
Başbakan Sayın R.T. Erdoğan geçen ay işsizlik oranının iki ay sonra yüzde 10’lara düşebileceğinden söz etmişti.
Mevsimlik istihdam, Sayın R. T. Erdoğan’ın verdiği sözün gerçekleşmesine imkân verecek.
İktisatçı Alaattin Aktaş bunun nasıl olacağını rakamlara dayalı olarak anlatıyor... Türkiye’de en yüksek işsizlik şubat, en düşük işsizlik mayıs aylarında gerçekleşiyor. Şubat ayındaki işsizlik oranı ile mayıs ayındaki oran arasında geçmiş yıllarda 3.0 puan ile 2.7 puan fark görüldü.
Bu yıl şubat ayında (düzeltilmiş) işsizlik oranı yüzde 12.7 olduğuna göre, çıkarınız bundan 3.0 veya 2.7 puanı... İşte size
yüzde 10 ve hatta yüzde 10’nun altında
bir işsizlik oranı.

Yazının Devamı

Karınca biriktiriyor, ağustos böceği perişan, çekirge zıplıyor

15 Haziran 2010

Üretim düştü, işsizlik arttı, piyasada yaprak kımıldamıyor... Bu olumsuz rüzgârın etkisinde bazı hane halkının yükümlülükleri (borçları) artıyor... Ama bazı hane halkının da finansal varlığı büyüyor.
Geçtiğimiz günlerde Garanti Bankası’nın bir toplantısı için İstanbul’a gelen Financial Times yazarlarından Martin Wolf, karıncaların üreterek para biriktirdiklerini, üretemeyen çekirgelerin hayatlarının kolay geçmediğini, çekirgelerin ise her türlü şartlarda zıplayarak öne çıkabildiklerini söylemişti... Bizim durumumuz işte buna benziyor.
Merkez Bankası’nın Finansal İstikrar Raporu’na göre hane halkının yükümlülükleri 2007 yılında 104 milyar, 2008 yılında 128 milyar TL iken 2009 yılında 147 milyar TL oldu.
Yükümlülüklerin milli gelire oranı 2006’da yüzde 10.1 iken 2009 yılında yüzde 15.6’ya tırmandı. Bireysel kredilerin hane halkının tüketim harcamaları içindeki payı yüzde 9.3’ten yüzde 13.8’e yükseldi.
Buna karşılık gene Merkez Bankası’nın verilerine göre hane halkının finansal varlıkları 2008 yılında 368 milyar TL iken, 2010 yılının Mart ayı sonunda 429 milyar TL oldu.

Borcu artanla varlığı artan başka

Yazının Devamı